Zindanda direniş dışarda eylem

AKP zindanlarında başlatılan açlık grevi direnişi ellinci gününe yaklaşıyor. Kürt tutuklular “Anadilde eğitim ve savunma hakkı ve Öcalan’a özgürlük” amacıyla bedenlerini ölüme yatırmış bulunuyor. Aslıda devrimci siyasi tutuklular mevcut gidişata “Dur” diyor. AKP’nin siyasal soykırım operasyonları temelinde gerçekleştirdiği binlerce tutuklama artık ters tepmeye başlıyor.
Siyasi tutukluların AKP politikalarına karşı geliştirdiği açlık grevi direnişi çeşitli toplumsal kesimlerden artan oranda destek buluyor. Zindanlardaki direnişi destekleyen demokratik eylemlilik her alanda gelişiyor. BDP’nin ve demokratik kurumların AKP’yi protesto eden ve siyasi tutukluları destekleyen eylemleri gittikçe yayılıyor ve büyüyor. Tüm demokratik çevreler “Amacınız amacımızdır” diyerek zindan direnişlerine sahip çıkıyor.
Zindan direnişleri tüm toplumu etkileyerek harekete geçirmeye başlıyor. Kürt direnişi yayılarak ve sertleşerek devam ediyor. Kürtler sadece Türkiye’de de değil, Suriye ve diğer alanlarda da direniyor. Kurban Bayramı vesilesiyle Suriye’de sözde ateşkes ilan edilirken, bu sefer silahlı çatışma Halep’in Kürt mahallelerinde ortaya çıkarılıyor.
Belliki nerede olursa olsun Kürdün üzerindeki baskı ve zulüm aynı. Türkiye’de olduğu gibi Suriye’de, İran’da, Avrupa’da da Kürtler ağır baskı görüyor, tutuklanıyor, her türlü işkence ve hakarete maruz kalıyor. Kürtler üzerindeki baskı ve soykırım bölgesel ve küresel özelliklere sahip. Yirmi birinci yüzyılın başında ve herkesin gözü önünde Kürtler üzerinde küresel boyutlu bir soykırım uygulanıyor.
Tabi bu küresel soykırıma karşı da Kürtler bulundukları her yerde direniyor. Zindanda, dağda, sokakta, yurtdışında, her yerde Kürt halkının özgürlük ve demokrasi eylemleri gelişiyor. Bedeli ne olursa olsun, Kürt gençleri ve kadınları özgürlük için bu bedeli ödemekten geri durmuyor.
Kürt direnişinin en yaygın ve sert olduğu alan kuşkusuz Türkiye. Çünkü Kürt soykırımını en açık ve derin bir biçimde TC Devleti yürütüyor. TC’nin ulus-devletçi yapısı ve resmi ideolojisine göre Kürt yok! Varsa bile “Türk olmaya mecbur”! “Tek dil, tek millet, tek devlet, tek bayrak”çı resmi ideolojiye göre Kürtler yok sayılmalı ve asimilasyonla yok edilmelidir! Dolayısıyla Kürdün kimliği, dili, kültürü, her şeyi yasaklanmıştır. Mevcut çatışma ve savaşın kaynağı bu temelde yaratılan ve çözümsüz bırakılan Kürt sorunudur.
Bu zihniyet ve politikada AKP’nin köklü değişiklik yapıp Kürt sorununu çözmesi beklenirken, deyim yerindeyse dağ fare doğurmuştur. AKP Hükümeti de, özel savaş kapsamında aldatıcı bazı söz ve davranışlardan öteye kendinden önceki hükümetlerden farklı bir şey yapmamıştır.
Tekçi zihniyet ve politika Başbakan Tayyip Erdoğan’ın düsturu durumundadır. “Kürt kökenli vatandaş” sözlerinin, TRT-6 ve bazı Kürtçe kursların tamamen Kürtleri ve dış kamuoyunu aldatmaya dönük olduğu artık tamamen netleşmiştir. Kemalist çevrelerin “Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz” demesi gibi, AKP de “Bu ülkede Kürt varsa onu da biz temsil ederiz” diyerek Kürt iradesini yok sayıp yok etmeye çalışmaktadır.
Nitekim iktidarda onuncu yılını doldurmakta olmasına rağmen, AKP Kürt sorununu çözme yolunda ciddi hiçbir adım atmamıştır. Aslında AKP Kürt sorununun varlığını da kabul etmemektedir. Nitekim Başbakan Tayyip Erdoğan “Benim için Kürt sorunu bitmiştir” diyerek bunu ifade etmiştir.
