Kendi yasalarını uygulasın

  • İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Av. Eren Keskin, tecrit uygulamalarının hem Türkiye’nin iç hukukuna hem de altına imza attığı uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu hatırlatarak, ancak özellikle salgınla beraber gittikçe artan tecrit uygulamalarıyla karşılaşıldığını belirtti.

 

MIHEME PORGEBOL / İSTANBUL

İnsan hakları savunucuları açısından en önemli konulardan birinin hasta mahpusların durumu olduğunu belirten Keskin, ”Şu anda yarısına yakını ağır olmak üzere bin 800 civarı hasta tutsak var. Hiçbir şekilde tedavi olamıyorlar. Salgınla beraber daha da zor koşullara maruz bırakılıyorlar. Birçoğu cezaevi koşullarında yatamaz durumda olmalarına rağmen bırakılmıyor. Bazıları için son anda cezaevinde kalamaz raporu veriliyor. Serbest bırakıldıktan sonra birkaç gün içerisinde ölen hasta mahpuslar var. Bunların dışında da çok fazla hak ihlali var. Kamerayla her yerin izlenmesi, giysi ve kitaplara getirilen yasaklar gibi ihlaller bunlardan sadece birkaçı... Hapishanelerde çok fazla sorun var. Bütün bu koşullar açlık grevi eylemindeki mahpusların taleplerini oluşturuyor aslında. Tüm bu ihlaller açlık grevlerinin diğer gerekçeleridir aslında” dedi.

Talepleri önemli ve haklı

Açlık grevi eylemlerinin insan hakları savunucuları tarafından hiçbir zaman tasvip edilmeyen, önerilmeyen bir yöntem olduğunu anımsatan Keskin, şunları ifade etti: ”Ancak tutsaklar son çare olarak açlık grevine başvuruyorlar. Bizim görevimiz de cezaevlerindeki hak ihlallerinin sona erdirilmesi ve bu haklı taleplerin karşılanması için çabalamaktır. Biz bu anlamda talepleri önemli ve haklı buluyoruz.”

Kürtler söz konusu olunca!

DTK Eşbaşkanı Leyla Güven ile başlayan 2018-2019 açlık grevini hatırlatan Keskin, şöyle devam etti: ”Bu coğrafyada Kürtlerin talepleri söz konusu olduğunda büyük bir duyarsızlıkla karşılaşıyoruz. Bakın bir önceki açlık grevinde cezaevlerinde haklı talepleri uğruna 8 insan yaşamını yitirdi. Gündem bile olamadı. Örneğin Boğaziçi Üniversitesi’ne bir rektör ataması olduğunda haklı olarak bütün muhalifler ayağa kalkabiliyor. Bu tabii ki çok doğru bir karşı çıkıştır ama cezaevlerinde insanlar ölüyor ve sadece Kürtler ve insan hakları savunucuları, avukatlar sahip çıkıyor. Bu coğrafyanın temel sorunu kendilerine muhalif diyen kesimlerin bir tarafın hak ihlallerine kulaklarını tamamen tıkamış olmasıdır. Cezaevlerindeki insanlar da seslerini duyuramayınca son çare olarak bedenlerini ortaya koyuyor.”

İmralı’yı ziyaret başvuruları

İhlallerin giderilmesi ve taleplerin karşılanması için uzun yıllardır birçok kez başvurular yaptıklarını ifade eden Keskin, ”Özellikle İnsan Hakları Derneği Eşbaşkanları olarak İmralı Cezaevi’ni ziyaret etmemize izin verilmesi için çok kez başvurularda bulunduk ve bulunuyoruz. Oradaki durumu görüp bilgilenmek, toplumu da bilgilendirmek istiyoruz. Maalesef taleplerimiz kabul edilmedi. Cezaevlerindeki hak ihlalleriyle ilgili olarak sürekli bakanlıkla olabildiğince görüşmeye, hak taleplerini iletmeye çalışıyoruz ama bugüne kadar hep sessizlikle karşılandı” dedi.

İç hukuku uygulaması isteniyor

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çok uzun bir süredir ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmediğini, bunun da tüm tutsakların sahip olduğu temel hakların ihlali anlamına geldiğini belirten Keskin, şöyle konuştu: ”Hiçbir şekilde Öcalan’a ayrı bir hukuk uygulayamazlar. Yasalar ne hükmediyorsa, bir hükümlünün hakları neyse İmralı cezaevinde de o haklar uygulanmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinden sadece iç hukukun uygulanması isteniyor. Aylardır, yıllardır hiç kimseyle görüştürülmeme hali var. Sadece Abdullah Öcalan da değil. Onunla birlikte aynı cezaevinde tutulan diğer mahpusları da anneleri, babaları, kardeşleri, avukatları, eşleri göremiyor. Bunun bir gerekçesi olamaz.”

İmralı ve diğer hapishanelerde ortaya çıkan hak ihlallerinin Türkiye’nin devam ettirdiği güvenlikçi ve baskıcı politikalardan kaynaklandığının altını çizen Keskin, ”Bu tamamen siyasi gelişmelere bağlı bir şey. Pandemi yalnızca bir bahanedir. Kendilerine muhalif diyen kesimlerin, en başta da CHP’nin Kürt sorununun çözümü konusunda demokratik muhalefete destek olması gerekiyor. Kendilerine muhalefetim diyen herkesin gündemine girmesi gerekmektedir. Bu siyasi bir meseledir. O nedenle atılacak siyasi adımlara bağlı olarak gelişip çözülebilecek bir meseledir. Herkes bir gün hapishaneye girebilir. Yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin politikaları böyle devam ettiği müddetçe herkesin hapishaneye girmesi çok olasıdır. Böyle bakmak gerekiyor ve empati yapmak gerekiyor” dedi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.