Tecridin tartışması değil, mücadelesi yürütülmeli

Raziye Öztürk

Raziye Öztürk

  • Kürt Önderi Abdullah Öcalan'ın avukatı Raziye Öztürk, Adalet Bakanlığının tecridin kaldırılmasına dönük yürütülen mücadeleyi “tecrit vardır, yoktur” tartışmasına indirgemeye çalıştığına işaret ederek, "Tecride karşı mücadele yürütmemiz gerekiyor” dedi.

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, avukatların İmralı’da yürütülen sürecin dışında tutulmaya çalışıldığını belirterek, yaşananların sadece tecrit kavramıyla açıklanamayacağını söyledi.

İmralı Adası’nda ağır tecrit koşulları altında rehin tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve adadaki üç tutsaktan 38 aydır haber alınamıyor. İmralı’da tutsak olan Veysi Aktaş’ın tahliyesi, 30 yıllık cezasını tamamlanmasına rağmen bir yıl ertelendi. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri tecridin kaldırılması, aile ve avukat ziyaretlerinin yapılması için 7 Aralık 2023'te Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanlığı’na (İHİK) başvurdu. Talebe yanıt veren Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, İmralı'daki tutsakların “Tecrit yok, tüm haklardan eşit olarak faydalandıklarını" iddia etti. Bu açıklamanın hemen ardından da Abdullah Öcalan, Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım hakkında Bursa İnfaz Hakimliği tarafından 28 Mart’ta “disiplin cezası” gerekçesiyle üç aylık yeni bir aile görüş yasağı daha verildiği öğrenildi.

'Tecrit' kavramı yetersiz kalıyor

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, avukatların İmralı’da yürütülen sürecin dışında tutulmaya çalışıldığını belirterek, yaşananların sadece tecrit kavramıyla açıklanamayacağına vurgu yaptı. Öztürk, "İmralı Ada Hapishanesi'nde tecridin katmerleşmiş hali var. İletişimin tümüyle kopmasından, dünya ile hiçbir bağ olmamasından bahsediyoruz. Ağırlaştırılmış infaz rejimiyle yürütülen bir alan diyoruz ama bunun da ötesinde bir durum" dedi. 

İtiraz dilekçesini almıyor

Öztürk, Veysi Aktaş’ın 30 yıllık infazını tamamlamasına rağmen tahliye edilmemesinin de tecridin bir parçası olduğunu vurguladı. 2020 yılı sonrası kurulan İdare ve Gözlem Kurulları kararlarıyla tutsakların tahliyelerinin engellenmeye başlandığını anımsatan Öztürk, "2020’den önce bir kişinin üç hücre hapis cezası yoksa tahliye edilirdi" dedi. Söz konusu düzenlemenin 2020 yılı sonrası için geçerli olabileceğini söyleyen Öztürk, "1990’lı yıllarda cezaevine giren Veysi Aktaş açısından uygulanmaya çalışılıyor. 28 Nisan’da bizim idareyle yapmış olduğumuz görüşmede Veysi Aktaş’ın infazının bir yıl uzatıldığı belirtildi. Bursa Adliyesi’ne giderek dilekçe vermek istedik. Savcılık ön bürosu böyle bir hakkı olmamasına rağmen dilekçemizi kabul etmedi. Bu nedenle başvurumuzu İstanbul Adliyesi aracılığıyla yapmak durumunda kaldık. Buna ilişkin itirazlarımızı sürdürmeye devam ediyoruz. İnfaz Hakimliği yapmış olduğumuz başvuruyu reddetti. Biz de dosyayı ağır ceza mahkemesine taşıyoruz" diye konuştu. 

