Zerdüşt ve Zerdüştlük: Ortadoğu’nun kadim dini ne anlatıyor?


Zerdüşt, MÖ 850 ile 1000 yılları arasında yaşamış bir peygamberdir. (Değişik kaynaklar MÖ.650 ile 1100 arasına kadar yayar) Peygamber sözcüğü, Allahın (Tanrı’nın) resulü, temsilcisi, diğer insanlarla ilişki kurma elçisi olarak bilinir. En son din olan İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’da 120 bin peygamberin insanlara “Allah’ın buyruğunu” iletmek için gönderildiğinden söz eder. Fakat bunların hepsinin isimleri belirtilmez; yalnız 25 peygamberin isimleri verilir.
Dindar geçinenlerimiz, bu peygamberlerden bazılarını öve öve göklere çıkarırken, bazılarını da küçük düşürmek için her yolu dener; ama diğer taraftan da “hepsinin aynı yaratıcı tarafından gönderildiğine inandığını ve buna iman ettiğini” tekrarlar durur. Bu çok çarpıcı bir takiyeciliktir...
Zerdüştlük (Zarathuştra-Zerdüştizm) dininin kutsal kitabı “Zend Avesta”dır. Zerdüşt, Hz. İbrahim gibi tek tanrılı din arayışçısıdır. Zerdüştlük bugün hala Yahudilik’te, Hıristiyanlık’ta ve İslam’da belirli kurallarıyla yaşıyor. “İlahi dinlerle” ortaya çıktıkları coğrafi bölge itibariyle çok yakındır. Zerdüşt peygamberin doğum yeri olarak kuzeybatı İran, Ormiye (bugünkü Urmiye), araştırmacıların önemli bir kısmı tarafından kabul edilir.
Öcalan’ın yazdıkları
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Zerdüşt’e dair şunları yazıyor:
“Zerdüşt; peygamber olarak kabul edilse de, din öğretisi, duruşu, filozofluğa daha yakın gibi durmaktadır. Tarım ekonomisine aşk derecesinde bağlıdır. Emeği, üretimi, helal kazancı esas almaktadır. Yeşile kutsallık atfetmekte, hayvanları korumayı esas almaktadır. Hayvanları kurban etmeyi men etmiştir. İlkel Aryen inanç sistemini kapsamlı bir reformdan geçirmiştir. Üçlü tanrı sisteminden tek tanrılı sisteme doğru bir süreci başlattığı oranda peygamberdir. Hz. İbrahim daha çok Semitik kabileler içinde tek tanrı düşüncesini geliştirirken, Zerdüşt Aryen kabileler içinde geliştirmektedir. Dönemin temel Arya tanrıçaları İndra, Mitra ve Varuna’dan Ahura Mazda adında (Hz. Allah) bir tanrıya geçiş yapmış, bir anlamda İran, Medya ve Anadolu tek tanrıcılığına doğru bir aşama yaptırmıştır. Cennet, cehennem, sırat, melekler, gök katları, mahşer, büyük mahkeme, iyilik-kötülük terazisi gibi birçok kavramın oluşumunda rol sahibi sayılmaktadır. Kadına ise üstün değer biçmektedir. Temizlik yine çok önem verdiği bir konudur. O, bir anlamda tarımın, helal kazancın, iffetli ailenin, iyi düzenlenmiş evin, öz savunma dışında şiddete karşı olmanın peygamberidir.
