Gerçek değişim kişilerle değil, zihniyetle olur…

Cihan DENİZ yazdı —

  • Sorunlara ve çözümlere diyalektik bakmak yerine, çözümün anahtarının kişilerde, kişilerin değişmesinde olduğuna inanmak, bu coğrafya halklarının adeta genetiğine işlemiş bir hastalık gibidir.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçtiğimiz Pazar günü yaptığı kongresinde Kemal Kılıçdaroğlu yerine Özgür Özel’in seçilmesi, siyaseti bir anda hareketlendirdi; özellikle son seçim sonrasında merkez muhalefet kesimlerinde yaşanan derin hayal kırıklığı ve umutsuzluk yerini bir heyecana bıraktı.

Ama bu değişim ile birlikte yaratılan hava, bir kez daha toplumsal değil, kişi merkezli düşünmenin bu coğrafyanın en kronikleşmiş hastalıklarından biri olduğunu bize gösterdi.

Bu, kısmen coğrafyaya hakim kaderci anlayışın bir sonucu olduğu kadar, yaşanan sorunların çözümünü toplumsal mücadeleyi görmezden gelip, bireydeki değişimde arayan liberal anlayışın bir sonucudur.

Sorunlara ve bunların çözümlerine diyalektik bakmak yerine kişiyi her sorunun ya da bu sorunların çözümlerinin merkezinde görmek, buna bağlı olarak da, sorunların kaynağının ya da çözümlerin anahtarının kişilerde, kişilerin değişmesinde olduğuna inanmak, bu coğrafya halklarının, buna ezilenler de, ezilenler adına mücadele edenler de dahil, adeta genetiğine işlemiş bir hastalık gibidir.

Bu; siyaset, mücadele için olduğu kadar toplumsal ve bireysel yaşam içinde de bizi kemiren bir hastalıktır. Hatta spor için bile bu böyledir; bir takımın başarıya giden yolunun sadece başarısız olan başkanın yerine yenisinin gelmesinden veya iyi oynamayan oyuncuların yerine yenisinin transfer edilmesinden geçtiğine inanırız.

Buna göre, sorunlarımızın kaynağı sistemsel veya sınıfsal değil bir kişidir; onun kaprisleri, onun tercihleri, onun baskıcı karakteridir ve dolayısıyla da içinde yaşanılan sorunların çözümü de bu kişiyi değiştirip yerine bir başkasını getirmektir.

Sorunların kaynağı olan kişi yerine elindeki sihirli bir değnekle tüm sorunları bir anda çözeceğine inanılan bir kurtarıcının gelmesi beklenmektedir, her yerde umutsuzca o kişi aranmaktadır.

Ama kötü haber şu ki, tüm insanlık tarihi içinde böyle biri asla olmadı. Kimse elinde bir sihirli değnekle sorunları çözemedi veya sorunların kaynağı olduğuna inanılan kişinin değişmesi asla sorunların ortadan kalkmasına yol açmadı.

Bu demek değildir, bireylerin önemi yoktur; hiçbir fark yaratamazlar. Tersine bireylerin çok büyük önemi vardır. Tarihin de gösterdiği gibi çok önemli kırılma anlarında verdikleri kararlar çok belirleyici olmuştur. Ancak kişi ancak içinde doğduğu toplumsal, sınıfsal, ideolojik koşulları verili olarak kabul etmeyip onları değiştirmek ve dönüştürmek için bir mücadele içine girdiğinde bir fark yaratabilir. En başta verili düzene hakim zihniyetten bir kopuşu başardığı oranda.

Bir zihniyet devrimi olmadan kişiler ne kadar değişirse değişsin, arzulanan gerçek bir değişim asla olmayacaktır. Yaşanan sorunlar aynı şekilde ve hatta çoğunlukla daha da ağırlaşarak yaşanmaya devam edecektir. Baskı, sömürü olduğu gibi yerinde kalacaktır. Gelen gideni aratacak ve toplum da yeni bir “kurtarıcı”nın hayalini kurmaya başlayacaktır. Ki bu da bir kısır döngü şeklinde sürüp gidecektir.

Osmanlı’nın son döneminden bugüne bu coğrafya hakim kişi ve “lider” merkezli siyaset anlayışı tam olarak bu değil midir?

Ülkenin içinde bulunduğu sorunların kaynağını II. Abdülhamit’in bizzat kendisi olarak görenler, onu tahttan indirirlerse onunla özdeşleşen istibdattın sona ereceğine inanalar, II: Abdülhamit’in dayandığı siyaset zihniyetinden özünde zerrece farklı olmayan İttihat ve Terakki iktidarı ile birlikte katmerlenen baskı, yaşanan soykırımlar ile büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı. Cumhuriyet dönemi de bir birini takip eden benzer hikayeler ile doludur. Atatürk’ten İnönü’ye, ondan Menderes’e ondan Demirel’e, Ecevit’e, Erbakan’a Özal’a ve en son olarak da Erdoğan’a hep sözde bir birini yerini alan liderlere, bu coğrafyanın siyasi kodlarını belirleyen tekçi zihniyete zerre dokunmadıkları, tersine onu günü şartlarına göre yeniden ürettikleri için halkların ve ezilenlerin sorunları daha da ağırlaşarak devam etmiştir.

Her “değişimde” büyük bir heyecan ile umutlananlar her seferinde derin bir hayal kırıklığı yaşamıştır. En son, söz de eski Türkiye’nin vesayetçi anlayışı ile mücadele vaadi ile iktidara gelenlerin kendi tek kişilik rejimlerini nasıl yarattıklarına, eski vesayetçiliğe rahmet okutan yeni bir kayyum rejimi nasıl inşa ettiklerine bizzat yaşayarak tanıklık ettik. Ama geçerken not elim ki, bu yeni siyasi yapı bir kişinin eseri değil bir zihniyetin eseri olduğundan, sadece bu kişinin değişmesi, bu sistemi yaratan anlayışın yeni özneler eliyle yeniden üretilmesi dışından bir sonuç üretmeyecektir.

Dolayısıyla da, ana muhalefet partisindeki genel başkan değişimi önemlidir ama bunun gerçek bir değişim olabilmesi için muhalefet partisinin bir zihniyet devrimi, bir kopuş gerçekleştirmesi gerekmektedir. Aksi, bu değişimle bugün büyük bir heyecan kapılanlar için yeni bir hayal kırıklığı olacaktır. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.