Erkekler de tartışmalı

Kadın Haberleri —

.

.

  • Jineloji Dergisi Yayın Kurulu üyesi Rojda Yıldız, kadının sıkıştırıldığı alanlardan biri olan “aile” yapısının tartışılması ve demokratikleştirilmesi gerektiğini belirterek, “Toplumsal cinsiyetçiliğin bir rejim olduğu erkeklere anlatılmalı” dedi. 

Hayatlarına dair karar almak isteyen kadınlara yönelik şiddet ve cinayetlerin tavan yaptığı Türkiye’de, sadece Ekim ayında 21 kadın cinayeti yaşandı. 8 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. “Namus” ve “gelenek” gibi gerekçeler öne sürülerek kadınlar katledilirken, anneliğin kutsallığı üzerinden “aile” kavramı içine sıkıştırılan kadın profilleri oluşturulmak isteniyor. Kadın cinayetlerine gerekçe yapılan “namus” ve “aile” kavramlarına ilişkin Mezopotamya Ajansı’nın sorularını yanıtlayan Jineloji Dergisi Yayın Kurulu üyesi Rojda Yıldız, kadının sıkıştırıldığı alanlardan biri olan “aile” yapısının tartışılması ve demokratikleştirilmesi gerektiğini belirterek, “Toplumsal cinsiyetçiliğin bir rejim olduğu erkeklere anlatılmalı” dedi. 
Yıllarca anne, baba, çocuk ve evdeki diğer bireylerin hizmetçi, köle, iktidar ilişkisi olmadan ‘demokratik bir hale bürünebilir mi’ tartışması yaptıklarını aktaran Rojda Yıldız, ailenin, demokratikleştirilmesi en zor alanlardan biri olduğunu şu ifadelerle kaydetti: “Demokratikleşme iş ilişkilerinde, sosyal yaşamda oturtulabiliyor ama aile yaşamında ne kadar demokrat, yurtsever, devrimci, sosyalist de olsalar erkeklerin evlerde eski rollerine büründüklerini görüyoruz. Değişimin önüne engel olan temel meselelerden birinin bu olduğunu düşünüyoruz. Ailenin demokratikleşme meselesi bizim kadın, erkek ve çocuk kimliğine nasıl baktığımızla alakalıdır. Sistem, bizim düşündüğümüzden çok daha fazla aileyi şekillendiriyor. TOKİ dediğimiz evlerin kendisi bile ailenin nasıl yaşaması gerektiğini anlatıyor. Yatak odaları evlerin hep en arka uçlarında olur. Orası mahrem bir alan olarak kodlanır. Orayla ilgili konuşulmaz ama bir yerden baktığımız zaman kadınların birçoğu yatak odalarında şiddet görüyor. O alanı, mimari olarak dahi o kadar uzak tutmuşlar ki ne olursa olsun işin içerisinde bir şiddet varsa dahi bunu konuşmamanız gerektiği size anlatılmak isteniyor. 

‘Evde kadın, dışarıda erkek’ algısı

Okul yaşamı yine aynı şekilde o çocuklara öğretilen kitaplarda okul metinleri yemeği yapanın sürekli anne olarak resmedilmesi, arabayı kullananın sürekli baba olarak resmedilmesi hala ısrarla bir özel alan ve kamusal alan ayrımı yapmak demektir. Kadın ne yaparsa yapsın yatak odası ve mutfak arasındaki üçgene sıkıştırılmaya çalışılıyor. Birisi bedeninin ve iradesinin sömürüldüğü oda, birisi emeğinin sömürüldüğü oda, ikisi içerisinde sıkışmış durumda ve ikisinin içerisinde çıktığı her adımda da şiddetle, tacizle, tecavüzle bir şekilde bastırılmaya ve yok edilmeye çalışılıyor. Mesela mutfağı ne kadar demokratikleştirebiliyoruz? Mesele sadece bulaşık yıkamak, sofradan tabağı almak değil. Bunun sorumluluğunu hissetmesi, o evin çekip çevrilmesine kadar kendini oraya ait hissetmesidir. Eve ait olan kadın, dışarıya ait olan erkek zihniyetinden çıkmak gerekiyor. Demokratik aile modeli dediğimiz şeyde o ev içerisinde yaşanan her şeyin ortak ve komünal yapılması ile ortaya çıkacaktır.“
 
