Erdoğan’ın NATO’ya mahkumiyeti!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Erdoğan iktidarı, Rusya’nın kendileri için kurtarıcı melek olmayacağı sonucuna varmış görünüyorlar. O nedenle İsveç’in NATO üyeliğine evet demek durumunda kalmış. Çok zorda ve çok dardadır.

Türkiye çeyrek asırdır iki arada bir derede halini yaşıyor. Tekçi ulus devletin neden olduğu siyasal ve toplumsal istikrarsızlığı aşamayan, Kürt savaşında da tüm değerlerini tüketen Türkiye, ‘denize düşenin yılana sarılması’ misali Kürt ve Kurdistan karşıtı stratejisinde, ‘ağzına bir parmak bal çalan’ herkese ve her kesime büyük tavizler vererek işin üstesinden geleceğinin yanılgısına kapılmıştı. Bu yanılgı halinin son durağı çaresizlik duvarına çarpma ile sonuçlanmış görünüyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında üyesi olduğu NATO’nun askeri ve siyasi desteği ile her seferinde toplum karşısında hükümranlık kurmasına fırsat verilen Türkiye, jeo-stratejik ve jeo-politik konumu nedeni ile kapitalist- emperyalist sistemin kendisini kollaması ve sahiplenmesi sayesinde Ortadoğu’da güç olabilmiştir. Bu gerçekliğe rağmen son çeyrek yüzyılda yeni bir stratejik ittifak arayışı içinde oldu Türkiye. NATO ve Batı emperyalist sisteme karşı stratejik hamle arayışını yetkili kişiler açıktan dile getirmese de, mevcut iktidar bloku içinde yer alanlar tarafından çoğu kez dillendirilmiş, iktidarın son on beş yıldır attığı pratik adımlar ve uygulamalar hep bu yönlü olmuştur.                                                                                            

Devam eden üçüncü dünya savaşının değişen dengelerini kendisi için fırsata dönüştürmek isteyen Erdoğan iktidarı, NATO- Rusya arası çelişkisinden azami fayda elde etmenin pragmatist yaklaşımı içinde oldu. Değişen dünya koşullarını okuyamamanın, açığa çıkan yeni siyasal ve sosyal değişim dinamiklerini dikkate almamanın ve Kürtlere karşı yüzyıldır sürdürdüğü savaşta ve soykırımda ısrarın sonucu askeri, siyasi, ekonomik ve diplomatik çoklu kriz yaşanmaktadır. Açıkçası Türkiye’de iflas hali söz konusudur. Kürt savaşının ve iktidarı ayakta tutmak adına, iktidardan beslenen çoklu aktörleri Kürt karşıtlığında tutmanın yüksek maliyeti nedeni ile Ortadoğu’da diktatoryal rejimlerin eteklerine sarılan Türkiye, bunun da çözüm olmayacağının farkındalığıyla NATO’ya biat ilanında bulunmuştur. Çoklu bileşenli, çoklu aktörlü Üçüncü Dünya Savaşı giderek daha fazla merkezileşmeyi yaşayacak gibi.

Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da, Kafkasya’da ve Ukrayna- Rusya’da askeri, siyasi ve konvansiyonel savaş, dünya genelinde ise ekonomik, biyolojik, teknolojik savaş olanca şiddeti ile devam ediyor. Uzun yıllardır ve çoklu aktörlerle devam eden Üçüncü Dünya Savaşı;

1-Emperyalist sistem ile ulus devletler arasında,

2- Emperyalist devletlerin kendi arasında,

3- Bu her iki egemenlikçi sistem ile devlet dışı halklar arasında sürmektedir. Bu nedenle her gün dengeler değişmekte, yeni ittifak güçleri ile yeni dengeler oluşmaktadır. ABD’nin başını çektiği AB ülkelerinin dahil olduğu blok ile Rusya ve Çin’in başını çektiği Şangay İşbirliği Örgütü arası çelişkiler askeri, ekonomik, siyasi, biyolojik, teknolojik ve diplomatik alanda devam eden çelişki ve çatışmalar Ukrayna (NATO)-Rusya savaşına evrilerek bir üst aşamasını yaşamaktadır. ABD ve AB ülkelerinin desteğini alan Ukrayna, sahada savaşan güç görünse de, küresel emperyal güçlerin savaşı olduğunu dünya alem biliyor.

NATO üyesi olan Türkiye bu savaşta tarafsız görünmeye çalışarak, Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımları delen, Rus oligarklarını koruyan, onlara alan açan pozisyon içinde oldu hep. Bunun da asıl nedeni; Kürt karşıtı stratejisinde Rusya’nın kendisine destek olacağının taahhüdünü almış olmasındandı. Ancak 20 ayı geçen Ukrayna- Rusya savaşının gelinen aşamasında Rusya içeride ve dışarıda ciddi sorun ve problemlerle karşı karşıyadır. Ortadoğu ve Kafkasya’da her gün etki alanını ve gücünü yitirmekte, ekonomik ve askeri alandan çok ciddi gerileme ve kendi içine kapanmayı yaşamaktadır. Gelinen son noktada ve yaşanmakta olanlardan hareketle Türkiye ve Erdoğan iktidarı, Rusya’nın kendileri için kurtarıcı melek olmayacağı sonucuna varmış görünüyorlar. O nedenle İsveç’in NATO üyeliğine evet demek durumunda kalmış. Çok zorda ve çok dardadır. Asıl bundan sonra ‘denize düşenin yılana sarılması’ sözü daha çok Erdoğan ve Türkiye’ye uygun düşen söylem olur. Zorda olduğu için Hitlerci Azov komutanlarını Ukrayna’ya teslim etmiş, uluslararası mali politikalarına geri dönüş yapmak zorunda kalmış, arkasında söylenmedik hakaret bırakmadığı Mehmet Şimşek’e, O’nun para politikalarına razı olmuş, yüksek faizin enflasyonun gerekçesi olduğu söyleminden vazgeçmiş, ‘bu can bu bedende olduğu sürece İsveç NATO’ya üye olamaz’ sözünü çiğnemiştir. Söylediklerinin tam tersini yapmak durumunda kalmasının bir nedeni tekçi, inkârcı ve katliamcı zihniyette ısrardır. Diğer bir nedeni de Kürtlerin sürmekte olan haklı ve meşru direnişidir.         

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.