Devlet yüzleşmedi, yüzsüzleşti
- Avukat Eren Baskın, ‘toplumsal yüzleşme’ adı altında atılan adımlar kapsamında kayıplara dair açılan davaların bağlamından koparılarak failleri aklama projesine dönüştüğünü; devletin yüzsüzleşmeyi seçtiğini söyledi.
ASMİN BARAN / HAKKARİ
Kayıpların arkasından yas tutmayı değil, adalet talep etmeyi seçtiklerini; toplanma alanlarını sadece bir eylem yeri değil, bir iyileşme mekanına çevirdiklerin belirten Eren Baskın, "Toplumsal hafızamızı kaybetmememizi sağlayan mücadelenin 1000. haftasında da acılarımızı bir kez daha hatırlatacağız” dedi.
1990’lı yıllarda ‘faili belli’ cinayetlerin yoğun olarak yaşandığı yerlerden biri de Hakkari oldu. Sayısız ismin kaybettirildiği kentte, 1993 ile 1996 yılları arasında yoğun hak ihlalleri yaşandı. Büyük bir mücadeleyle başlatılan dava süreçlerinde katledilen birçok ismin failleri beraat ya da zaman aşımı kararlarıyla ödüllendirilirken, kayıp yakınları kaybettikleri sevdiklerinin akıbetlerini sormaktan bir an olsun vazgeçmedi.
8 yıl aradan sonra
Birçok kentte olduğu gibi Hakkari’de de kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla uzun yıllar bir araya geldi. Kayıplarının akıbetini soran anneler, babalar ve kardeşler, 2015’e kadar bu mücadeleyi sürdürdü. 2015-2016 yıllarında kentte yaşanan sokağa çıkma yasakları nedeniyle eylemlerine bir süre ara vermek zorunda kalan aileler, yaklaşık 8 yıl boyunca bir araya gelemedi. Geçen yıl İHD’nin ailelerle görüşmesinin ardından eylem yeniden başladı.
1000. hafta
Zorla kaybedilen yakınları için adalet ve hakikat isteyen Cumartesi Anneleri/İnsanları, 25 Mayıs günü 1000. kez Galatasaray Meydanı’nda buluşacak. Buluşma, aynı zamanda Kayıplar Haftası’na denk gelecek. Hak ihlallerinin hafızasını oluşturan ve geçmişe ışık tutan bu mücadeleyi, Ankara’da Altındağ nüfus müdürüyken 30 Eylül 1993’te kaçırılarak katledilen ve cesedi Gölbaşı’nda bulunan Mecit Baskın'ın avukat oğlu Eren Baskın ile konuştuk. Baskın, aynı zamanda İHD Hakkari Şubesi Kayıp Komisyonu üyelerinden.
Acılarımızı tekrar hatırlatacağız
“Her kaybın hikayesi farklı olsa da katledilmelerindeki amaç hep aynıydı” diyen Baskın, şair Horatius’un “Neye gülüyorsun? İsimleri değiştir, anlatılan senin hikayendir” sözlerini hatırlattı. “Cumartesi Anneleri eylemleri başladığı günden bugüne her hafta benliğimizdeki acıları kamuoyu ile paylaştık” diyen Baskın, şöyle konuştu: “Rakamların bizler için bir önemi olmasa da dünyanın en uzun soluklu eylemi olması açısından, tüm dünyaya çektiğimiz acıları, yüreğimizdeki noksanlıkları ve en önemlisi 1000 haftadır gelmeyen adaleti dünyaya haykırdık. Şimdi kayıp yakınları açısından görünür olmak ve insanlarla duygudaşlık kurabilmek için çok önemli bir hafta bizi bekliyor. Acılarımızı 1000. haftamızda vicdan sahibi tüm yurttaşlarımıza bir kez daha hatırlatacağız.”
Toplumsal hafızayı yitirmedik
Devletin eliyle işlenen bu cinayetlerin benliklerinde açtığı acıyı, hiçbir şeyin hafifletemediğinin altını çizen Baskın, bu farkındalığın eylemsellik fikrini açığa çıkardığını söyledi. Geçen yıl yeniden görünür olmak ve yaşatılan organize acıları hafızalarında diri tutmak için sokağa çıkma kararı aldıklarını dile getiren Baskın, şöyle devam etti: “Bugün ne kadar doğru bir karar olduğu da açığa çıktı. Günden güne çoğalan destekçiler, aile bireylerini kaybetmiş insanların acılarını paylaşarak iyileşmeye çalışması ve en önemlisi üçüncü kuşağın geçmişte işlenen bu katliamlara aşina olması, toplumsal hafızamızı kaybetmememizi sağladı.”
