Zorun Komutanı: AZAD SİSER


„Amed’de heval Azad şehit düşmüş...” Böyle dedi bir arkadaş, tuhaf oldum birden, algım dondu, hafızam yalpaladı. Ne, ne olmuş? Kaç dakika sonra Azad Siser mi? diyebildim sadece.
O hep şehit arkadaşları yazardı. Oturup yazacak kadar vakti olmadı aslında, hep ağır sorumluluk altında, savaşın yoğun olduğu yerlerdeydi. Ama o hep bir şekilde not düşmeye çalıştı, yazıp anlatmaya çalıştı, Erzurum Şehitleri ve Zap Şehitleri adıyla iki kitabı çıktı; yaşananların, şehitlerimizin günlüğünü tuttu. Hem de bir görev bilinciyle, layık olma kıvancıyla.
Şimdi ben de size birkaç şey anlatacağım. Azad Siser’i size yazamam, yazarsam PKK’nin bağrında yetişen bir romanı, kökü yazmak zorunda kalırım. Hiç kolay değil! Yalnızca size birkaç şey yazabilirim. Yazmalıyım. Yazabilmeliyim.
Devrimci Halk Savaşının başladığı o ilk süreçlerde tanıdım Azad Siser’i. Aynı pratik içerisinde onun Zap’ta Eyalet Yürütmesinde olduğu zaman diliminde de bir süre beraber kaldık. Yoğun, hızlı bir dönemdi, örgütsel hakimiyet en önemli göstergeydi. O süreçte Zap’ta ses getiren eylemlerin, Hantepe gibi düşmanı şoka uğratan çıkışların, 49. Karakol gibi kış ortasında yapılan fedaice birçok eylemin koordinesindeydi. Birçok eyleme bizi uğurladı, geri dönebildiğimizde, bir şeyler başarabildiğimizde en mutlu olanımızdı. Güven verir, gurur duyar, eleştirilerini ciddiyetle anlam hanemize yedirir, anlamamız için dikkatli davranır, kelimelerini seçerek konuşurdu. Genç arkadaşları incitmekten çekinir, acemiliklerine batmaz, gelişim sorunlarının en iyi eğitimle aşılacağına ikna eder, örgütsüz yanları tuttuğunda bırakmaz, çözümleme gayretini elden bırakmaz, çabalardı. Açığa çıkan yetersizlikleri anlamada derinliği vardı; yaşayarak, zorluklardan geçerek öğrenilmiş bir derinlik.
Bir komutan, bir öncü
Gençlerle ilişkisi çok sadeydi. Sohbet etmeyi seviyordu. Genç ve yeni yoldaşlarımızın sorunlarını dinlerken karşısında örgüt konseyi varmış gibi oturur, dinlerdi. Bizim bölüğe geldiğinde gençler canlanır, meraklanırdı. O ise bir diğer yandan resmiyetini korur, ağır dururdu. Her şeyin bir ölçüsü, her ölçünün ciddiyeti vardı. İnsanın insanla muhabbeti olgunluktu; yaşanmışlıkların, görüp geçirmişliklerin gönlün imbiğinden geçerek damlamasıydı muhabbet. Dinleyen çok şey alır, gönlü zengin olurdu. Gönül zenginliğiydi olgunluk. Bir komutan, bir öncü ancak yaşamıyla kendisini öğretebilir, anlatabilirdi. Söz yaşamla örülürse hisse döner, duygulara karışır, saygı ve hürmet oluştururdu. Kıymet vermek böyle bir şeydi.
Çocuk yaşta gerilla saflarına katılmış, efsaneler yaratan birçok komutanla kalmış, savaşın her yanını, acısını, zorluğunu görmüştü. Yürüyüşümüzde savaşın bir diğer yüzü de zaferdi. Halkımızın bu zafere ihtiyacı var, bunu hissettirirdi. Devletlerin üst üste egemenlik zaferi kazandığı, soykırım zaferleriyle taçlandırdığı topraklarımızda özgürlüğün zaferi gerekiyordu. Zafer ve özgürlük tek nefes gibi iç içeydi. Biz ancak böyle yaşayabilir, yaşama anlam verebilirdik. Topraklarımızda zafer çok zordu, kesin gerekliydi. Birçok zafer kazanmış, soykırımı yere çalmış, egemenliği dize getirmişti inandığı yol, ama bu son zafer, finaldi. Bu finalin muhtevası; Kürt halkının kendi kendini yönetmesi, kendisi olabilmesiydi. Ve şimdi bu zafer için son nefesini verdi, zafere yol oldu. Yolun hakikati oldu.
