Türkiye açısından paradigma değişimi

Faik Özgür Erol

Faik Özgür Erol

  • İmralı'ya giden avukat Faik Özgür Erol, Kürt sorununun barışçıl ve diyalog yollarla çözümüne göre demokratik siyaset ve hukuk alanının yenilenmesinin, elbette ki Türkiye açısından bir paradigma değişikliğini ortaya koyduğunu söyledi. 

İmralı Adası'na giden heyette yer alan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Faik Özgür Erol, MA'dan Mehmet Aslan ve Selman Güzelyüz'ün sorularını yanıtladı. Kürt Halk Önderi'nin kültüralist çözümlere itirazdan kastının kültürel hakların inkarı olmadığını belirten Erol, bunun çok yanlış ve saptırmacı bir yorum olduğunu söyledi. Erol, "Orada bahsedilen, özellikle postmodern teoriyle ortaya çıkartılmış, azınlık-çoğunluk literatürü üzerinden geliştirilmeye çalışılan bir takım formüllerin de asıl sorunu çözüm gücü niteliği taşımadığına ilişkindir" dedi. 

Çözümlemelerde cumhuriyetin asli kurucu ortağı olarak Kürtlerin ifade edildiğini belirten Erol, esasen Kürtlerin, hukuk kapısından cumhuriyete dahil edilmeye çalışıldığını kaydetti. 

Hangi paradigma?

Paradigma değişikliği bir bütün olarak sistem değişikliğini ifade ettiğini vurgulayan Erol, şunları söyledi: "Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl ve diyalog yollarla çözümü, demokratik siyaset ve hukuk alanının buna göre yenilenmesi, elbette ki Türkiye açısından bir paradigma değişikliğini ortaya koyar. 1924 ve sonrasındaki inkar siyasetinden köklü bir biçimde uzaklaşmak, Türk ve Kürt'ü diğer tüm toplumsal kesimlerle birlikte ve eş değerde anabilmek, Kürt sorununun siyasi ve hukuki çözüm seçeneklerinin ortaya konulması ve bu yolda ilerlemesi Türkiye Cumhuriyeti açısından bir paradigma değişimi niteliği taşır.

Hukuksal dayanak hazır

Ciddi değişim ve dönüşüm fikriyatının bir yasasının, bir hukukunun olması; sürece etkili olan üç aktörden Kürt Halk Önderi'nin dezavantajlı koşulların giderilmesi gerektiğini Söyleyen Erol, ilk aşamada özgür çalışma ve iletişim olanaklarının hızlı bir biçimde sağlanmasının hukuksal olarak hayata geçirilmesi için ‘umut hakkı’ ciddi bir dayanağın varlığına işaret etti. Böylesi bir düzenlemenin gerçekleşmesinin 4-5 günlük bir iş olduğunun altını çizen Erol, bunun iki temel gerekçesini şöyle izah etti:

* Öncelikle Sayın Öcalan’ın çağrıyı yaptığı çok geniş bir yapı var; ülkelere, bölgelere yayılmış, hata kıtalara yayılmış. Bu yapıya bağlı çok sayıda topluluk ve bu toplulukların tümüne hitap edebilmek, ikna etmek gibi bir sorumluluğu var. 

* Daha 92’den itibaren geliştirmek istediği bu süreçlerin hemen hepsinde içeriden ya da dışardan darbelemeye, önünü kesmeye, provoke etmeye çalışan çok sayıda yapı ve kesim ortaya çıktı. Hatta son görüşmede bu tür gelişmeleri de değerlendirdi ve ‘Stratejik darbe’ olarak tanımladı. Buna karşı süreci korumak, en azından kendi çizdiği çerçevesini doğru ifade edebilmek açısından çalışma ve ifade etme koşullarının ortaya konması gerekir. 

Mesele sadece siyasi değil

Bir hukukçunun heyete dahil olmuş olmasının, bu meselenin sadece siyasi değil, hukuki boyutunun da olduğunu gösterdiğini düşünen Erol, şöyle devam etti: "Bunu Sayın Öcalan’a da bu biçimde ifade ettiğimde, bana gayet doğru olduğunu söyledi. Kritik ve krizli bir süreçte Kürtlerden ve Sayın Öcalan’dan tarihi politik bir tavır almaları bekleniyor. Peki ama bu hangi hukukla yapılacak? Kürtlerin adı nedir, vasfı nedir? Sayın Öcalan bu rolünü hangi hukuksal koşullarda oynayacak? Kuşkusuz hukuk, politikadan bağımsız değildir ve tam da bu özelliği nedeniyle en politik süreçler kaçınılmaz olarak hukuki boyutu da içermek durumundadır."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.