İktidar içi kriz derinleşiyor

Cihan DENİZ yazdı —

  • Yargı içindeki bir kriz olarak başlayan, seçim sistemi üzerinden yapılan tartışmalarla daha da gün yüzüne çıkan iktidar bloğunu oluşturan yapılar arasındaki bu kriz ve çekişme, seçimler yaklaştıkça daha da kızışacaktır.

Geçen hafta Can Atalay kararı üzerinden Anayasa Mahkemesi, Yargıtay arasında patlak veren “yargı krizinin” iktidarın gücünü pekiştirmek için yarattığı suni bir gündemden daha çok bizzat iktidarın içindeki güç mücadelesinin bir yansıması olabileceğini belirtmiştik.

Kürt kazanımlarının tasfiyesi şartıyla Beyaz ve Yeşil Türk faşizmlerinin bir araya gelmesi temelinde oluşturulan bu bloğa, doğası gereği uyumdan çok uyumsuzluk hakimdir. Bu bloğu oluşturan yapıların tarihsel mirası bakımından da böyledir, güncel siyaset açısından da böyledir.

AKP, Cemaatle yaşanan kopuşun ardından daha birkaç yıl önce sözde “vesayetçiliği” tasfiye etme adına Ergenekon davası adı altında hapse attıkları ile işbirliği yapmak zorunda kalmıştı. Bu durum, ne pahasına ve ne şekilde olursa olsun iktidar olmak zorunda olan AKP kanadını, iktidar bloğunun diğer bileşenlerine bağımlı hale getirmişti ki, bu iktidar bileşenleri arasındaki ilişkinin asimetrik karakterini belirleyen en önemli olgudur.

Asimetri ile kast edilen tarafların sahip oldukları toplumsal destek ile bu iktidar bloğu içinde sahip oldukları güç arasındaki ters orantıdır. Diğer bir ifadeyle, daha büyük bir toplumsal desteğe sahip olmasına karşılık, daha önce sıklıkla bu köşede belirtildiği gibi, bu faşist iktidar bloğunda belirleyici güç, stratejik akıl Yeşil değil Beyaz Türk faşizmindedir. Türkiye’nin yöneleceği doğrultuyu belirleme gibi tüm önemli kararlar Beyaz Türk faşizmi tarafından alınmaktadır. Diğer tarafa düşen ise temel olarak bu stratejik aklın belirlediği politikalara toplumsal destek sağlamak ve bunun karşılığında da ülkenin ekonomik kaynaklarının yandaşlara transferini sağlamaktır.

Bu durum ise doğal olarak, ittifakın tarafları arasında, sürekli verilen “birlik” ve “beraberlik” mesajlarının da artık üstünü örmeyi, gizlemeyi başaramadığı bir gerginlik ve kriz durumu yaratmaktadır. Taraflar sürekli dengeyi kendi lehlerine çevirmek için bir bilek güreşi içindedirler. Yaptıkları hamleler ile diğer tarafın alanını daraltmaya, onu kendilerine daha çok mecbur etmeye çalışmaktadırlar.

Bunun sön örneği, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki kriz hala sıcaklığını korurken Cumhurbaşkanı’nın “bir anda”, “beklenmedik” bir şekilde seçim sistemi ve ittifaklar ile ilgili açıklaması ile bahsettiğimiz bu ittifak içi güç mücadelesinde ileriye yaptığı hamle ile geldi.

Cumhurbaşkanı özetle ”50+1 şartının değişmesi isabetli olur. Çoğunluğu alanın seçilmesi halinde Cumhurbaşkanlığı seçimi de seri olur, uğraştırmaz, yanlış yollara sevk etmez. Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil” dedi.

Bu sözlerin seçimlerin daha seri yapılması ile bir alakası olmadığı açıktır. Mesaj, çok istediği başkanlık sistemi karşılığında kabul etmek zorunda kaldığı ve onu kendisini ittifak bileşenlerine mecbur eden yapıya ilişkindir. Cumhurbaşkanı, bu yapıyı değiştirmek ve bu şekilde ittifak içi dengeyi daha simetrik bir hale getirmenin hesaplarını yapmaktadır. Dahası, kendisi için hayati önemde olan yaklaşan yerel seçimler öncesinde, kendine manevra yapabileceği alanlar açmaya çalışmaktadır.

Verdiği mesaj yerine ulaşmış olacak ki buna yanıt, mesajın bizzat muhatabı MHP’den geldi. MHP Genel Başkanı; AKP, Cumhurbaşkanı, mevcut ittifak hakkındaki tüm o süslü sözlerinin ardından, “bizim sözlerimiz yaptığımız açıklamalar, görüşler de bellidir ve değişmemiştir. Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli yüzde 50+1'dir” diyerek bu konuda gelebilecek her türlü teklifin önünü kesmiştir.

Demokrasinin, demokratik meşruiyetin MHP için ne gibi bir anlam taşıdığı açık olduğundan, bu açıklamada geçen “bu sistemin demokratik meşruiyet temeli 50+1’dir” ifadesi “bu ittifak sisteminin, dolayısıyla da iktidar olmanın temeli 50+1’dir” şeklinde okunmalıdır. Dolayısıyla da MHP ve onun temsil ettiği güçler, Cumhurbaşkanı’nın mesajına karşı çok net bir şekilde “bizim belirleyici güç olmamızın sigortası olan bu sistem kırmızı çizgimizdir” mesajını vermiştir.

Sonuç olarak yargı içindeki bir kriz olarak başlayan, seçim sistemi üzerinden yapılan tartışmalarla daha da gün yüzüne çıkan iktidar bloğunu oluşturan yapılar arasındaki bu kriz ve çekişme, seçimler yaklaştıkça daha da kızışacaktır. Bu durumda demokratik siyasete düşen görev, bu krizi ezilenler için fırsata çevirecek siyasi hattı oluşturmak ve bu coğrafyaya geçek demokrasi ve özgürlüğü getirecek üçüncü yolu en güçlü şekilde örgütlemektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.