Sümer-Aryen sentezi
Filozof yanının temelinde ise, büyük ahlakçılığıyla karanlık ile aydınlığın, iyi ile kötünün sürekli mücadelesi biçiminde, zıtların birliği ve karşıtlığı şeklindeki diyalektik ilke yatmaktadır. İnsan iradesinin özgürlüğünü ilk tanıyandır. İnsanın iradesine özgürlük tanımak, o döneme kadar hep tanrıya özgü düşünülen yaratıcılığa insanın da sahip olması anlamı taşır. Batı düşüncesinin özü olan ‘bireysel yaratıcılık’, Zerdüşt’ün en önemli felsefi yanıdır. Özgür iradeyi esas almak felsefenin başlangıcı ve kul anlayışının reddidir. Öğretisi tam da bu noktada din ile felsefe arasında bir geçiş durumundadır. Din ile felsefe arasında yol ayrımını temsil etmektedir ki; bu çok büyük bir gelişme anlamına gelmektedir. Yapılan araştırmalar hem Doğu (Hint, Çin) hem Batı felsefesinin oluşumunda, iki çatallı gelişmenin başlangıcında ve başlatıcısı olarak rol oynadığını göstermektedir. Öyle anlaşılıyor ki bu yönlü kaynak rolün daha derininde, Sümer kültürüyle Aryen kültürünün üst düzeyde bir sentezi yatmaktadır. Medya, yani Zagros ve Toros sistemlerinin verimli vadilerle birleştiği bu ülke, hem Sümer şehir devriminin hem de neolitik tarım-köy devriminin birleşme noktasıdır. Zerdüşt bu mirasın bir sentezcisi olduğu kadar onu üst düzeyde bir dönüşüme, büyük bir reforma uğratarak hem ilk çağ köleciliğini yumuşatıp mantığa daha uygun klasik çağ dönemini başlatma hem de tarım toplumunun kullaştırılmamış iradesini özgürleştirip felsefeye açık bir yolu açma misyonunu temsil etmektedir.
Nietzsche tesadüf değil
Tek tanrılı din peygamberliğiyle özgür iradeye dayalı filozofluğun iç içe geçmişliğini, böylesine uygun bir coğrafyada bütünleşmiş tarihin en derin iki kültür varlığında aramak en gerçekçi yaklaşımdır. Zerdüşt üzerinde araştırma ve yoğunlaşmaların büyük önemini en iyi kavrayan kişinin büyük Alman filozofu Nietzsche olması tesadüf değildir. Ortadoğu’nun, Mezopotamya’nın yitik irade ve moral değerlerinin kaynağını ararken Zerdüşt’e yönelmek, salt bir bilim merakından öteye, özgür bir toplum felsefesine ve en temel bir yanını oluşturan diriltici ahlak anlayışına ulaşmanın kaynağına erişmek, benliğini tarihte adeta yeniden keşfedip güncelleştirmek ve yaşamsallaştırmak anlamına da gelmektedir.”(1)
Zerdüştlük’le ortaklıklarımız
Zerdüştlük, pek çok yanıyla kültürümüze, inancımıza tanıdık gelecektir. Bu yanları maddelerde şöyle sıralayabiliriz:
* Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık’ta olduğu gibi, tek tanrıya inanılır.
* Zerdüştler, Müslümanlar gibi günde beş vakit namaz kılar/ibadet yapar. Zamanlar, Müslümanlık’la hemen hemen aynıdır.
* Zerdüştler, her ibadetten önce üç defa çan çalar. Günümüzde Hristiyanlar da ibadet öncesi kiliselerde çan çalıyor.
* Zerdüştlerde eski takvim 21 Mart’ta başlar. Bugün, Zerdüşt’ün peygamberliğini ilan ettiği gün olarak kabul edilir. Zerdüştler her doğan insan için bir ağaç dikmek zorundadır.
* Zerdüştlük’te dinin temel felsefesi, iyi düşünce, iyi söz, iyi iş’tir.
* Zerdüştlerde kadın erkek eşitliği vardır. Tek eşlilik ve tek evlilik esastır.
* Zerdüştlük’te evlerin kapıları (sabah kalkınca güneşe dua etmek için) doğuya, yani güneşe bakar.
* Zerdüştlük’te ölenlerin ruhlarının (İslam’daki Sırat Köprüsü gibi) Çinvat Peretu köprüsünden geçeceğine inanılır.
* İnanışa göre Zerdüşt’ün annesi 15 yaşında bir bakire iken, bir ışık huzmesinin ziyaretine uğrayarak hamile kalmıştır. (Hz. İsa’nın dünyaya gelişi anlatısını andırıyor.)
* Namaz, önceleri açıkta kılınırken daha sonra (İslam dininde camide namaz kılmak gibi) “Ateşgede”de kılınmaya başlanmıştır.
