Van, yasağı ve polisi dinlemedi

- Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Van’daki yasağa ve polis saldırısına rağmen ”Şimdi ulusal birlik ve özgürlüğü sağlama zamanı” şiarıyla Van’daki Feqiyê Teyran Parkı’na yürüyerek, açıklama yaptı.
- Kürt halkı için ulusal birlik kadar, barış ve demokrasi odaklı adaletin/eşitliğin egemen olduğu bir düzenin tesisinin stratejik olduğunu vurgulayan DBP Eşbaşkanı, ”Zulmü kabul etmiyoruz, boyun eğmiyor. Faşist blok gidecek” dedi.
Van’da polis saldırısına rağmen Kürt ulusal birliğine dair yapılan açıklamada konuşan DBP Eşbaşkanı Saliha Aydeniz, tehlikeler karşısında kazanımların kalıcı hale getirilmesinin tek yolunun ulusal birlikten geçtiğini vurguladı.
Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP), ”Şimdi ulusal birlik ve özgürlüğü sağlama zamanı” şiarıyla Kürt ulusal birliğine dair dün Van’daki Feqiyê Teyran Parkı’nda yapacağı açıklama polis tarafından engellenmek istendi. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Bedran Öztürk, DBP Eşbaşkanları Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır ile çok sayıda HDP’li milletvekili açıklama için parka geldi. Parkı onlarca zırhlı araçla ablukaya alan polis, bir süre sonra parkın etrafını kapatarak, giriş ve çıkışlara kapattı.
Helikopter bile uçurdular
Parka girişlerine izin verilmeyen partililer ve çok sayıda yurttaş bunun üzerine ara sokaklarda beklemeye başladı. Sık sık ”Baskılar bizi yıldıramaz” ve ”Bê Serok jiyan nabe” sloganları atan yurttaşlar ile polisler arasında yer yer gerginlik yaşandı. Açıklamanın yapılacağı alan üzerinden yoğun helikopter hareketliliği yaşandı.
Yürüyüş başladı
Parka giden tüm sokakları onlarca zırhlı araçla ablukaya alan polislerin engellemesi üzerine partililer, ara sokaklarda bekleyen yüzlerce kişiyle birlikte İpekyolu İlçe Örgütü binasına doğru yürüyüşe geçti.
Polis saldırdı
Öcalan üzerindeki tecride karşı cezaevlerinde başlatılan açlık grevine destek sloganları atan kitleye, Beşyol Meydanı’nda gaz bombaları ve tazyikli suyla saldırı başladı. Saldırıya rağmen kitle parti binası önünde bir araya gelerek açıklama yaptı.
Asla vazgeçmedi
Ortak metnin Kürtçesini DTK Eşbaşkanı Bedran Öztürk, Türkçesini ise DBP Eşbaşkanı Saliha Aydeniz okudu. Açıklama şöyle: ”İnkara itiraz eden halkımız dört parça Kürdistan’da aynı zihniyetin eliyle insanlık dışı katliamlara maruz kaldı. Tüm katliamlara, tenkil, tedip ve tehcire rağmen ne varlığından ne de mücadelesinden vazgeçti. En zorlu koşullarda bile yeniden ayağa kalkmayı; egemenlere ve işgalcilere karşı varlığını, dilini, kültürünü hep savundu ve savunmaya da devam ediyor.
Öncelikle birlik
Mücadelemizi çağdaş demokrasinin ilkeleri ve değişen dünyanın koşullarına uyarlamak ve yeniden kurmakla karşı karşıyayız. Güncel tehlikeler karşısında kazanımlarımızı büyütmenin, korumanın ve kalıcı hale getirmenin öncelikli yolu ulusal birliğimizi sağlam bir zemine taşımaktan ve her türlü saldırıya karşı belli direnç noktaları oluşturmaktan geçer. Buradan hareketle yüksek sesle şunun bilinmesini istiyoruz: Hiçbir Kürt, ne siyaseten ne de sosyal meseleler bağlamında artık bir başka Kürt’ün kanını akıtmalıdır. Hiçbir Kürt, bir başka Kürt’e kötülük yapmamalı, bölgesel ve hegemon devletlerin çıkarları için hiçbir Kürt gücü, diğer bir Kürt gücünü hedef almamalıdır.
Birlikte hareket
Halkımızın da Kürdi siyasetlerden temel beklentisi bu yöndedir. Dolayısıyla halkın birlik temelli özlemlerini ve ulusal birlik ruhunu karşısına alan herhangi bir Kürt yapısı amacı ne olursa olsun, gücünü nereden alıyorsa alsın kaybetmeye mahkumdur. Tüm Kürt halkını ve Kürdi siyaseti birlikte hareket etmeye davet ediyoruz.
Boyun eğmek yok
Bugün birliğimize en çok saldıran güç AKP-MHP blokudur. Bu blok, tüm faşizan uygulamaları, öncelikle Kürtlerin yaşam ve yönetim alanlarını bir laboratuvara dönüştürerek Kürtler üzerinde denemekte, sonra da tüm Türkiye’ye ve bölgeye yaymaktadır. Bu blokun kayyum rejimi ve savaş siyaseti bunun en iyi örnekleridir.