Failler aileleri rahatça kandırabiliyor

’Namus’ kavramına da değinen Yıldız, bu kavramın kadınlarla ilgisi olmadığının, aslında toplumsal bir ahlakı yansıttığını vurguladı. Kavramın kadınların kuralsızlıkları, kaidesizlikleri, kadınların toplumsal yaşayışını bozdukları düşüncesi üzerinden şekillendiğine dikkat çeken Yıldız, “Bu sebeple her güne bir kadın cinayeti ile uyanmaya devam ediyoruz” dedi.
Melek Aslan cinayetinin buna en yakıcı bir örnek teşkil ettiğini belirten Yıldız, şöyle konuştu: Melek, en yakınındaki iki erkeğin bir araya gelmesi sonucu katledildi. ‘Namus’ ve ‘aile’ kavramı bir kadını öldürdü. Bu cinayette çarpıcı olan, erkeğe bir şey yapma ihtiyacı hissetmemeleri. Melek’in ilişkisi olduğu erkeğe bir yaptırım uygulama, şikâyetçi olma, onun üzerinden bir diyaloğa girme gibi bir girişim yok. Tersine örgütlü ve planlı bir şekilde Melek ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Baktığımızda mağdur olan Melek, zaten eski erkek arkadaşı tarafından yaşamı daraltılmış. Ancak, aile için bunun bir önemi yok. O erkek size şiddet mi uyguladı, aileniz için bunun bir manası yok, aileniz için o erkeğin onlara gönderdiği fotoğrafın bir manası var. Çünkü sizi bir bir irade, kimlik olarak bakılmıyor. Çok örgütlü bir erkek kötülük hali var.
Melek Aslan ve İpek Er’in yaşadıklarına baktığımızda sistemin en rahat aile yapısı ile oynayabildiğini görüyoruz. En rahat aileyi kandırıyor, en rahat aile ile kadınları tehdit edebiliyorlar. Mesela İpek mektubunda şöyle bir şey söylemişti; ‘anlatsam da kimse bana inanmaz.’ Musa Orhan’ın yaptığı büyük bir kötülük hali, bilinçli saldırı hali var. Aile ilişkilerinin sağlam olduğu, aile ilişkilerinin demokratikleştiği ve kadının bir irade olarak benimsendiği bir ortamda, İpek ailesinden güç alarak hayatta kalabilirdi. Demokratikleşme dediğimiz şey burada devreye giriyor.”
 
İki erkek ’erkeklikleri’ hakkında tartışıyor mu?

Rojda Yıldız, ailenin demokratikleştirilmesi meselesinin çok uzun ve meşakkatli bir yol olduğunu ancak mümkün olduğunu da kaydetti. Toplumsal cinsiyetçiliğin bir rejim olduğunun erkeklere anlatılması gerektiğini belirten Yıldız, “Erkek ‘kadın bizi değiştirsin, dönüştürsün’ diye bekliyor. Sorunun kaynağı erkekler, öncelikle kendilerini sorgulamaları gerekiyor. Kadınlar, yaşanan sorunları çözmek adına çok fazla tartışma yürütüyor. Peki iki erkek ne zaman erkeklikleri hakkında konuştu? Burada sorunu çözecek esas güç, örgütlülük gücüdür. Her birimizin bu konuyu dert etmesi, aile içerisindeki rollerimizi sorgulaması, demokratik ilişki dediğimiz kadını bir varlık olarak, irade olarak tanımak konusunda ne kadar samimi olduğumuzu bir kez daha sorgulamak gerekiyor” diye konuştu. 

HABER MERKEZİ

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.