* Günümüzde de Kürdistan’daki bazı tarihi mezarların Müslüman mezarlarından farklı olduğu göze çarpıyor. Mezar taşında Güneş sembolü ve Müslüman mezarlarından farklı olarak “El Fatiha” yerine “Reviya Rojê” (Güneşe Doğru) yazısı dikkat çekiyor. Bunlar, Zerdüştlerin mezarları...
* Aryanlar ve modern Zerdüştiler kestikleri tüm hayvanları, etlerini yiyebilmek (haram olmaktan kurtarmak) için mutlaka dini kisvesi olan bir zata kestirirler ve Homa’ya adarlar. Böylece o hayvan kutsanmış olur. (İslam’da bugün hala -haram olmaktan kurtarmak için- hayvan kesmek dini bir ritueldir. Abdestsiz, Allah’ın adı kutsanmadan ve dualar okunmadan hayvan kesilmez.)
* Zerdüştlerin bir başka dostu da Athar’dı. Soğuk kış gecelerinde ısıtan, yiyeceklerinin pişirilmesinde temel rol oynayan, bu kutsal güçtür. Athar, bugünkü Zaza Kürtlerinin “adir”, Kurmancî ve Soranîlerin “agir” dediği ve törensellik atfettiği ateşten başkası değildir. (Ateşin ihmalden veya su ile bilerek söndürülmesi benim çocukluğumda hala “uğursuzluk” getiren bir davranış olarak görülürdü.)
* Athar, Latince’de “evin ocağının tüttüğü yer” anlamına gelen “athrium” ile de aynı kökten gelir. Bu kelime ayrıca kalbin dört odacığından ikisinin adı olarak tıp kitaplarına da girmiştir.
Avesta ne anlatıyor?
Zerdüştlüğün ilahi kitabı “Avesta”dır. Avesta, isim olarak ilk kez Pehlevice’de Apastak olarak ortaya çıkar. “Temel” veya “Temel seçim” anlamına gelen bu kelime, kitap haline getirilen tüm kutsal metinleri içeren kitaplar grubunu ifade etmek için kullanılıyordu. Tahribatlardan arta kalan Avesta’nın birkaç cilt halinde muhafaza edildiği kutsal kitap, Pehlevice açıklaması ile birlikte korunup yayıldığından her cilt, “temel seçim ve açıklaması” anlamına gelen “Apastak û zand” olarak adlandırılır. Zamanla bu kutsal kitabın adı olarak kalır.
Avesta 21 Nosk (kitap, demet) olarak inmiştir; kutsal dini formule eden 21 kelime esas alınarak (her Nosk için tanrıyı ifade eden bir kelime) birer adla adlandırılmıştır. 21 Nosk yedişer gruplar halinde üç cilde ayrılmıştır. 3 ve 7 sayılarının önemi (bir nevi farklı kutsallığı), hala bugün bile hemen tüm kültürlerde bilinir. Üç öğün, üç aylar, üç kez affetme, boşanma durumunda kadına verilen üç taş, haftanın yedi gün olması, (İslam’da) Allah’ın göğü 7 kat yaratması, (Tevrat’ta) Tanrı’nın dünyayı 6 günde yaratıp 7. gün dinlenmesi...
İbadet
Günde 5 kez Ahura Mazda’ya ibadet edilir. İlki, “havani” denilen sabah ibadetidir. Rapithwina öğlen ibadeti, Uzayêirina ikindi, Aiwisrûthrima akşam ve Uşahina gece ibadeti (gece yarısından itibaren sabaha kadar herhangi bir zamanda) olarak icra edilirdi.
15 yaşını dolduran her Zerdüşti ibadetle yükümlü kılınmıştır. “Nemah” denilen bu beş vakit ibadet, Müslümanlığa da “namaz” olarak geçmiş ve “dinin temel direği” olarak kabul edilmiştir. İbadetten önce el, yüz ve ayaklar yıkanmak zorunda idi ki bu da İslam’a “abdest” olarak alınmıştır. Kadınlar ay halini yaşarken (adet) 3-7 gün muaf tutulmuşlardır, bu ibadetlerden. Bu muafiyet, İslam’da da vardır.