Bu blok, yıllardır binlerce Kürt’ün evini basıp on binlercesini zindanlara kapatarak, Evren rejiminin uzantısı olduğunu tescilledi. Bu zulmü asla kabul etmeyeceğiz ve boyun eğmeyeceğiz. Kürtlere düşmanlık edenlerin artık kaybettiğini tüm Türkiye halkları ve dünya görmek zorundadır. Kürtlere düşmanlık eden bu blokun arkasından gitmek, felaketi körüklemek ve kaosu beslemektir. Hem halkımıza hem de Türkiye halklarına çağrımız; AKP-MHP blokunun ömrünü tamamladığını görerek tercihlerini bu bloktan yana kullanmaktan vazgeçmeleri yönündedir.” VAN
Tecrit büyük utançtır
AKP-MHP faşist blokunun en büyük hukuksuzluğunun yürütüldüğü diğer bir konunun da İmralı Adası’nda ısrarla sürdürülen tecrit rejimi olduğu vurgulanan Van’daki açıklamada, şunlar belirtildi: ”İmralı sistemi, adeta bir işkence yöntemine dönüşmüştür. Tecrit, Türkiye için büyük bir utançtır. Bunu kabul etmek kesinlikle mümkün değildir. Yakın zaman önce hukuksuz bir şekilde tutuklanan DTK Eşbaşkanı Sayın Leyla Güven’in başlattığı açlık grevleri ile kısmen sonlandırılmış ve bizzat Adalet Bakanı tecridin kaldırıldığını duyurmuştu. Bugün gelinen noktada tecrit devam ettiği için açlık grevleri yeniden başladı.
Cezaevlerinde olası herhangi bir olumsuz durumun failinin AKP-MHP bloku olduğunu buradan ilan etmek istiyoruz. Zaten her türlü insanlık dışı muamelenin, ayyuka çıkmış hak ihlallerinin, işkence laboratuvarı işlevi gören İmralı tecridinin tüm cezaevlerine uygulandığı bu salgın günlerinde cezaevinde başlatılan açlık grevleri, aileleri, halkımızı ve bizleri çok tedirgin etmektedir. Bizler yetkilileri bir an önce bu keyfi tutumdan vazgeçirmeye ve tecridi kaldırarak koşulların düzeltilmesine davet ediyoruz. Ne zaman tecrit kaldırılmışsa Türkiye rahat bir nefes almıştır. Bunu hiç kimse inkar edemez. Türkiye artık bu tecrit ile bir yere varmayacağını görmeli; Sayın Abdullah Öcalan ve arkadaşları üzerinde sürdürülen özel statüyü bir an önce lağvetmelidir.”
AİHM kararını uygulayın
AİHM’in haksız ve hukuksuz bir şekilde yıllardır siyasi rehine muamelesi gören Demirtaş hakkında derhal tahliye kararı verdiği; tüm demokratik siyaset alanlarına ve başta DTK olmak üzere tüm demokratik kurumlara yapılan müdahalelerin büyük bir hukuksuzluk olduğunun tescillendiği anımsatılan açıklamada, ”AİHM bu kararla devleti, demokratik siyasete yapılan müdahalelerden bir an önce vazgeçirmeye çağıran kesin bir karar almıştır. Biz de buradan seslenmek istiyoruz. Sayın Demirtaş başta olmak üzere rehin alınan tüm siyasi tutsakları derhal serbest bırakın, kurumlarımız üzerinde yürüttüğünüz hukuksuz uygulamalardan vazgeçin, AİHM kararını uygulayın ve siyasi zeminde sadece siyaseten Kürtlerle rekabet etmeyi deneyin. Bunun dışındaki tüm yöntemler bizim için gayri meşrudur. Arkadaşlarımız ve kurumlarımız özgür olana kadar dışarı da mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız ve tüm halkımızı siyasi tutsaklara yönelik özgürlük çağrımıza ses olmaya davet ediyoruz” denildi.
Van bin 510 gündür yasak
Van Barosu, kentte bin 510 gündür devam eden ”eylem ve etkinlik yasağına” karşı yaptığı 14. başvurunun da ”hukuka ve mevzuata uygun” gerekçesiyle reddedilmesi üzerine bir kez daha istinaf başvurusu yaptı.
Van Valiliği’nin, Olağanüstü Hal’i (OHAL) gerekçe göstererek kentte ilk olarak 21 Kasım 2016’da ilan ettiği ”eylem ve etkinlik yasağı”, bin 510. gününde. 15 ya da 30 gün aralıklarla devam eden yasaklara genelde, ”vatandaşların can ve mal güvenlikleri, terör örgütlerinin planlarını bertaraf etmek, milli güvenliği sağlamak, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmek, temel hak ve özgürlükleri korumak, genel asayişin devamı ve koronavirüsü salgını” gerekçe gösteriliyor.
