Değişim özgürlüğe doğruysa gelişimdir

Aryana BARAN yazdı —

  • Bir değişim, toplumsal ve bireysel özgürleşmeyi hedefliyor, iç içe barındırıyorsa gelişmedir diyoruz. Ancak her örnek bu sadelikle tanımlanamıyor. Çoğu durumda bunlar da iç içe geçiyor.

Cezaevleri egemen sistemin bir iktidar ve denetim organı, içindeki insanlar da direnen toplumun demokratik modernite damarlarıdırlar. Dolayısıyla içerisi ile dışarısı birbirinin parçası ve devamıdır. Yine de içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye ince hatları görmek zordur. Ve tablonun rengi asıl olarak ince hatlarda belli olur.

1980 ve sonrasında gelişen serbest piyasanın, neo liberalizasyonun toplum üzerindeki etkileri çok boyutlu oldu. 30 yıllık mesafe ile bakınca daha da görünür oluyorlar. Bu değişimlerin hangisi gelişmedir? Liberalizmin massedici muğlaklaştırıcı şişleri arasında ayırt etmek kolay değil ve bir çok durumda değişim ile gelişme iç içe geçiyor. Yaşamın her anında bunun örnekleri ile karşılaşıyoruz. Ne yapacağız, nasıl yaklaşacağız? Yaşamdaki toplum ve bireydeki değişim ile gelişimi birbirinden ayırt edebilmek için başlangıca ve esaslara dikiyoruz gözlerimizi. Bir değişim, toplumsal ve bireysel özgürleşmeyi hedefliyor, iç içe barındırıyorsa gelişmedir diyoruz. Ancak her örnek bu sadelikle tanımlanamıyor. Çoğu durumda bunlar da iç içe geçiyor. Demek ki liberalizm karşısında her zamankinden daha güçlü bir farkındalığa ve bunun için derin bilince ihtiyacımız var. Bu bize derinliğine bakabilme gücünü verecektir. Olgudaki değiştirici öğeyi ve değiştirirken geliştiren öğeyi tespit edebilmemizi sağlayacaktır.

30 yıldan sonraki ilk gözlem biraz şaşırdığım, içten içe mutlu olduğum bir konu; kadının ekonomik alana, ev dışı yaşam sahalar katılım düzeyi oldu. Bölgeden bölgeye farklar olsa da, 30 yıl öncesine göre genel bir durum. 30 yıl önce kız çocuklarının okutulması daha sınırlı orandaydı. Bunun için belli bir şehirlileşme, orta sınıflaşma ya da bilinçlilik gerekirdi. Şimdi görüyoruz ki en zengininden en yoksuluna, şehirlisinden en ücra köylerde yaşayanına, herkes kız çocuklarını okutma çabasında. Kız çocuklarını hangi dershanelere gönderdiklerini, kazandıkları okulları, atanmadaki başarı düzeylerini yarıştırıyorlar. En az erkek çocuklarınınki kadar, hatta daha fazla önemsiyorlar. 30 yıl önce özellikle de Kurdistan'da; kimi memurluklar ve ırgatlık işleri dışında kadının çalışma oranı ve sahası oldukça sınırlıydı. Ama şimdi temizlikçilikten garsonluğa, tezgahtarlıktan pazarlamacılığa, tamircilikten şoförlüğe bir çok alanda kadınların emeklerini para kazanma konusu yaptığı çalışma sahaları oluşmuştur. Geçmişte çok az kadın araba, traktör sürmeyi bilirdi. Şimdi bunun yaygınlaştığını, ailelerin de bununla gurur duyduğunu görüyoruz.

Bu gelişmeler oldukça mütaasıplaşan, örtünme ve kapanmanın genel duruma, hatta moda ve kabul normuna dönüştüğü günümüz Türkiye gerçeğine ters gibi duruyor, değil mi? Ama öyle değil. Tüm yanıltıcı kisvelere rağmen, Hamas, Hizbullah, Daiş, İran gibi Türkiye de kapitalist moderniteyi, liberalizmi temsil etmektedir. Sistemsel çıkarı neyi gerektirirse onu geliştirebilecek durumdadırlar.

Şüphesiz ülkemizde 40 yıldır kesintisiz süren demokrasi mücadelesinin, kadın özgürlük mücadelesinin toplum üzerinde direkt, dolaylı etkileri vardır. Bugün "Jin jiyan Azadî" diyenlerin bunun çıkış kaynağını yeterince bilmiyor olabilmesi gibi. Kadının evden çıkması, kadın için sorgulama, mücadele olasılık ve olanaklarını objektif olarak çoğaltır. Fakat kadının evden çıkışının özgürlük için olması düzeyi tartışma konusudur. Okula gitmeden, kreşten başlayarak uzmanlık sınavlarına kadar insanı yarış altına çeviren sınavlardan geçmeden iş sahibi, gelir sahibi olmak zordur günümüzde. Artık iş ve gelir sahibi olmayan kadının eş olarak tercih edilmesi, aile kurması neredeyse imkansızdır. Çünkü 30 yıl önce bir kişi çalışıp on kişilik aileyi geçindirirken, şimdi on kişi çalışıp bir aileyi geçindirmektedir. Bu nedenle günümüzde kız çocuklarını okutmak, onları gelir sahibi yapmak, özgürlükçü bir yaklaşımdan öte, kapitalizmin gereğidir. Çalışan erkek özgürmüdür ki salt çalışmayla kadın özgür olsun?

Bu gelişmeler bir yandan özgürlük arayış zeminini genişletiyor. Diğer yandan özgürlük algısını muğlaklaştırıcı rol oynuyor. Son yıllarda TV ekranlarında sergilenen erkek bedenleri gibi. Dizilerde, programlarda, sanatsal aktivitelerde erkek bedeni sergileniyor. Erkeğin omuzları, pozları, göğüsleri, karnı, kalçaları, bacakları, giderek dudakları, mimikleri cinsel obje olarak sunuluyor. Acaba bu durum kadın bedeninin meta olarak sunulmasını nasıl etkiliyor? Bazıları kadın bedeninin sergilenmesinin artık önemli olmadığını, çünkü erkek bedeninin de sunulduğunu düşünüyor. Oysa erkeğin köleleştirilmesi, ilk düşürülüp köleleştirilen olarak kadının köleliğini hafifletmemiştir hiçbir zaman. Kadın köleliği üzerine inşa edilmiş olan eril egemenlik, bu şifre çözülemediği için uzamıştır, uzamaya devam etmektedir. Kanserin bedene yayılması ilk hastalanan organın önemini ortadan kaldırmaz, ama onunla mücadeleyi zorlaştırır, daha komple yaklaşımı gerektirir.

"İnsan yaşamak için mi yer, yoksa yemek için mi yaşar?" sorusunun çıplak ve utanç verici şekilde ortalıkta durduğu günümüzde, insan olmanın ne olduğu, insanın özünün gürleşmesinin nasıl bir hakikat olduğu konusunda daha fazla kafa yormaya ihtiyacımız var. Özümüz gür olsun!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.