Su Türk devletinin silahı oldu

Yurt Dışı Haberleri —

Frankfurt'ta

Frankfurt'ta "Rojava'da öldürücü su kıtlığı - Silah aracı olarak su" paneli

  • Türk devletinin Rojava ile Kuzey Doğu Suriye’ye dönük yürüttüğü savaşta suyu silah olarak kullanması, uluslararası şahsiyetler ve siyasi parti temsilcilerinin katıldığı bir panelde tartışıldı. 
  • Frankfurt Kobanê şehirleri Dostluk Derneği tarafından ”Rojava'da öldürücü su kıtlığı - Silah aracı olarak su" başlığı ile yürütülen tartışmalarda Fırat ve Dicle nehirlerinin Irak ve Suriye için hayati olduğuna vurgu yapıldı. 


BEDRAN DOĞAN/FRANKFURT

 Frankfurt’un Volkshaus Enkheim binasında Türk devletinin suyu sivil topluma karşı silah olarak kullanışı bir panelde tartışıldı. Frankfurt Kobanê şehirleri Dostluk Derneği tarafından ”Rojava'da öldürücü su kıtlığı - Silah aracı olarak su" başlığıyla yapılan panele çok sayıda tanınmış şahsiyet katıldı. 
 Moderatörlüğünü Medico International Ortadoğu Sözcüsü Anita Starosta'nın yaptığı panele Berlin-Derik Kardeş kent kurumu üyesi ve Kültür ve Sosyal antropoloğu Şermin Güven, Sosyal ve Ekolojik Araştırmalar Enstitüsü (IISOE) Su ve arazi kullanımı bölümü direktörü Dr. Robert Lutkemeier, Frankfurter Rundschau Gazetesinin Ortadoğu muhabiri Philippe Pernot ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi'nin kurucularından çevre mühendisi Ercan Ayboğa da konuşmacı olarak bulundu. İktidar partisi başta olmak üzere, Frankfurt’ta bulunan tüm siyasi partiler temsilcile düzeydinde panele katıldı. 
 
Su ölümcül bir silah oldu 
Panelin açılış konuşmasını yapan Frankfurt-Kobane Dostluk Derneği sözcüsü Bianca Winter, yürüttükleri diplomatik faaliyetleri, proje ve kampanyalar ile kamuoyunun bilgilendirilmesi çalışmalarını aktardı. Günümüzde suyun bir silah olarak kullanıldığını, insan ve doğanın böylece ölüme terk edildiğine dikkat çekti.  
 Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin Komün Yönetimleri ve Çevre Dairesi Eşbaşkanı Cihad Omar’in de video konferans katıldığı panelde Kuzey Doğu Suriye’de ve Irak’ta Türk devletinin yarattığı insani felaketten bahsetti. Yaklaşık 5 milyon insanın Fırat nehrinin suladığı habitatta yaşamasının mümkün olduğunu söyleyen Cihad Omar, Fırat ile Dicle nehirlerinin içme suyun ve tarıma imkan verişi ile bir ekolojik dengenin ve çeşitliliğin açığa çıktığını anlattı. Omar, küresel ısınma ile oluşan olumsuz koşullara, Türk devletinin suyu silah olarak kullanmasının da eklenmesi ile kuraklık ve susuzluğa karşı yaşam mücadelesi verdiklerini verileri ile açıkladı. 

Türk devleti su depolarını bombalıyor
Türk devletinin işgal sürecini yaptığı barajlar ile devam ettirdiğini de söyleyen Omar; “Askeri işgal sonrası kurulan barajlar üzerinden işgal devam ettiriliyor. Ardısıra bilinçli bilinçli /hedef gözeterek su depoları ve içme suyu sisteminin bombalanması göçertme politikalarının uygulanışıdır” dedi. Omar, son 70 yılın en kurak zamanının yaşandığını söyleyip, salgın ve bulaşıcı hastalıkların Türk devletinin yürüttüğü su savaşı olduğunu işaret ederken, acil çözüm çağrısı yaptı. 