Hindistan’a kaçıp korudular
Peki Zerdüşt’ün öğretisi, günümüzün filozoflarına nasıl ulaştı? Pers hükümdarları, İskender, İslami yönetim ve zamanın acımasız tahribatından Avesta’yı kurtarıp zamanımıza taşıyan insanlar, Hindistan’ın Surat kentine kaçabilen Zerdüşti Parsilerdir. Bu insanlar, Bombay kentinde hatırı sayılır bir topluluk oluşturmuştur. Onların sayesinde çağdaş batılı düşünürler, adı Avesta olan muazzam felsefi, dini ve ahlaki ziyafete ulaşabildiler.
Kötü ve iyi
Zerdüştlük’ten önce bugünkü Ortadoğu coğrafyasında tapılan çok sayıdaki tanrılara Zerdüşt’ün savaş açmadığı, var olan irili ufaklı tanrıları aşağılamadığını görürüz. “En sert eleştirisi” diyebileceğimiz söylemi, “Kötünün çocukları” anlamına gelen sözüdür. Tüm inançlara karşı saygılı olduğunu belirten Zerdüşt, “Bir şartla” der, “İnsana ve Ahura Mazda’nın yarattıklarına karşı kötü niyet, kötü söz ve kötü eylem içerisinde olmamalı.”
Zerdüştlük’te “kötü ve iyi” yaratılmamıştır; bunlar zaten vardır. Karanlık kötüyü ve aydınlık da iyiyi temsil ediyordu. Her iki güç arasındaki mücadele, rekabet, “ezelden” vardı. Ahura Mazda, iyiliğin bu mücadeleyi kazanmasından yana olduğu için insanı ve diğer canlıları yarattı. Yarattıklarıyla aydınlık, yani iyiliği güçlendirmek, ona destek olmak istedi. Ahura Mazda’nın kötülüğü yok etmeye ne hakkının ve ne de gücünün olduğunu anlıyoruz buradan. Hristiyanlık ve Müslümanlık’ta Tanrı veya Allah “her şeye kadir”dir, ki burada Zerdüştlükle ayrışır. “Kader” konusunda da Zerdüştlük’te inanılan, sadece “insanın ölümünün insanın kaderi” olduğudur. Önceden yazılmış ve insanın yapmak ve sonra da hesabını vermek zorunda olduğu bir “kaderciliği” asla kabul etmez.
Vitir namazı
Bu kısa ve dar araştırmada en çok yararlandığımız kaynak M.Sirac Bilgin’in “Proto-Kürt Bir Peygamber: Zerdüşt” kitabı oldu. Yazarın “önsöz” olarak yazdığı metnin başlangıcını önemli bulduğumuz için yazıyı da onunla kapatalım:
“Ben küçükken vitir namazının ne anlama geldiğini ve niçin kılındığını hep merak ederdim. Cevabını bir din hocasının basit bir benzetmeyle sunduğu izahta buldum. Bu din hocası, kılınan vakit namazlarının -eğer benzetme yerindeyse- bir torba içinde hayır meleklerinin önüne geldiğini, vitir namazının ise bu torbanın ağzını sıkıca kapatan ip görevini yüklendiğini söylüyordu. Ağzı kapanan torba, içindekilerin sonsuza kadar kaybolmadan korunmasını sağlardı. Ama vitir namazı kılınmazsa torbanın ağzı açık kalır, kim bilir içindekilerin başına ne gelir. ‘Ağzı açık torba’ deyimi, çalınan veya kaybolan ulusal değerlerin neden kaybedildiğini en iyi ifade eden deyim olarak, o zamandan beri adeta beynime çakılmıştı. Çok sonraları Kürtlerin maddi ve manevi hayatına ait her şeyin talan edilmekte olduğunu gördükçe bu ulusun vitir namazını kılmayı unuttuğunu düşünmeye başladım. Torbanın ağzı açık kalmış, atalarımızdan bize intikal eden kültür namına, manevi hayat namına ve maddi hayat namına üretilen ne varsa kapanın elinde kalmıştı.”
İSMET ÇELİK*
* Yazı, Çelik’in gazetemize gönderdiği araştırmasından kısaltılarak hazırlanmıştır.