14 başvuruya ret
Kentteki muhalif parti ve sivil toplum örgütlerinin tüm etkinlikleri bu karar gerekçe gösterilerek engellenirken, yasağa karşı bugüne kadar yapılan başvurular ise reddedildi. Van Barosu, şimdiye kadar yasak kararının iptali için Van İdare Mahkemesi’ne 14 kez başvuru yaptı. Her başvuru, benzer gerekçelerle reddedildi. Valilik tarafından başvurular sonrası mahkemeye sunulan savunmalarda da benzer ifadelerin yer alması dikkati çekti.
Valilik, son başvuruya ilişkin Van 4. İdare Mahkemesi’nin gönderdiği yazıda yasağı, ”Vali veya Kaymakam milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı 1 ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması halinde yasaklayabilir” maddesiyle savundu. Valilik, 19 Ağustos 2019’da Van Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyum ve 9 Ekim 2019 ‘da Kuzey-Doğu Suriye’yi işgal saldırısına ilişkin Emniyet tarafından gönderilen ”gizli” ibareli yazıyı da gerekçe olarak gösterdi.
Valilik, savunmasında şu ifadelere yer verdi: ”…PKK/KCK, DEAŞ, FETÖ/PDY terör örgütlerine müzahir gruplar ve örgütlerin siyasi kolu gibi hareket eden legal oluşumların mevcut durumdan fayda sağlamak amacıyla etkinlikler düzenleyebileceği, yasal görünümlü bu etkinliklerin marjinal gruplarca kargaşa ortamı oluşturmak amacıyla hedef olarak seçebileceği… Ayrıca güvenlik kuvvetlerine karşı taşlı, Molotoflu, silahlı ve bombalı eylemler yapılmak istenildiği, bu eylemlerin konusu itibariyle kamu düzeni ve güvenliğine olumsu etki edebilecek (...)” Valilik, söz konusu gerekçelerle başvurunun reddini talep etti.
4 mahkeme, aynı cevap
Van 4. İdare Mahkemesi, valiliğin gönderdiği savunma sonrası 14. başvuruyu da reddetti. Mahkemenin ret gerekçesinin, Van 1. İdare, 2. İdare ve 3. İdare mahkemelerinin aldığı kararlara benzerlik göstermesi dikkati çekti. Yasağın ”hukuka ve mevzuata aykırılık” taşımadığı iddia edilen kararda, “yasağın vatandaşın can ve mal güvenliğinin sağlanmasına ilişkin meşru bir amaç taşıdığı, suç işlenmesini önlemeye yönelik tedbirlerin bir parçası olduğu, şiddet olaylarının mahiyeti ve yoğunluğu ile meydana gelen zararların niteliği konusunda söz konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırılık oluşturulmadığı” ileri sürüldü.
Yine istinaf
Van Barosu, diğer ret kararları sonrası olduğu gibi bu kez de Erzurum Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurdu. 14. istinaf başvurusunda, “Davanın İstinaf Mahkemesi’nde yeniden görülerek davanın kabulüne ve dava konusu işlemin iptali” istendi. Başvuruda, bu durumun mümkün olmadığı takdirde, ”Hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere yerel mahkemeye gönderilmesi” talebine yer verildi.
Stratejik ortaklık
Kürt halkı için ulusal birlik ne kadar stratejik bir olgu ise barış ve demokrasi odaklı adaletin ve eşitliğin egemen olduğu bir düzenin tesisinin de bir o kadar stratejik olduğu vurgulanan açıklamada, sorunların ve bu sorunlara bağlı mücadele biçimlerinin birbiriyle ilişkili olmasının kolektif mücadeleyi zorladığı vurgulandı. Açıklamada, şunlar kaydedildi: ”Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin baskıya ve sömürüye uğradığı tüm zeminler bizler için mücadele ruhumuzu ve kararlılığımızı tekrar tekrar birleştireceğimiz mücadele alanlarıdır. Bir taraftan ulusal birlik ruhu ile Kürt halkı üzerindeki sömürgeciliğe karşı omuz omuza verirken diğer taraftan halkımızın diğer halklarla otoriter rejimlere karşı demokratik düzenin inşası için verdiği amansız mücadeleyi de sürdürmeye kararlıyız. Bizler, halkımızın ulusal birliğini sağlaması, politik, kültürel ve iktisadi haklarının anayasal sözleşmelerle güvence altına alınması; tüm yurttaşların eşit ve özgürce yaşayacağı demokratik rejimlerin inşası için barışçıl ve demokratik mücadelemizi evrensel hukuk ilkeleri temelinde sürdürmeye kararlıyız. Bunu başaracak inancımız, kararlılığımız ve inşa edecek gücümüz var. Hiçbir baskı, hiçbir katliam, özgürlük arzumuzdan ve demokratik topluma olan inancımızdan daha büyük ve sarsıcı olamaz. Yaşadığımız faşizm ne kadar haklı olduğumuzun göstergesidir.”







