Özgürlük Kampanyası üçüncü ayında

Selahattin ERDEM yazdı —

  • Görünen o ki en çok ‘demokratik konfederalizm’, ‘jineoloji’ ve ‘savaş ve barış’ okumaları öne çıkıyor. Bu kavramlarla birlikte ‘Abdullah Öcalan’a Özgürlük’ talepleri dilden dile dolaşıyor ve her alanda yankılanıyor. Belli ki mevcut ‘Okuma Günleri’ etkinliği, iki aydır süren ‘Küresel Özgürlük Kampanyası’na yeni bir ivme yaptırıyor.

Küresel ‘Abdullah Öcalan’a Özgürlük ve Kürt Sorununa Çözüm’ kampanyası bugün üçüncü ayına giriyor. Üçüncü aya giriş de aynı başlangıçtaki gibi görkemli oluyor. Küresel düzeyde Önder Abdullah Öcalan’ın kitaplarından bölümler okunarak tartışılıyor. “Küresel Abdullah Öcalan’ı Okuma Günleri” adıyla gerçekleştirilen bu etkinlik de başarıyla gerçekleşiyor. Dünyanın dört bir yanında Önder Apo’nun kitapları var. Herkesin dilinde Önder Apo’nun kelimeleri ve cümleleri dolaşıyor. ‘Küresel Özgürlük Kampanyası’ çerçevesinde insanlık Önder Apo’nun fikirleriyle kendisini eğitiyor ve özgürleştiriyor.

Önder Apo’yu okumak; özgür ve demokratik çözümü bulmaktır

Kuşkusuz hep aynı şeyler okunmuyor. Herkes ihtiyacına göre bölümler seçiyor ve okuyup tartışıyor. Bazı yerlerde demokratik ulus ve demokratik konfederalizm üzerine bölümler seçilip okunuyor. Bazı yerlerde kadın özgürlüğü üzerine olan bölümler öne çıkıyor. Bazı yerler ekoloji üzerine olan bölümlere öncelik veriyor. Önder Apo’nun ‘Demokratik Modernite Paradigması’ çok zengin. Beş bin yıllık iktidar ve devlet sisteminin ortaya çıkardığı tüm toplumsal sorunlara özgürlükçü ve demokratik çözümler sunuyor.

Açık ki faşist ulus-devlet baskısı ve sömürüsü altında bunalanlar ‘demokratik konfederalizmi’ okuyup tartışmayı tercih ediyor. Milliyetçilikle zehirlenip bitmeyen çatışmalardan bunalanlar ‘demokratik ulus’ teorisini okuyor. Erkek egemen zihniyet ve siyasetin baskı ve zulmü altında ezilenler 'Jineoloji’yi okuyarak tarihsel gerçekleri anlamaya ve kurtuluş yolunu bulmaya çalışıyor. Doğayı tüketen endüstriyalizmin oksijensiz bırakması altında nefessiz kalanlar ‘ekoloji’ teorisini okuyup tartışıyor.

Görünen o ki en çok ‘demokratik konfederalizm’, ‘jineoloji’ ve ‘savaş ve barış’ okumaları öne çıkıyor. Bu kavramlarla birlikte ‘Abdullah Öcalan’a Özgürlük’ talepleri dilden dile dolaşıyor ve her alanda yankılanıyor. Belli ki mevcut ‘Okuma Günleri’ etkinliği, iki aydır süren ‘Küresel Özgürlük Kampanyası’na yeni bir ivme yaptırıyor. Bu durumun kampanyanın yeni bir aşaması olduğunu ifade edenler var. Bu biçimde eylem ve etkinliklerin çok zenginleşeceği ve birçok ilke imza atacağı söyleniyor. Önümüzdeki gün ve haftalarda eylem biçimlerinin daha da zengin ve etkili hale geleceği belirtiliyor.

Gerçekten de geçen iki yıla bakıldığında bunun gerçekleşeceğini insan pratik tecrübeden görüyor. Çünkü kampanyanın başlangıcı çok görkemli oldu. Önder Apo’nun yaşına atfen 74 yerde birden gerçekleştirilen etkinlikle söz konusu kampanya ilan edildi. Geçen iki yıl boyunca da söz konusu etkinlikler hiç durmadı ve azalmadı. Tersine her an yeni bir eylem gerçekleşti. Her gün yeni bir çevre söz konusu kampanyaya katıldığını açıkladı. Çok açık ki baştan beri kampanyaya kadınlar öncülük etti ve en güçlü bir biçimde sahiplenmesini bildi. 3-5 Kasım tarihleri arasında Paris’te yapılan “1. Dünya Gençlik Konferansı” ile de gençler kampanyanın ikinci öncülüğünü üslendi. Beş kıtada her kesimden, her renkten ve her cinsten insanlar söz konusu Özgürlük Kampanyası’nda birleşti.

