Dengbêjên Me ‘korkudan’ doğdu

Kültür/Sanat Haberleri —

“Dengbêjên Me” belgeseli

“Dengbêjên Me” belgeseli

  • “Ben bu seslerle büyüdüm. Evimizde, çevremizde, sokakta hep bir dengbêj sesi vardı. Zamanla bu seslerin azaldığını fark ettim. Bir gün tamamen kaybolacaklarını hissettim. Bu duygu beni çok etkiledi. “Dengbêjên Me” biraz da bu korkudan doğdu.”

M. ZAHİT EKİNCİ/HAMBURG

Yönetmen Ali Bagdu, “Dengbêjên Me” adlı belgeseliyle Kürt sözlü anlatı geleneğinin yaşayan hafızası olan dengbêjleri kayıt altına aldı. Uzun süredir video üretimi, belgesel ve yaratıcı projeler üzerine çalışan genç yönetmen, kültür, müzik ve insan hikayeleri odağında çekimler yapıyor. Bagdu, köklü bir geleneği günümüzün görsel diliyle buluştururken, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan seslere tanıklık etmeyi ve onları gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlıyor.

Geçen yıl çalışmalarına başlanan belgeselinde Bagdu, Amed’de Beytullah Sayili, Agirî’de Fazıl Zengin, Colemêrg’de Abdulkerim Kaçar ve İsmet Demir, Gimgim’da Fahrettin Selahattin Güçtekin, Cizîr’de Abdurrahman Oğuz ve Uludere’de Kerim Jirki ile görüştü. Belgeselin müziklerine ise aranjör Erdem Pancarcı gönüllü olarak destek verdi. “Dinledim, kaydettim, unutmamak için” diyen Bagdu, bu seslerin, hikayelerin yaşaması gerektiğini vurguluyor. Bagdu ile bu yolculuğunun arkasındaki motivasyonu konuştuk.

Dengbêjlik Kürdistan coğrafyasında kadim bir yere sahip. Sizi bu çalışmaya iten düşünceler nelerdi?
Ben bu seslerle büyüdüm. Evimizde, çevremizde, sokakta hep bir dengbêj sesi vardı. Zamanla bu seslerin azaldığını, anlatıcıların birer birer hayattan çekildiğini fark ettim. Bir gün tamamen kaybolacaklarını hissettim. Bu duygu beni çok etkiledi. “Dengbêjên Me” biraz da bu korkudan doğdu. Bu insanlar hayattayken seslerini ve hikayelerini kayıt altına almak istedim. Çünkü bu miras sadece onların değil, hepimizin.

Belgeselde kadın dengbêjlerin yer almaması dikkat çekiyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bu soru sıkça soruluyor ve çok yerinde. Kadın dengbêjler elbette var; ancak görünürlükleri çok az. Kimi konuşmak istemiyor, kimi kamera karşısında çekingen, kimilerine ulaşmak ise gerçekten zor. Aslında yok oldukları için değil, bilinmedikleri için görünmüyorlar.

Ancak belgeselde yer alan birçok dengbêjin ilham kaynağının anneleri olduğunu gördüm. Kimisi sesini annesinden aldığını, kimisi ilk hikayeleri onlardan dinlediğini anlattı. Yani kadınlar görünmeseler bile bu geleneğin en derin yerinde varlar. Bu çok hassas bir konu ve doğru bir yaklaşım gerektiriyor. Tecrübe edindikten sonra, kadın dengbêjlerle özel bir çalışma yapmayı çok isterim. Bu belgeselde yer almamalarının nedeni yok saymak değil; aksine hak ettikleri değeri doğru şekilde verebilmek için acele etmemek.

Bu projeyi hayata geçirirken ne tür zorluklarla karşılaştınız?
Projeyi tek başıma ve çok kısıtlı imkanlarla gerçekleştirdim. Yanımda bir yol arkadaşım vardı ancak kamerayı kullanmak, sesi ve mikrofonları ayarlamak, ışığı kurmak ve aynı anda soruları sormak zorlayıcıydı. Daha fazla destek ve imkan olsaydı, daha derin ve sürükleyici bir çalışma ortaya çıkabilirdi. Yine de tüm zorluklara değdi; çünkü bu insanların sesini kayda almak benim için büyük bir sorumluluktu.

Belgeselde “Onlara bir vefa borcum var” diyorsunuz. Sizce bu borç toplum olarak nasıl ödenebilir?
Dengbêjler benim için sadece sanatçı değil, hafızanın taşıyıcıları. Anlattıkları şey aslında bizim geçmişimiz. Vefa borcu dediğim şey çok büyük değil: Dinlemek, yanlarında olmak, hikayelerini kayıt altına almak ve yaşarken değer göstermek. Toplum olarak bu borç, onları unutmamakla başlar. Bir ses, bir hikaye kaybolduğunda geri getirmek mümkün olmuyor.

Bugün dengbêjlik geleneği ne durumda? Dengbêjlerin yaşadığı sorunlar neler?
Gelenek hala çok güçlü ama taşıyıcıları yorgun. Birçoğu yaşlı, birçoğu yalnız. En sık duyduğum söz şu oldu: “Bizi dinleyen kalmadı.” Bu beni çok etkiliyor. Yıllarca bir halkın duygusunu taşıyan bu insanların bugün kenarda unutulmuş olması asıl sorun.

Bu geleneğin geleceğe taşınması için ne yapılmalı?
Talepleri çok büyük değil; dinlenmek, değer görmek ve hikayelerinin kaybolmaması. Gelecek kuşaklara aktarılması için düzenli kayıtlar yapılmalı, arşivler oluşturulmalı ve çocukların bu kültürle tanışabileceği alanlar yaratılmalı. Yani hafıza sürekli canlı tutulmalı.

Üzerinde çalıştığınız yeni projeleriniz var mı?

Cizîr’de yaşanmış ve yıllardır aklımda olan bir hikayeyi filme çekmek istiyorum. Çok hassas ve önemli bir konu olduğu için acele etmek istemiyorum. Bu nedenle desteğe ihtiyacım var. Gerçekleşirse, insanların hafızasında önemli bir yer edineceğine inanıyorum.

 

* * *

Almanya turnesi

Almanya turnesi kapsamında Hamburg ve Mainz’da gösterilen belgesel 14 Aralık’ta ise Berlin’e konuk oldu. Gösterimlerde belgesele gösterilen ilgiden memnun olduğunu belirten Bagdu, “Açık söyleyeyim, beklediğimden çok daha sıcak bir ilgi gördüm. İnsanlar sadece film izlemeye gelmedi; sohbet etmek, kültürü anlamak, dengbêjlerin dünyasına gerçekten dokunmak istedi. Beni en çok şaşırtan şey şu oldu: Avrupa’daki insanlar bizim kendi coğrafyamızda görmediğimiz değeri gösterdi” dedi. Gösterimlerin beklediğinden daha iyi gittiğini ifade eden Bagdu, “Özellikle Cemil Qoçgiri’nin, Eda Tanses’in ve Tenburxane’nin öncülüğü sayesinde birçok şehirde izleyiciyle buluşma fırsatı yakaladık. Bu destek benim için gerçekten çok değerliydi; filmi yalnız hissetmeden götürmeme vesile oldular” diye ekledi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.