Avukatlara tebliğ edilmiyor

Tüm bu süreçte yeni bir aile görüş yasağı kararı alındığını öğrendiklerini belirten Öztürk, şöyle devam etti: “Müvekkillerimiz ile görüşemediğimiz gibi onlar nezdinde yürütülen hukuki sürece de dahlimiz engelleniyor. Disiplin süreçleri bize tebliğ edilmemesine rağmen itiraz etmeye çalışıyoruz. Çoğu zaman bu itirazlarımız değerlendirilmiyor. Sürüncemede bırakıldığı süreç içerisinde de kesinleştirilmeye çalışılıyor. Bu son disiplin cezası sürecinde de aynı durumu yaşadık. Son yapmış olduğumuz başvuruda yeni bir disiplin cezası verildiği ve bu disiplin cezasının da kesinleştirildiği belirtildi. Bunun müvekkillere tebliğ ettirildiği ve müvekkillerin itiraz etmediği ifade edildi. Bu kesinleştirme süreci içerisinde zaten biz avukatlar olarak başvurular yapmıştık ama değerlendirilmemişti. Yasal bir dayanak yok. Müvekkillerin hangi fiillerle bu cezayı aldıkları belirtilmiyo. İmralı’daki süreçler, hukuken bir karmaşanın içerisine çekilmeye çalışılıyor, çünkü dosyaların ileriki aşamada AYM ve AİHM’e taşınma durumu var. Burada süre yönünden ya da usuli yönden bazı sonuçların doğması açısından ciddi bir karmaşa yaratılmaya çalışılıyor. Ancak biz bu durumların tümünü hukuki anlamda teşhir ederek başvurularımızı yapmaya devam ediyoruz.”

Şaşırtan tek şey inkarıydı

Adalet Bakanlığının "tecrit yok" iddiasına değinen Öztürk, "Adalet Bakanlığının bu yanıtı bizi şaşırtmadı. Çünkü bizim önceki AYM başvurularımızda da hükümet yanıtları kısmında da bakanlığın tecridin varlığına dair ciddi inkar durumu söz konusuydu. Burada bizi şaşırtacak nokta; çok açık bir şekilde, tüm gerçekler ortada olmasına rağmen bu durumu inkar etmesiydi. İnkar da sistemin bir parçası. Yani varlıkları zaten bir inkar üzerine kurulu. Adaletin teminini sağlayacak bir bakanlık olsun isterdik. Bu işkence durumlarına son verilsin, bu tecrit durumunu kaldıracak bir rol ve pozisyonda olsun isterdik ama tecridin olmadığını söylüyor. Nasıl Kürtlerin hakları, kültürleri, dili noktasında ciddi bir yok sayma varsa Kürtlere uygulanan tecrit noktasında da bir inkar durumu geliştirildi” şeklinde konuştu.

Bakanlık bilerek tartıştırıyor

Öztürk, bakanlığın tecride dair ortaya konulan mücadeleyi gölgede bırakmak istediğini ve tartışmayı dar bir zemine çekmeyi amaçladığını söyledi. Öztürk, şunları dile getirdi: "Meseleye şöyle bakıyoruz; tecridin teşhir edilmesi, tecridin kaldırılması, Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşturulması noktasında bilindiği üzere uzun yürüyüşler, imza kampanyaları, paneller, başvurular, Adalet Nöbetleri, cezaevlerinde açlık grevleri, tutsakların aile görüşlerine çıkılmaması benzeri bir mücadele yürütülüyor. Bakanlık, bu yanıtıyla aslında var olan mücadeleyi ‘tecrit vardır, yoktur’ kısmına indirgemeye çalışıyor. Dolayısıyla bizim tartışmayı bu düzeyde ele almamamız gerektiğini düşünüyorum. Yine tecridin teşhirini yaparak, kaldırılması için mücadelemizi yürütmemiz gerekiyor. Tecridin varlığı noktasında inkar edilemez bir gerçek var."