Belli ki bundan daha anlamlı ve yaygın bir etkinlik olamaz. Bu durum, Önder Apo’nun fikirlerinin yayılma ve sahiplenilme düzeyini gösteriyor. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü talebi ve Önder Apo’nun özgürlükçü fikirleri etrafında yeni bir küresel insanlığın oluşmaya başladığını ortaya koyuyor. Hem de AKP-MHP faşist diktatörlüğünün İmralı tecrit, işkence ve soykırım sisteminde mutlak iletişimsizliğin zirve yaptığı bir süreçte gerçekleşiyor. 33 aydır Önder Apo’dan hiçbir haber alınamadığı bir ortamda yaşanıyor. Demek ki hiçbir tecrit, işkence ve soykırım saldırısı Önder Apo’nun halklara ve insanlığa küresel düzeyde ulaşmasını engelleyemiyor.

Tutsakların açlık grevi doğru anlaşılmalı

Kuşkusuz TC zindanlarındaki tutsakların 27 Kasım günü başlattığı dönüşümlü açlık grevi direnişi ‘Küresel Özgürlük Kampanyası’na büyük bir ivme kattı. Yaklaşık iki haftadır söz konusu direniş yayılarak ve çoğalarak devam ediyor. Devrimci tutsakların açıklamalarına göre, söz konusu açlık grevi direnişleri bu biçimde 15 Şubat’a kadar devam edecek. Eğer mevcut durum olduğu gibi sürerse, o zaman söz konusu açlık grevi eyleminin kendi içinde yenileneceği ve farklı biçimlere dönüşeceği de açıklanmış durumda.

Elbette işin içine tutsaklar ve açlık grevi eylemleri girince, söz konusu kampanyanın gücü ve anlamı daha da büyüyor. Bu gerçeklik, ‘yaşamı uğruna ölecek kadar seven’ devrimcilerin başarıyla gerçekleştirdiği 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’nden kaynaklanıyor. Fakat bu noktada şunu unutmamak lazım. ‘Küresel Özgürlük Kampanyası’nı zindanlardaki tutsaklar ve açlık grevi eylemleri başlatmadı. Dolayısıyla kampanya zindanlardaki tutsakların ve açlık grevi eylemlerinin omuzunda değildir. Tutsaklar, mevcut açlık grevi eylemleriyle, 10 Ekim’de başlatılmış olan ‘Küresel Özgürlük Kampanyası’na katıldılar. Kampanyanın bir parçası ve destekleyici gücü haline geldiler. Bu gerçeği göz ardı etmemek ve eylem kampanyasının yükünü devrimci tutsakların ve açlık grevi eylemlerinin üzerine bırakmamak lazım. Basın da eylemleri verirken buna dikkat etmeli ve söz konusu açlık grevi eylemlerini verirken hata yapmamalı. Fakat en çok da zindanlar dışında olan ve her türlü eylem imkânına sahip bulunan insanlar, geliştirdikleri eylemlerle kampanyanın yükünü omuzlayarak devrimci tutsaklara bırakmamalıdır.

Kuşkusuz eylemler gönüllü katılımla ve yerel inisiyatifle gerçekleşmektedir. Herkes bulunduğu yerin özelliklerine göre ve sahip olduğu imkânlar çerçevesinde özgürlük eylemini gerçekleştirmektedir. ‘Küresel Özgürlük Kampanyası’nın ruhuna ve özüne uygun olan da kuşkusuz budur. Söz konusu kampanya böyle başlamıştır ve bundan sonra da böyle devam edecektir. Fakat işin esası böyle olsa da, söz konusu eylem kampanyasına öncülük eden ‘Koordinasyon’, uygun biçimlerde ve zaman aralıklarında kampanyanın gidişini değerlendirip yurtsever ve demokratik insanlığa perspektif verici açıklamalar yapabilmelidir. Dahası her gün olmasa da birkaç günde bir gerçekleşen tüm eylemlerin bilançosunu kamuoyuna açıklayabilmelidir. Mümkünse bunu günlük olarak yapması işin ciddiyetini daha çok artırır, kitleleri bilgilendirerek daha duyarlı hale getirip eyleme teşvik edici olur. Bu durumun da değerlendirilmesinin ve uygun çözüm yöntemleri geliştirilmesinin yararlı olacağını düşünüyoruz.

Zaman aktif katılarak kendini özgürleştirme zamanıdır

Daha fazla ne diyelim?! Çünkü süreç söz söyleme ve tavsiyede bulunma süreci değil, ‘Küresel Özgürlük Kampanyası’na katılarak özgürlük eylemleri geliştirme sürecidir. Kendi özgürlüğü için Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü isteme zamanıdır. ‘Küresel Özgürlük Kampanyası’na aktif ve etkili katılarak kendini özgürleştirme zamanıdır. Bu temelde kapitalist modernitenin yok edici etkisinden kurtularak, yeni ve yaşanabilir bir dünyanın yaratılmasına katılma ve katkı sunma zamanıdır. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma temelinde alternatif dünyayı yaratma zamanıdır.

Yaşam karşısında sorumluluk duyan ve özgür yaşama kilitlenen herkesin böyle yapacağına inanıyor, tüm yurtsever ve demokratları ‘Küresel Özgürlük Kampanyası’nı her alanda yeni eylem biçimleriyle çok daha güçlü hale getirmeye ve başarı yolunda ilerletmeye çağırıyoruz. Bunlar temelinde tüm katılımcıları selamlıyor, başarılar diliyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.