Almanya’da günlük 130 litre  
Dr. Robert Lutkemeier’in paneldeki sunumu Almanya’da su tüketimi üzerineydi. Rojava ile Almanya’nın su tüketimi konusunda karşılaştırmasını sağlayan veriler ışığında sunumunu yapan Lutkemeier, Frankfurt ve genel olarak Almanya'da su tüketimi dağıtımı sorununa odaklandı. Almanya’da günlük su tüketiminin kişi başına 130 litreyi bulduğunu söyleyen uzman, yüzde 70 oranında suyun duş ve banyoda harcandığını söyledi. Dr. Lutkemeier, sıcak coğrafyalarda tüketimin çok daha yüksek olduğunu ekledi.  
 
Bölgesel salgınları tetikliyor
Berlin-Derik Kardeş kent kurumu üyesi ve Kültür ve Sosyal antropoloğu Şermin Güven, kısıtlı suyun bulaşıcı hastalıklara ve epidemilere/salgınlara yol aça bildiğini ve 2022 yılında kolera epidemisinin de Rojava'ya büyük zarar verdiğini hatırlattı. Su rezervlerinin barajlar yüzünden azalmasının içme suyu kadar tarımı da etkilediğine dikkat çekti. 
1987 yılında taraflarca imzalanan anlaşmayı hatırlatan Güven, bu anlaşma ile Türkiye'nin Suriye'ye ve Irak’a düzenli olarak belli bir miktarda su iletmesinin zorunlu olduğunu hatırlattı. BM’nin kararlarını da hiçe sayan Türk devletinin kuraklık ile mücadele eden Rojava su ambargosu anlamına gelecek uygulamalar yaptığını aktardı. Güven Türkiye’nin BM’nin sınır aşan sular anlaşmasına imza atmadığını da ekledi. 

Barajlar 600 bin insanı yerinden etti
Mezopotamya Ekoloji Hareketi'nin kurucusu ve çevre mühendisi Ercan Ayboğa başta Hasankeyf olmak üzere Kuzey Kurdistan'da barajlar üzerinden suyu kontrol altına aldığını, tarım ve yerleşim bölgelerini sular altında bıraktığını vurguladı. Türk devletinin bilinçli susuz bırakma siyaseti sonucu Kürt çiftçilerin yer altı sularına yöneldiğini ve tarımı sürdürmeye çalıştığını aktaran Ayboğa, Türkiye genelinde de 600 bin insanın bu barajlar yüzünden yerleşim alanlarından sürgün edildiklerini anlattı. Kurdistan’da ekoloji hareketinin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinden hayat bulduğunu aktaran Ayboğa, buna karşı devletin “sınırda güven sağlama” adı altında barajlar kurduğunu ve bu barajların ne ekolojik ve de tüketim amaçlı; sadece siyasi askeri amaçlı inşaa edildiğini hatırlattı. 

Kuraklık siyasi ve sistematik
Panelin son konuşmacısı Frankfurter Rundschau Gazetesinin Ortadoğu muhabiri ve uzman fotograf Philippe Pernot, Irak ve Suriye'de yaşadıkları sıkıntıları aktardı. Pernot bağımsız Kürt ve Türk uzmanlar ile görüşmeler yaptıklarını, sunduğu sinevizyon fotoğrafları üzerinden yıllar önceki ve günümüzdeki kuraklığı ve ekolojik yıkımı gözler önüne serdi. Kurumuş nehirleri, ağaçlanma alanlarını, tarım bölgelerini ve günümüzde yaşanan susuzluk üzerinden insanların suyun para karşılığında satın almak zorunda olduklarını, kuraklığın siyasi ve sistematik olduğunu vurguladı. Pernot, Rojava’da tarım bölgelerinin ve su depolarının sürekli bombalandığını hatırlattı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.