Utanma
Forum Haberleri —
- Özgür olmamak, özgürce yaşayamamak, kendi adına karar verememek utanılası bir durumdur, bu işgalin varlığındandır, ama buna karşı direnmemek en büyük utançtır. Gerilla bu utancı ortadan kaldırandır, bunun önüne geçen de ezilip geçilecektir
MEDET SERHAT
Marks “utanmak devrimci bir duygudur” der. Yani bir işçi isen kendi ezilmişliğinden, tanımsızlığından, emeğinin gasp edilişinden, bir sömürge halkına aitsen uğradığın aşağılanmaya karşı, kimliksizliğine, dilinin yasaklılığından, bir kadınsan “günün 24 saatinde haksızlığa tabi” isen, doğurduğun çocuk erkek adına tanımlanırken, emek ölçüsünde terazinin kefesine konmazken; ama her türlü üretimin “meta kraliçesi” ol. Tüm bunlardan vicdanı olan, ar sahibi olan, bireysel ve toplumsal namusu olan utanır ve bu utanç onu devrimci kılar.
Toplumsallıkta utancı olmayana “ar damarı çatlamış” derler, yani utanmazdır. Utanmazın tutunacağı kutsallıkları, bireysel ve toplumsal değerleri olmaz; o varlığını açlık güdülerini doyurma üzerine inşa eder. Açlığını giderecek, tatmin edecek her türlü siyasal, ekonomik v.b çalışmanın içinde yer alır, anlık yaşar, gelecek stratejisi-paradigması yoktur, pragmatiktir.
Ulusçuluğu, vatan severliği para ettiği, kişisel güdülerine hizmet ettiği orandadır. Kültürü, toplumsal değerleri birer satış metasıdır; dili sadece konuşma aracıdır, aşk olgusu cinsel tatmindir, ülkesi karnını doyurduğu yerdir. Kutsallığı yok, geçmişi yok, ana kilitlenir. Nihilisttir, var olan maddi ve manevi değerler güdülerine hizmet etmiyorsa bırakır kaçar.
Bütün kutsal din yazımlarında ve sosyolojinin temel tanımlarında, insanı hayvanlardan ayıranın utanç duygusu olduğu vurgulanır. Örneğin hayvanlar ulu orta yerde pisliğini yapar ama insanlar ne kadar daralsalar, karın ağrısı çekseler de ölümü tercih ederler ama ulu orta pislemezler. Acılara katlanma gücü verir utanç.
Zerdüşt peygamberin ilk düsturu: doğru konuş, iyi konuş, iyi düşün der. Tevrat’ın Yahudi halkına verdiği on emirden birincisi; yalan konuşmayacaksın, ikincisi zina yapmayacaksın der. Hıristiyanlık, “insana sol elinle yaptığın yardımı sağ elin görmesin, insanın onuru var; utanmasın, kırılmasın, incinmesin” der. İslam dininin kitabı Kuran ı kerim baştan sona insanı utanca çeker, her ayette yanlışa karşı insanı tövbeye çeker.
Rêber APO: ‘bizim verdiğimiz savaş düşürülmüş, lanetli durumdan çıkma ve insan olmakta ısrarın savaşıdır’ der. Yine Kültürel soykırımın kıskacında Kürtler kitabında, “Verdiğimiz savaş Kürtleri var kılma savaşıdır, varlığını ispatlama savaşı” der. Reber APO bu durumu bir “lanetli durum” olarak tanımlar, verdiği mücadeleyi de bu lanetli durumdan çıkma olarak tanımlar. Lanetlenme, insanlık tarihinde Lut kavminden bahis edilir, lut peygamberin şehrinde tüm toplum güdülere kilitlenmiş, ahlaki değerlerden düşürülmüş konumdadır. Tanrı kullarının bu durumundan öfke duyar, ahlaksızlığı, utanmazlığı durdurmak için Lut peygambere şehirden çıkmasını ve şehri insanları ile birlikte yakacağını söyler ve Tanrı dediğini yapar şehri yerle yeksan eder.
Kürt halkının bu “lanetli” durumunu yaratan Kürtlerin kendileri değildir, Kürtler Lut kavmi gibi bildik anlamda güdülere kilitlenmiş ahlaksız bir toplum değildi, ama işgalcilerin, egemen ulus-devlet sisteminin Lozan anlaşması ile Kürd’ün yurdu dörde bölünmüş, toplumsal varlığı uluslararası yasalarca yok sayılmıştır.
BM ve diğer uluslar arası kurumlarda her hayvanın adı anılır, seceresi kayıt altına alınırken Kürtler yok hükmünde sayılır. Yani varsın ama yoksun! “Ben varım, buradayım” diye atılan her adım “eşkıya, gerici ve terörist” tanımı ile dünyanın onayı ile toplu öldürmeler, sürgünler yani soykırımın her türlü yöntemine tabi tutulma ile karşılanır. Trajik olan ise öldürüldüğünü dahi ispatlayamamadır ve Kürt ölürken de Kürt değildir!
İşte 15 Ağustos 1984 savaşı bu lanetli duruma son verme Kürdü var kılma savaşıydı. Bu savaş kendini inkara düşürülen toplumun durumundan utanmanın sonucunda başladı.
Şimdi geldiğimiz aşamada fiili olarak Kürt halkı bütün dünyada tanınır oldu, var kılındı, ama hala uluslararası hukukta var kılınmadık.
Kürt halkının varlığı uluslararası hukukta garantiye alınmadan yok edilme, soykırımla hala da karşı karşıyadır. Tam da bu nokta da, TC devleti Kürt halkının ulusal ve uluslararası hukuksal tanımını engellemek için var gücü ile saldırıyor. Düşmandır, varlığını senin yokluğun üzerinde inşa etmiş ve devam ettiriyor, biz Kürtler’de derler “ji dijmın lome nabe” yani “düşmandan medet umulmaz”, yada “düşmana sitem edilmez”.
Geldiğimiz aşama Kürtler onurlu başı dik, insanlığın kardeşi konumuna gelmiştir, TC ve onu besleyen, var kılan bazı güç odakları, bunlardan Almanya TC ile birlikte Kürdü yeniden dünyadan tecrit ettirmek için 24 Temmuz 2015 tarihinden beri Kürt özgürlük hareketine, Kürdü dirilten, var kılan damara saldırı halindeler. Bu saldırıları istedikleri sonucu veremedi, özgürlük gerillası Kürdistan’ın her yerinde var ve etkilidir, etkindir. Şimdi kendi çıkmazlarını gidermenin yegane yedek güçleri KDP’yi devreye koydular; amaç Kürtler arası çatışma ile Kürtlerin ulusal ve uluslararası kazandığı meşruiyeti bitirmektir. Ancak hem Kürt halkının düşmanları hem de KDPnin anlamadığı Kürt halkının sosyolojik düzeyidir; Kürtler iç kavgadan utanır durumdalar ve KDP’nin liderine rağmen, KDP tabanı ve peşmergesi-komutası ile ulusal bütünlük ruhuna sahiptirler, TC’yi korkutan da bu ulusal ruhtur.
Özgür olmamak, özgürce yaşayamamak, kendi adına karar verememek utanılası bir durumdur, bu işgalin varlığındandır, ama buna karşı direnmemek, kültürel, ideolojik, siyasal, ekonomik ve askeri olarak savaşmamak, işgalcinin uygulamalarına tabi olmak bir halkın her bireyinin en büyük utancıdır. Gerilla bu utancı ortadan kaldırandır, bunun önüne geçen de ezilip geçilecektir.