Zuhal yıldızımız Armanc’a...

ROJBÎN EKİN
Aylardan Ocak ve çok soğuk. Dışarıda efil efil kar yağıyor. Dağlara daha da çok düşer kar. Her mevsimi dağlar daha güzel taşır, tıpkı bahar, yaz sonbahar gibi kışı da güzel taşır dağlar. Ve mevsimler nasıl güzel duruyorsa dağlarımız üzerinde, dağlarımızı da mevsimler gibi güzel taşıyan kadınlarımız var bizim. Dağ olmuş, dağın heybetiyle özdeşleşmiş ve bize yurt, yar olan kadınlar…
Bize kucak açan, bilgeliğiyle yol gösteren, ışık olan… Öyle ki onları düşünmek ve hissetmek bile içimizi ısıtmaya yetiyor. Kışın zemherisinde onları düşünmek yaz gibi sarıyor bizi. İşte öyle sıcak, dost ve yoldaş... Bu kadınların önünde sadece biz değil, dağlar bile secde ediyor, varmak istedikleri menzile yol açıyor. Tüm kutsallığıyla üstünü örtüyor. Hep ellerinden tutup zirveye taşıyor. Bu kadınlar ki elleriyle karları eşiyor, karlar altında boy veren kardelenler topluyor. Biz baharı düşlerken onlar baharlar serpiyor üzerimize. Kardelenlerden, dağ lalelerinden, nefellerden envai çiçeklerle bezenmiş patikalar açıyor bize. Armanc da işte bize kışın zemherisinde baharlı düşler kurdurtan asi ve soylu bir devrimciydi.
Armanc, bizler şimdi bir tören sırasına dizilmiş, seni uzun bir yola doğru uğurluyoruz. Geride kalmanın mahcubiyeti ve sen kararlı, güçlü, kendinden emin ve asi duruşunla karşımıza geçmiş gülümsüyorsun. Belki de içten içe kızıyorsun geride kalmanın bizde yaratmış olduğu mahcubiyete, omuzlarımızı büken bu ayrılığa. İçimize oturan ve dayanılmaz bir sancıya dönüşen bu ayrılık acısına… İçimize akıtıyoruz gözyaşlarımızı, seninle ayrılığımızın yasını erteliyoruz. Ve seni her zamanki gibi alnından öperek uğurluyoruz. Ve seninle vedalaşmamaya söz veriyoruz.
Armanc, can yoldaş, usta bir şair “...Yurtsuz kervanların silahındaki ezgi/Zirveler közden yıldızları karlı şafakların göz bebeklerine döktüler/ Nehirler yükselerek taşarak taşıdılar/Atlar ateş sunaklarında su içtiler...” diyerek, ayrılığa belki de en keskin tanımı koyuyor.
Şimdi sana sesleniyorum ey canan. Senin özdeşleştiğin yıldızı arıyorum gökyüzünde; Zuhal yıldızını. Demir gibi bir irade, çelikten süzülmüş bir sabır, dünyanın bütün zorluklarına göğüs gerecek bir suret, sabır ve sebat… Mücadelenin gücünü ve zamanın geçmesiyle kazanılan zamanı temsil ettiği, onun öğrettiği derslerin ömür boyu unutulmadığını, başarının zorluklardan, disiplinden, güçlü iradeden geldiğini bilen yıldız olarak tanım buluyorsun. Ve evrenin sonsuzluğunda, aklın tüm esrarını taşıdığı, gökte yedinci ve son kat olan, ölümsüzlük ve sonsuzluğa onun ışığının içinde yer alarak erişildiğini, ruhlarımızın oradan koparak yeniden dünyaya ulaştığını tanımlıyor sözlükler.
Sen işte tam da Zuhal Yıldızı’sın…
Sen işte o Zuhal yıldızına merdiven dayayan büyük sabır, inat, kararlılık ve inanç... Şimdi sen Zuhal yıldızının kendisi ve biz sana ulaşmanın çabası içerisindeyiz. Seni anlatabilmenin borcudur boynumuzda boylu boyunca asılı duran. Sadece seninle hayatın herhangi bir anında karşılaşanlar, seni tanıyanlar ve sana hayran kalanlarda değil, özgür, eşit ve adil yaşamak ve bunun arayışı içerisinde olan herkesin hayatına nüfuz etmelisin, yol gösteren olmalısın o eşsiz ışığınla…Umudu, güveni, aşkla, tutkuyla bağlanmayı, cesurca kavga etmeyi öğretmeye devam ediyorsun...
