Ankara’ya Gültan’ın vicdanı ve cesareti gerek

Arzu DEMİR yazdı —

  • Ankara’nın havası gri, erkek egemen ve faşist. Bu havayı dağıtacak olan ise ancak Gültan Kışanak ve DEM Parti olabilir.

1999 yılının Şubat ayıydı.

Özgür Radyo, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın rehin alınmasının ardından Kürt halkına, devrimcilere, sosyalistlere, ilericilere yönelik başlayan saldırı dalgası kapsamında kapatılınca, Özgür Bakış gazetesinin istihbarat servisinde muhabirlik yapmaya başlamıştım. Demokrasi gazetesi 23 Ekim 1998 tarihinde kapatılınca, 18 Nisan 1999’da Özgür Bakış yayın hayatına başlamıştı.

İmralı davasının ardından kendimizi 17 Ağustos Marmara depreminin içinde bulmuştuk. Üstüne bir de 12 Kasım Bolu depremi gelmişti.

Deprem gibi çok ağır bir yıkımın olduğu bir bölgede muhabirlik yapmaya, acemilik ve olanaksızlıklar eklenmişti. “Meslek”te yeniydim, acemiydim, çok heyecanlıydım. Araç yoktu, para yoktu, deprem bölgesinde yüz binlerce insanın yaşadığı kalacak yer sorunu, bizim de temel sorunumuzdu. Bulduğumuz yerde uyuyorduk, yemek buluyorsak yiyorduk, su buluyorsak içiyorduk. Bir nevi yoktan var edilen, bir küçük haber için bile çok yoğun emeğin harcandığı günlerdi. Analog fotoğraf makineleri ile çalışıyorduk, kullandığımız film ve çok nadir bulduğumuz diaları da sayıyla gazete yönetiminden alıyorduk. Şakuduk, şukuduk, istediğimiz zaman deklanşöre basamazdık. “Anı” yakaladığımızı hissettiğimizde basardık. Sonra da heyecanla karanlık odadan çıkacak fotoğrafı beklerdik. Neyse… Uzatmayayım.

Haftada bir İstanbul’a gelip, üst baş değiştirip yeniden Kocaeli’ne dönerdik. Gazetenin Zeytinburnu’ndaki binasına döndüğüm günlerden birinde, “Anadolu Ajansı sürekli haber atlatıyor” gibi bir serzenişle karşılaştım. Ben de eğer belleğim beni yanıltmıyorsa, “Onlardaki imkânın onda biri bizde yok. Daha iyi yapabileceğini düşünüyorsan, gidebilirsin” gibi bir şey söylemiştim. Ertesi gün, deprem bölgesine gittiğini öğrendim. O günün akşamı döndü. Ben daha “Ne oldu” diye sormadan, “Haklıymışsın, çok zormuş” demişti. Dürüstlüğü dikkatimi çekmiş ve kanım kaynamıştı.

Bahsettiğim kişi, Gültan Kışanak’tı. O günlerde haber müdürümdü. Ekim ayında Özgür Radyo yeniden açılınca, Özgür Bakış’taki mesaim sona erdi. Sonra birlikte çalışma imkânımız olmadı, ama zaman zaman karşılaştık. Onu hep izledim, söylediklerini, yaptıklarını takip ettim. Adını hep sevgiyle andım, saygı duydum ve güvendim.

Örneğin Amed Büyükşehir Belediyesi’nde kadınları güçlendiren çalışmalar yaptığında dikkatim oradaydı. Rehin alındıktan sonra da baş eğmeyen tutumu, faşizmin mutlak sessizlik istediği günlerde, hepimizi güçlendirdi.

Kobanê kumpas davasındaki yargılayan savunmasında, “Beni susturmaya hiçbirinizin gücü yetmeyecek” derken, geride bıraktığı mücadele yıllarının kararlılığı ve deneyimiyle konuştuğunu biliyordum. Duruşma salonunda, “Vicdanımın sesini yargılamayacaksanız” derken, eminim ki benim gibi, birçok kişinin aklına Roboskî katliamının ardından Meclis’te yaptığı o tarihi konuşma düşmüştür. O konuşmayı defalarca izledim. Her seferimde tüylerim diken diken oldu, öfkem bilendi.

Gültan Kışanak, 12 Eylül döneminde Amed zindanından geçmişti. Bu kez askeri vesayetle, 12 Eylül ile hesaplaşmak iddiasıyla iktidara gelen faşist şeflik rejimi tarafından yine zindanla sınanırken, “Esat Oktay beni korkutmadı, bu dava mı korkutacak” diyordu ve ekliyordu: “Bu memleketi o katil sürüsüne bırakmamak için ben sosyalistlerle beraberim.”

Gültan Kışanak, 7 yıllık uzun tutukluluk süresi dolmasına rağmen tahliye edilmiyor. Ancak o, hapiste rehin de tutulsa, devrimci mücadelesini sürdürdüğünü bir kez daha tüm sadeliği ile gösterdi. DEM Parti’nin Ankara Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı olarak bu kez ezilenlere, kadınlara, emekçilere sesleniyor.

O, hapishanedeyken Belediye Eşbaşkan adayı gösterilen ilk kişi oldu. Mezopotamya Haber Ajansı’ndaki röportajında “neden aday olduğu”yla ilgili soruya yanıt verirken, söylediği “Kayyum uygulamaları ile halkın iradesinin rehin alınamayacağının, net ve güçlü bir irade beyanıdır” sözü çok önemli. O Kurdistan’ın başkenti Amed’in Büyükşehir Belediyesi’nin Eşbaşkanı’yken kayyum darbesiyle görevinden alındı, hapsedildi. Şimdi, bu kez Ankara’dan Türkiye Cumhuriyeti’nin “başkenti”nden, kayyum rejiminin karşısına dikiliyor.

Ankara’da büyükşehir belediye başkan adaylığı için 19 siyasi parti adayı ile 5 bağımsız aday yarışacakmış. Bu adayların sadece 3’ü kadın. Durum da Gültan Kışanak’ın, “Diğer partilerin tamamının adayları milliyetçilik yarışına girmiş erkekler. Halkın önüne seçenek diye sunulan şey; milliyetçi, daha milliyetçi, en milliyetçi erkekler arasındaki iktidar kavgası” cümlesiyle tanımladığı gibi. Ankara’nın havası gri, erkek egemen ve faşist. Bu havayı dağıtacak olan ise ancak Gültan Kışanak ve DEM Parti olabilir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.