Zorunlu göçlerin hikayesi: KOK

Haberleri —

Mersin'de 1990'lı yıllarda zorla yerinden edilmelerle ilgili çalışma yürüten Akdeniz Göç-Der, "KOK" adlı bir belgesel çekti. Sivil Düşün AB Programı Aktivist Desteği kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanan belgesel, 1990'lardan itibaren Türkiye'de Kürt sorununun çözülmemesinden kaynaklı 30 yılık çatışmalı süreçte; zorla boşaltılmış yerleşim yerlerinden, metropollere, özelikle Çukurova'ya göç etmek zorunda kalmış yurttaşların hayat hikâyelerini konu alıyor. Yaklaşık 7 ay süren belgesel çekimi tamamlanırken, belgeselin galası 5 Kasım Cumartesi günü İstanbul Fatih Cağaloğlu Tabipler Odası Kongre Salonu'nda yapılacak. 

Belgesel çekimine geçtiğimiz nisan ayında başladıklarını ifade eden Akdeniz Göç- Der Başkanı Reşat Aşan, belgeseli Amed ve Farqin'de boşaltılan, kısmi geri dönüşlerin olduğu Ferhen Köyü ve Adana'nın Tuzla semtinde 22 yıldır yerleşen ailelerle görüşerek çektiklerini söyledi. Aşan, belgeselin aynı zamanda zorunlu göçe maruz kalan, yaşama tutunmaya çalışan yüz binlerce insanın yaşam koşulları ve çalışma hayatı ile ilgili görsel bir veri niteliğinde olduğunu belirtti. 


Her bitki kendi köklerinde yeşerir


Belgeselin adıyla ilgili de konuşan Aşan, "KOK" kelimesinin Türkçe'deki karşılığının "kök" olduğunu söyledi. Bu ismi röportaj sırasında bir annenin söylediği Ehmedê Xanî'ye ait olduğu belirtilen "Her dar li ser koka xwe şîn dibe (Her ağaç kendi kökü üzerine yeşerir)" söyleminden yola çıkarak koyduklarını ifade etti.

Belgeselin yönetmeni Sibel Yiğittekin ise, "Gerçekten bir halkın acılarını anlatmak bana çok ahlaki ve etik gelmedi. Ama bunu yapmak ve anlatmak gerekiyordu. Bağımsız muhalif sanatçı olmak bunları ortaya koymayı gerektiriyor" dedi. 


Ne kadar süreceği belli olmayan bir gerçek...


Yiğittekin, belgeselde 11 ailenin hikâyesinin yer aldığını belirtirken, her bir ailenin kendi gerçekliği olduğunu dile getirdi ve ekledi: "Hepsi köklerinden koparılmışlardı. Mesela Farqin'in köylerinde çektiğimiz kısımlarda köylerine dönen köylülerle konuştuk ancak o aidiyet yoktu. Çünkü o ağaca bir kez balta vurulmuştu ve ağaç yeniden yaşam bulmak için direniyordu. Ama hepsinin ortak bir gerçekliği vardı, biz bu gerçekliği ortaya koyduk."

Röportajların hepsinin Kürtçe'nin Kurmanci lehçesiyle çekildiğini aktaran Yiğittekin, "Tüm zorluklara ve trajedilere rağmen herkes kendi anadilini konuşuyordu. Kürt halkı, baskı, zulüm ve açlıkla terbiye edilmeye çalışılsa da hala anadillerini konuşarak direnişini gerçekleştiriyor" dedi.




'Hayır, kimse gelmeyecek...'



Belgeselde yer alan her bir hikâyenin kendisini ayrı ayrı etkilediğini dile getiren yönetmen Sibel Yiğittekin, özellikle Mir Zeydin ve Edib'in hikayesinin ayrı bir yeri olduğunu söyledi. Yiğittekin, Mir Zeydin'in ise hem o dönemde Hizbullah tarafından hem de devlet tarafından ciddi şekilde işkenceye uğradığını söyleyerek, "Önce bize röportaj vermek istemiyordu. Çünkü hala şu korkuyu görebildik, 'Eğer biz röportaj yaparsak tekrar gelip aynı işkenceyi yapacaklar' ve biz asla şu nokta da ikna edemezdik. Hayır, kimse gelmeyecek size işkence yapıp, sizi öldürmeyecek. Çünkü şu an öyle bir imkân yok. Ama kendiliğinden geldi ve anlattı" diye konuştu. 


'Orası baldan tatlı'

"Bir Pîrê vardı 80 yaşında bir neneydi ve anlatırken yaşadıklarını gözlerinde bir umutsuzluk vardı" diyen Yiğittekin, "Bu umutsuzluk toprağını görememe umutsuzluğuydu. 'Belki buralarda ölüp gideceğim' diyor hem umutsuzluk var ama belki diyor, hala kendi topraklarında ölmek istediğini vurguluyor belkiyle. Röportajda toprağını anlatırken, 'Orası baldan tatlı ' diye anlatıyor" dedi.


MERSİN 

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.