Kadınlar 'Demokratik Ulus' projesine sahip çıkacak

• Lübnan Kadın Derneği Başkanı Büşra Ali: Kadınlar olarak saldırılara karşı Sayın Öcalan’ın demokratik ulus projesine, fikir ve paradigmalarına sahip çıkacağız. Özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kadınlar olarak işgale karşı örgütlülük için çalışmalar yürüteceğiz. 

SEMA ÇAĞLAK - JINNEWS

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki kadınların Türkiye’nin saldırılarına karşı stratejik rolüne işaret eden Lübnan Kadın Derneği Başkanı Büşra Ali, “Saldırılara karşı durabilmek için Sayın Öcalan’ın demokratik ulus projesine, fikir ve paradigmalarına sahip çıkmalıyız” dedi. 

Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarında ısrar eden AKP, Kürtlere karşı başlattığı savaşı Ortadoğu’ya yayıyor. “Her yerde savaş” politikasıyla iktidarını sürdürmeye çalışan AKP, bir yandan Başurê Kurdistan’ın Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine 17 Nisan’da farklı boyutlara taşıdığı saldırı konseptini sürdürürken, Kuzey ve Doğu Suriye’yi de tehdit ediyor. Gittikçe yayılan saldırı konsepti, toplu ölümler, kadına yönelik şiddet, işkence, taciz ve göçe neden oluyor. Her alanda saldırılara karşı mücadele eden kadınlar, demokratikleşme için birleşik mücadeleyi büyütüyor. 

Kadınlar, AKP’nin saldırı konseptinin yayılmasıyla birlikte tartışılmaya devam edilen Kürt-Arap birliğinin sağlanmasında da önemli rol oynuyor. Bu kapsamda, 29 Mayıs’ta Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta “Ortak Yaşam ve Eşit Yurttaşlığa Doğru” başlıklı Lübnan-Kürt diyalog konferansının gerçekleştirilmesine de öncülük etti. 

Konferansa katılanlardan biri olan Lübnan Kadın Derneği Başkanı Büşra Ali,  Lübnan ve Ortadoğu’da yaşanan sorunların diyalogla çözümü için tartışmaların yürütüldüğü konferansa dair Jinnews’in sorularını yanıtladı. 

 

Ortadoğu’da savaş derinleştikçe Kürt-Arap birliği yeniden gündemde. Birlikte yaşadıkları topraklarda Kürtler ve Araplar arasında ayrışma halinin nedeni nedir? 

Kürt-Arap ilişkileri bugün gündeme gelen bir durum değil aslında, köklü bir tarihe dayanır. Araplar ve Kürtler yıllardır bu bölgede birlikte yaşıyor. Her iki halk da bu topraklarda gerçek ve kadim bir bağla bağlı. Ancak Ortadoğu’da özellikle son yüz yılda ulus-devlet modeli geliştikten sonra Kürtler ve Araplar arasındaki ilişki farklı bir boyuta ulaştı. Bu durum, egemen güçlerin politikalarının bir sonucu. Halklar arasında ayrıştırıcı politikalar geliştirildi. Ulus-devlet modeli çoğunlukla tek bayrak, tek millet, tek devlet, tek din, tek kültür ve tek dile dayanır böyle kendini inşa eder. Ne yazık ki kadim bir ilişki içinde olan bu iki halk, farklı yollar izlemek zorunda kaldı. Kürdistan’ın dört parçasında da egemen güçler Kürtlerle, Araplar, Farslar ve Türkler arasında her zaman çeşitli çatışmalar yaratıp, bu halkları birbirine karşı kullandı. Özellikle son yıllarda bu halklara karşı ırkçı, şoven ve faşist politikalar geliştirildi. 

Halkların kurtuluş sorunu var

Kürt karşıtı propaganda sonucunda iktidardaki rejimlerden etkilenen birçok aydın, sanatçı ve politikacının artık doğrunun ve yanlışın nerede olduğunu bilmediğini görüyoruz. Bu her iki halk için de ciddi bir zayıflık. Hem Arapların hem de Kürtlerin kurtuluş sorunu var. 

 

Türkiye’nin saldırıları bugün Kürtler ve Arapların birlikte yaşadığı Başurê Kurdistan’da sürdürülüyor, aynı tehditler Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik söz konusu. Nitekim bu saldırılar 29 Mayıs’ta Beyrut’ta gerçekleştirdiğiniz konferansın da temel gündemlerinden biriydi. Türkiye’nin bu saldırıları Arapları nasıl etkiliyor? 

