Kürtler ve Filistinliler…

Cihan DENİZ yazdı —

  • Filistin sorununun çözümünün anahtarı da bu zihniyet devriminde yani bölgeye dayatılan ulus devlet anlayışının ötesine geçmeyi başarmakta yatmaktadır.

Sömürgeci coğrafya anlayışının “Ortadoğu” diye adlandırdığı bölgenin en kadim halklarından olan Filistinliler ve Kürtler, birbirine çok benzer bir kadere mahkum edilmiş iki halktır. En temel hak ve özgürlükleri sistematik bir biçimde inkar edilmiştir; binlerce yıldır yaşadıkları topraklarda adeta nefes alamaz hale getirilmişlerdir; yaşadıkları coğrafya farklı devletler arasında paylaştırılmış ve varlıkları uluslararası sistem tarafından bölgenin egemen güçlerine, ulus devletlerine adeta kurban edilmiştir. 
Bu halkları destekler gibi görünen devletler de, aslında bu halkların barış içinde ve özgürce yaşamasını değil, ama bu sorunu kullanarak bölgede diğer devletlere karşı kendi konumlarını güçlendirmek, bölgede daha güçlü için onları kullanmaktadır. 
Bu iki halk da kapitalist modernitenin özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası daha rahat yönetmek için coğrafyaya empoze ettiği ulus-devlet anlayışının en büyük kurbanlarıdır. Hiçbir ahlaki, hukuki norm tanımayan, farklılıkları yok sayan tekçi ulus devlet elinden yaşadıkları acılar çok benzerdir. Paylarına düşen her daim katliam ve sürgün olmuştur; ismi yasak kendi coğrafyalarında adeta bir mahpus gibi yaşamaya mahkum edilmişlerdir. 
Hamas’ın İsrail’e yönelik başlattığı ve “Aksa Tufanı” adını verdiği operasyon sonrası coğrafyada yaşananlar bu iki halkın nasıl benzer kaderlere sahip olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Hamas’ın eylemleri bahane edilerek Gazze’de alt yapı, su kuyuları, okullar, hastaneler ve diğer sivil tesisler hedef alınırken, Rojava’da da benzer şekilde sivil alt yapı bombalanmaktadır. Aslında bir İsrailli yetkilinin soruna çözüm olarak “Gazze’yi yeniden inşa edeceğiz” şeklindeki söylemi, ki bu söylem bizim kulaklarımıza hiç de yabancı değildir, iki halkın da nasıl benzer anlayışlar ile yüz yüze olduğunun bir özetidir. 
Dahası, iki halkın da yaşadıkları doğrudan ya da dolaylı olarak büyük güçlerin onay ve desteği ile gerçekleşmektedir. Son yaşananlar ve başlayan süreç bir kez daha ezilenlerin, emekçilerin, halkların büyük bedeller pahasına yarattığı özgürlük, demokrasi, bağımsızlık gibi değerlerin yine insanlığın yaşadığı büyük felaketler karşısında oluşturduğu uluslararası normların ve mekanizmaların kapitalist modernitenin elinde kendi çıkarları için kullandıkları araçlardan başka bir anlam ifade etmediğini gösterdi. Son yaşananlar, özellikle de Kürtler ve Filistinliler mevzu bahis olduğunda uluslararası hukuk, temel insan hak ve özgürlüklerin nasıl hiçe sayıldığının son örneğidir.  
Diğer taraftan, mazlum oldukları kadar coğrafyanın en direngen halklarıdır Filistinliler ve Kürtler. İki halk da bedeli ne olursa olsun hiçbir zaman verdikleri mücadelelerden geri durmamıştır; her türlü bedeli göze alarak kesintisiz bir mücadele içinde olmuşlardır. Üzerlerindeki baskı, şiddet ne kadar artarsa artsın, karşılarındaki güçler ne kadar gözü dönmüş bir şekilde sardırırsa saldırsın mücadele etmeye devam etmişlerdir. Ve bu iki halkın da bu kadar hedef haline gelmesinin en temel nedenlerinin başında bu direngenlikleri gelmektedir. 
Bu direniş geleneklerinde yolları çokça da kesişmiştir. Filistin mücadelesi dendiğinde ilk akla gelen her zaman Türkiyeli devrimcilerin Filistinli örgütler ile yan yana gelişleri olsa da, olması gerekenin çok uzağında olmasına rağmen tarihin belli noktalarında bu iki halkın mücadelesi kesişmiş, ortaklaşmış ve bu iki halkın evlatları zalimlere karşı beraber mücadele etmişleridir. 
Bununla birlikte bir noktada bu iki mücadele düşünsel düzeyde farklılaşmaktadır. Filistin mücadelesinden farklı olarak Kürt mücadelesi kendi paradigmasını –Demokratik Ekolojik Cinsiyet Özgürlükçü Paradigma- oluşturmayı başarmıştır; kendi zihniyet devrimini gerçekleştirmiştir. Sorunun kaynağı olarak ulus devlet anlayışını ortaya koyan Kürt mücadelesi, ulusal sorunun çok ötesine geçen bir devrim anlayışı ortaya koymuştur. Bu anlayış köhnemiş ve halklara acı ve gözyaşından başka bir şey vaat etmeyen ulus devlet modelin çok ötesinde toplumdaki, doğadaki tüm farklılıkları ve zenginliği kucaklayan bir paradigmaya dayanmaktadır. 
Kürt mücadelesinin yarattığı ve Rojava’da ete kemiğe bürünen bu zihniyet devrimi sadece Kürtler ve Kürt sorunu için değil, dünyanın dört bir yanında tüm ezilenler açısından bir umut ve üzerinde tartışılması gereken bir model olarak kabul görmüştür. 
Ve çok açıktır ki, Filistin sorununun çözümünün anahtarı da bu zihniyet devriminde yani bölgeye dayatılan ulus devlet anlayışının ötesine geçmeyi başarmakta yatmaktadır.  

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.