Bunun kaynağında da AKP’nin Kürt varlığını ve kimliğini kabul etmemesi vardır. Yani AKP de diğer TC partileri gibi Kürt sorununda inkarcıdır. “Kürt kökenli vatandaş” sözü ve TRT-6 yayını bu gerçeği değiştirmemektedir. Nitekim AKP “Kürt halkı” dememekte ve diyememektedir. Böylece Kürdün ve Kürt halkının varlığını inkar etmekte, yok saymaktadır. Bu noktada AKP ile CHP ve MHP arasında ciddi bir fark yoktur.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “İnkara ve asimilasyona son verdik” sözleri tamamen yalan ve aldatma amaçlıdır. Eğer böyle olsa, o zaman AKP “Kürt halk varlığı”nı kabul eder. Kürt halk varlığı kabul edilse de, o zaman Kürt sorunu bir günde çözülür. Çünkü Kürt halkı varsa, onun ulusal ve demokratik hakları da olacaktır. Kürt halkının ulusal ve demokratik haklarını elde etme sorunu varsa, o zaman PKK mücadelesi de bir ulusal-demokratik hak mücadelesi olarak görülecektir.
Dikkat edilirse, zihniyet ve politika olarak AKP tüm bunların karşıtıdır. Aslında AKP de CHP ve MHP gibi faşist, soykırımcı ve milliyetçidir. Aldatıcı birkaç söz dışında aralarında hiçbir fark yoktur. AKP de Kürt direnişine “Terörizm” demekte ve Kürt Özgürlük Hareketini yok etmek için çalışmaktadır. Ancak bunu daha sinsi ve aldatıcı yöntemlerle yapmaktadır.
AKP on yıllık iktidarı boyunca tecridi ağırlaştırmaktan öte İmralı sisteminde hiçbir değişiklik yapmamıştır. Dahası PKK Liderine her fırsatta hakaret ederek Kürt halkının psikolojisiyle oynamıştır. Yine bu süreçte onbinden fazla Kürt siyasetçisi, aydını ve yurtseverini tutuklayarak zindanlara doldurmuştur. Kürt halkı, çocuk ve kadınları üzerinde ölçüsüz bir polis terörü uygulamıştır. 12 Eylül darbesinden beri yaşanan Kürt savaşında daha sert ve şiddetli bir sürece girilmiştir. Her gün çatışma yaşanmakta ve onlarca insan ölmektedir.
Baskı, zulüm, ölüm, asimilasyon, tutuklama ve yalan 12 Eylül darbe yönetimini bile geride bırakır düzeye gelmiştir. İşte cezaevlerindeki siyasal tutukluların bu gidişe “Dur” demeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Sahip oldukları duyarlılık ve sorumluluk gereği yaptıkları bu işi de, ellerinde başka yöntem olmadığı için bedenlerini açlığa yatırarak yapmaktadırlar.
Bununla birlikte, devrî AKP’nin 12 Eylül faşist darbe rejiminden bir farkı ve eksikliği kalmamıştır. Şimdiye kadar eksik kalan zindanlardaki açlık grevleri ve ölüm oruçlarıydı. Şimdi zindanlardan yükselen direnişle bu eksiklik de ortadan kalkmış, AKP yönetimi 12 Eylül cunta yönetimiyle ortak özelliklere sahip hale gelmiştir.
Ancak şu gerçek özellikle AKP’lilerce çok iyi bilinmeli ki, 12 Eylül faşist rejimini ideolojik yenilgiye uğratan ve bitişe götüren zindan direnişleri olmuştur. Bu gerçeği bugün herkes görmekte ve kabul etmektedir. 12 Eylül 2012’de başlayan açlık grevleri de 1982 direnişi düzeyine ulaşmak üzeredir. Ellinci gününe yaklaşan açlık grevleri artık ölüm sınırına gelmiştir. Direnişçilerin talepleri dikkate alınmaz ve tedbir geliştirilmezse, zindanlarda yeni ölümlerin yaşanılması kaçınılmaz gibidir.
Zindanlardaki şehadetler de AKP yönetimi için başarı değil, yenilgi anlamına gelecektir. 12 Eylül darbe rejiminin başına gelenler, AKP faşist yönetiminin de başına gelecektir. Bu gerçeği herkesten çok AKP’lilerin bilmesi gerekir. Bu konuda Adalet Bakanı’nın tutumu ve çabası çözüm olmaktan uzaktır. Bakanın ve hükümetin çok daha ciddi ve çözümleyici olması zorunludur.
Kürt halkı ve demokratik güçler, büyük bir kararlılıkla süren zindan direnişlerinin anlam ve önemini belli ölçüde anlamış görünmektedir. Zindan direnişini sahiplenme ve her alandaki eylemlerle destekleme durumu bunu göstermektedir. Ancak bu tutum ve çabanın yeterli olmadığı ve sonuç vermediği de ortadadır. Dolayısıyla zindan direnişini daha güçlü sahiplenme ve çok daha büyük ve etkili eylemlerle destekleme gereği vardır.