Türkiye’nin işgal saldırılarını da konferansta ele aldık. Kürdistan’ın dört parçasına saldırı yapılıyor. Ama özellikle son zamanlarda Güney Kürdistan’a yönelik saldırıların başlamasıyla birlikte Arap halklarında da çok ciddi tepkiler oluştu. Bu işgal Kürdistan’ın bazı bölgeleriyle sınırlı değil. İşgal altındaki topraklarda Süryani, Ermeni ve Arap köyleri de bulunuyor. Bunun Türkiye’nin ulusal misyonunun sınırlarını genişletmek için bir başlangıç adımı olduğunu biliyoruz. Türkiye hedefinde başarılı olursa, Şengal’e dönecektir. Çünkü Kürdistan’a yönelik saldırılar ile Şengal’e saldırılar aynı anda gerçekleşti. Daha sonra ise Cizîrê’ye, Rojava’ya dönecektir. İşgal edilmemiş alanları işgal etmek istiyor. Gerçekten de Erdoğan’ın son zamanlardaki tehditlerinin yanı sıra Moskova ve Washington ile diplomatik hamleleri, planları var. Bu saldırı, Rusya ve hatta İsrail gibi devlet içindeki güçlerin tanınmasıyla kabul edilmektedir. Kürtlere yönelik saldırılar bu nedenle uluslararası bir politikadır.

Aynı zamanda Arap halklarına ve diğer halklara da büyük bir saldırı var. Türkiye’nin Arap bölgelerine yönelik saldırıları da önceki yıllara göre önemli ölçüde arttı. Türkiye, çeşitli insani yardım kuruluşları adı altında Lübnan’daki Filistin ve Suriye kamplarına giriyor. Özellikle Kuzey Lübnan ve Suriye sınırında ve Rojava’ya yerleşen yurttaşların kamplarına giriyor. 2 Ağustos 2020’deki Beyrut’un bombalamasından sonra Türkiye’nin Lübnan içindeki çıtasını yükseltmek için daha yoğun bir çaba içerisinde olduğunu görüyoruz. 

Osmanlı hayalleri

Unutmayalım, Osmanlı döneminde Lübnan’ın birçok bölgesi işgal edildi ve Lübnan Osmanlı idaresi altındaydı. Bu nedenle Türkiye, özellikle Erdoğan, artık Lübnan’ın kendi egemenliği altında bir vilayet olarak yönetilmesini istiyor. Osmanlı döneminde var olan diğer tüm bölgeleri kontrol altına almaya çalışıyor. Yani bu planlar Kürdistan’ın sadece bir bölümünü kapsamıyor. Halep, Ezaz, Cerablus gibi birçok bölgeyi bünyesinde barındırıyor. Tüm bu alanlar, eski ulusal modelin sınırlarına uymaya yönelik. Bu konularda Kürt-Arap ilişkilerini güçlendirmek için Lübnan’da bir komite kuruldu. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin Kürtler ve Araplar tarafından işgale karşı bir duruşu olarak görülmelidir. Lübnan’daki bir konferansta da benzer kararlar alındı. Benzer çalışmaların gelecekte de yapılacağına inanıyorum.

 

Kürt-Arap ilişkilerinde kadının nasıl bir rolü var? Kadınlar neler yapmalı? 

İstikrarlı olabilmek için kadının gerçek ve stratejik rolüne bakmak gerekiyor. Çünkü kadınlar için stratejik bir rol olmadan başarılı bir devrim olamaz. Bunun en çarpıcı örneği, hiç şüphesiz, günümüzde büyük kadın başarılarına imza atan Rojava Devrimi’dir. Bunda kadının rolü sadece siyasi meselede değil, tüm sosyal meselelerde önemli bir rol oynamak için gereklidir. Eşitliği ve sosyal adaleti içeren özgürlüğümüze kavuşmak için önemlidir. Bu saldırılara karşı aktif olarak oynaması gereken gerçek ve temel bir role de sahibiz. Türkiye’nin saldırıları, özgür Kürt kimliğini savunan fikirlere yönelik vahşi bir saldırıdır. Sayın Öcalan’ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki tüm kadınlara sunduğu Demokratik Ulus sistemine bir saldırıdır. Kadınlar olarak bu saldırılara karşı durabilmek için Sayın Öcalan’ın demokratik ulus projesine, fikir ve paradigmalarına sahip çıkmalıyız. 

Kadınların görevi önemli

Bu alandaki çalışmalarımız başladı. Kürt-Arap diyalog konferansının ardından kadınlar olarak Abdullah Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi’nin kuruluşunu deklare ettik. Bu girişim, Sayın Öcalan’ın fikir ve paradigmalarını tanıtmakla, özellikle de fiziksel özgürlüğü için mücadele etmeyi hedefliyor. Biz kadınlar, buna göre hareket edeceğiz. Özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kadınlar olarak işgale karşı örgütlülük için çalışmalar yürüteceğiz. Bu saldırılara karşı uluslararası bir yaklaşım geliştirmeyi hedefliyoruz. Kadınlar olarak bizler de kendimizi koruyor ve örgütlülüğümüzü inşa ediyoruz. Çünkü kadınlar her alanda hedef alınıyor, katlediliyor. Biz kadınlara önemli görevler düşüyor. Sadece Kürt kadınlar değil, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki tüm kadınların oynayacağı stratejik bir rol var. Birleşmekten ve özgürlüğümüzü gördüğümüz bir çıkışa sahip olmaktan başka çare yok.