BM nezdinde yürütülen süreç

Öztürk, Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde haber alamamaya dair yürütülen bir sürecin de olduğunu aktararak, şunları paylaştı:"İnsan Hakları Komitesi'ne 25 Mart 2021'den beri müvekkilimizden haber alamama durumuyla ilgili yapmış olduğumuz bir başvuru var. Bu başvuru neticesinde iki defa BM İnsan Hakları Komitesi tedbir kararının uygulanması yönünde Türkiye’den talepte bulunmuştu. Bunlar yerine getirilmedi. Burayla ilgili olan süreçlerimiz devam ediyor. Yine BM’nin alt komitelerindeki komisyonlarla görüşmelerimiz söz konusu. İnsan hakları alanında tecridin kaldırılması yönünde rol ve misyon sahibi olabilecek tüm kurumları harekete geçirmeye çalışıyoruz. Taleplerimiz çok meşru ve haklı. Yasal zemini de var. Yine yerel aşamada süren süreçlerimiz var. Disiplin yasaklarına, avukat yasaklarına karşı yürütülen süreçlerimiz var.” İSTANBUL

 

* * *

ÖHD’li avukat Elif Taşdöğen

Hukukçular ses çıkarmalı

ÖHD’li avukat Elif Taşdöğen, “Tecridin olmadığına dair söylem soyut bir söylemdir. Hukukçuların, insan hakları savunucuların, baroların ses çıkarması gerekiyor” dedi.

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) avukatı Elif Taşdöğen, İmralı’da derinleşen tecride dair değerlendirmelerde bulundu. Elif Taşdöğen, “Somut durumu ortaya koyduğumuzda söylenenin dışında bir gerçeğin olduğunu görüyoruz. Tecridin olmadığına dair söylem soyut bir söylemdir” dedi. “Disiplin cezalarına minareyi çalan kılıfını hazırlar misali yaklaşılıyor” diyen Elif, keyfi disiplin cezalarının "hukuka uygun" gösterilmeye çalışıldığına dikkat çekerek, şunları söyledi: "Disiplin soruşturmaları avukatlara tebliğ edilmiyor. Bu şekilde itiraz yolları kapatılıyor ve hukuk mekanizmalarının işletilmesi engellenmeye çalışılıyor. Bir kişiye disiplin soruşturması açıldığında ya da ceza verildiğinde kararların avukata tebliğ etme zorunluluğu var. İmralı ada hapishanesine baktığımızda orada 'hukuksuzluğun bir sistemi' oluşturulduğunu söyleyebiliriz. Kararların avukatlara tebliğ edilmemesinin, avukat başvurularını alınmamasının kanunda hiçbir yeri yok.  Türkiye bu hukuksuzluğun bir yargılama süreci olacağının farkında olduğu için bugünden önlemini almaya çalışıyor. Başvuruları almayarak, dilekçeleri işleme sokmayarak ileride yargılama söz konusu olduğunda kendine savunma alanı oluşturmaya çalışıyor."

Tecridin teşhirini engelliyor

İmralı’da tutsak olan Veysi Aktaş’ın tahliyesinin bir yıl ertelenmesine de değinen Elif Taşdöğen, "Veysi Aktaş’ın infazın ertelenmesinin başka bir gerekçesi var. Veysi Aktaş’ın tahliye olması demek yıllardır İmralı ada hapishanesinde yaşanan hukuksuzluğun, tecridin teşhiri demekti. Hukuk eliyle bir hukuksuzluğa daha imza atıldı" şeklinde konuştu.

Hukuksuzlukla beraber İmralı’da tecridin derinleştiğini ve topluma yayıldığını belirten Elif Taşdöğen, şöyle devam etti: “Tecrit belli bir kesimin konusu değil. Öyle bir zaman olmuş ki ‘tecrit insanlık suçudur’ söylemi bile yargılamaya konu oluyor. Tecridin sadece Sayın Abdullah Öcalan ve diğer tutsaklar üzerinde olduğunu söylemek eksik kalır. Tecrit bütün kesimlerin sorunu. Göz göre göre hukuksuzluklar yapılıyor ama hukukçular, barolar ses çıkartmıyor. Hukuksuzluk Sayın Abdullah Öcalan’a işletildiği için görmemekte ısrar ediyorlar. Bu durum, Türkiye’yi daha karanlık süreçlerin beklediğinin göstergesi. Hukuksuzluğun kime yapıldığını bir önemi yok. Hukuksuzluk söz konusu ise hukukçuların, insan hakları savunucularının, baroların ses çıkartması gerekiyor.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.