İyileşme mekanı da oldu
“Bizler toplumun bir parçasıyız ve aidiyet duygumuz, kayıpların arkasından yas tutmayı değil, onlar için adalet talep etmeyi benliğimize ilmek ilmek işledi” diyen Baskın “Toplanma alanlarımız sadece bir eylem yeri değil; yaraları birbirine benzeyen insanlar ve anneler için bir iyileşme mekanı oldu. Omuz omuza verip bizlere yaşatılan bu vahşetin duygusal çöküntüsüne karşı dimdik ayakta durabilmeyi, direnmeyi ve en önemlisi hesap sorabilmeyi öğretti” diye konuştu.
Davalar, aklama projesi oldu
Baskın, kayıplara dair açılan davaların bağlamından koparılarak failleri aklama projesine dönüştüğüne de işaret etti. Baskın, şunları söyledi: “2011-2013 yılları arasında ‘toplumsal yüzleşme’ adı altında adımlar atıldı. Bu adımlar neticesinde kamuoyunun da bildiği üzere faili meçhul cinayetler davası, Lice katliam davası, Dargeçit katliam davası, Musa Anter davası ve JİTEM ana davası açıldı. Her ne kadar bu davaların açılması insanlarımızı umutlandırmış olsa da ‘devlet aklı’ yürütülen davalarda yüzsüzleşmeyi seçti. Tüm açıklığıyla gözler önüne serilen tanık ve delillere rağmen yüzsüzleşen yargı erki, davaları bağlamından koparak tamamen bir aklama projesine çevirdi. Üstünü örtemeyecekleri kadar açık cinayetlerin varlığı bilindiği için davalar son çare olarak sürüncemede bırakıldı ve 30 yıllık zaman aşımı ileri sürüldü. Tüm dosyalarda katillere tek tek beraat kararları verildi.”
Karşısında durmaya devam
“Nefes aldığımız her an, ayağa kalkıp bıkmadan usanmadan katilerin yargı karşısında hak ettikleri cezayı almalarını sağlayacağız” diyen Baskın, şunları ekledi: “Mehmet Ağar isimli katil bugün çıkıp ‘Mecit Baskın’ı ben öldürdüm’ dese bile 30 yıllık zaman aşımı gerekçesiyle kendisine ceza verilmeyecek. Toplum için tehlike arz eden kişiler ellerini kollarını sallaya sallaya bizlerin arasında gezebilecekler. İşte tam da burada, bu adaletsiz tavrın karşısında durmaya devam edeceğiz. Her ne kadar zaman aşımı ile davaları düşürüyor olsalar bile katiller annelerimizin nezdinde mahkum edildiler. Şili’de, Arjantin’de anneler bunu tam 40 yıl sonra başardı. Bizler de başaracağız. Toplumumuzun Cumartesi Anneleri’ne verdiği destek ile adaletsiz sisteme başkaldırmaya devam edeceğiz.”
* * *
Ayhan Çarkın itiraf etti
Ankara Altındağ Nüfus Müdürü Mecit Baskın, 2 Ekim 1993’te makamından çıktıktan sonra özel harekat polislerince gözaltına alındı. 4 Ekim 1993’te, Baskın’ın ateşli silahla katledilmiş, elleri arkadan bağlı haldeki cesedi, Gölbaşı mevkiinde bulundu. Bulunduğu yer MİT Genel Koordine Merkezi’ne yakın bir mesafedeydi. Ailenin başvurusu üzerine başlatılan soruşturma etkin bir biçimde yürütülmedi; dosya sürüncemede bırakıldı. İtirafçı özel harekat polisi Ayhan Çarkın’ın, 2011’de İstanbul Cumhuriyet Savcılığına verdiği ifadede; 1993’te Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin’in emriyle, Mecit Baskın’ı gözaltına aldıklarını ve Baskın’ın özel harekat polisleri tarafından katledildiğini anlattı. Çarkın’ın ifadeleri üzerine zaman aşımına uğramak üzere olan dosya, 27 Aralık 2013’te Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden açıldı.
Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü Danışmanı emekli Yarbay Korkut Eken ve dönemin Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin ve Özel Harekatçı polisler Ercan Ersoy, Ayhan Çarkın, Ziya Bandırmalıoğlu, Ayhan Akça, Seyfettin Lap, Alper Tekdemir, Uğur Şahin, Ayhan Özkan ve Ahmet Demirel olmak üzere toplam 12 kişi hakkında dava açıldı.
Haklarında "taammüden insan öldürmek ve suç işlemek için teşekkül kurmak" suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi. Bu dava, daha sonra faili meçhul ana davasıyla birleştirildi ve 13 Aralık 2019’da tüm sanıkların beraatiyle sonuçlandı. Yerel mahkemece verilen hükümlere karşı aileler bir üst mahkemeye başvurdu. Dava yeniden görüldü, ancak sonuç değişmedi. Aralarında Mehmet Ağar ve Korkut Eken'in de bulunduğu sanıklar beraat ederken haklarındaki diğer suçlamaların da düşmesine hükmedildi.