Zafer sözünü tutmaydı
Zaferi taşıyanlar öğretir, öğretendirler. En büyük akademi, en hakiki okuldur onların yaşamı. Verdiği nefeste zaferin canlanışını, dirilişini, ayağa kalkışını, köküne sarılışı, umudu, emeği görüyor, eğitimimizi alıyoruz.
Özgürlük adanmışlıktır. Özgürlük insanın zorluklar karşısında kendini aşacak gücü açığa çıkartma yeteneğidir. Zorlukları yenerek verilen emektir, hem de dağ gibi!
Önderlik Sahasında kalmış, Önderlik eğitiminden geçmiş bir gençti. Etrafına biriken gençlere Önderlik Sahasını anlatırdı. İradelerinin, emeklerinin, yılmazlıklarının içindeki Önderliği açığa vururdu. Bir insan Önderliği anladığı sürece yapamayacağı, aşamayacağı, kazanamayacağı bir şey yoktu! Netti! Bunun sonuçlarının binlerce kez denemiş, yaşamış, tecrübe edinmişlerdi.
Zafer sözünü tutmaydı. Önderliğe özgürlük sözü vermiş, „özgürlük kazanacaktır” şiarına bağlanmıştı. Kazandığımız her zaferin içinde birikmiş Önderlik vardı, açığa çıkan Önderliğe olan bağlılıktı. Dağlarda yıllarca yaşanan işte bu aşktı. Birikiyordu. Her şehit bu birikimi artırıyordu. Defalarca duymuş, görmüştü: „Bijî Serok Apo” şiarıyla parça parça olanları, merminin üstüne gidenleri ve daha neler neleri…
Şaşmaz bağlılıktı Azad Siser
Bağlılık büyük düşünmeyi emrediyordu, bu emre uydu. Bağlılık halkına zafer müjdesi verebilmeydi, bunun için Amed’e yürüdü. Yine yükü ağır, sorumlulukları zordu. Özgürlük zoru başarma asaletiydi. Bu asaletten nasipsiz kalmayacak kadar dağlıydı.
Azad Siser dönemin okunması gereken zafer manifestosudur bizler için. Kendini aşma cesaretidir. Zorlukları kavrama, yaşama yetme marifetidir. Azad yoldaşımız gibi zamanı okuyan, zaferin direniş meşalesini yakanlardan sonra ortada duruşun, orta yolda kalışın ayakları kırılmış, köprüleri yakılmıştır.
Orta yolculuk, biraz özgürlüğe biraz köleliğe çalışma, hem devlete hem PKK’ye göz kırpmanın laneti açığa çıkartılmış, yüzü deşifre edilmiştir. Ya zafer, ya zafer! demenin biçimiydi Amed’de, Kuzey Kürdistan’da bu kış boyu verilen mücadele.
Zafer inancının verdiği metin duygularla yoldaşımız, komutanımız Azad Siser’i, Çekdar, Alişêr, Canşêr, Armanc, Necmi yoldaşlarımızı karşılıyoruz, zafer yürüyüşünde hep bizlerle olacaklar! Bu Kürtlerin kazanacağı en büyük zafer olacak! Azad Siser kesin zafere inançtır, zafer kazanma iradesidir.
Şimdi binlerce gencin etrafında toplandığı değerdir, kahramanımızdır, komutanımızdır. Çoğalacak, binlerce Azad akacak özgürlük saflarına. Çoğalacak, binlerce Çekdar, Alişêr, Canşêr, Armanc, Necmi gelecek özgürlük saflarına. Zaferde özgürlük şehitlerin izi olacaktır.
HPG Askeri Konsey Üyesi Azad Siser, 2 Mayıs’ta Amed-Lice alanında Türk devletinin bombardımanı sonucu HPG komutanlarından Çekdar Amed ile 6 gerilla şehit düştü.
NÛPELDA ENGİN
