Yalan dolan devlet!

Nubar OZANYAN yazdı —

  • Halkı bir çadıra muhtaç bırakan rantçı, hırsız devlet yaptığı kötülüklere ve işlediği suçlara bir yenisini daha ekledi. Ölümden başka gidecek yerinin olmadığını gören halk, korkuyu enkaz altında bırakıp öfkesini topluca haykırmaya başladı. 

Yıllar geçse bile unutulması mümkün olmayan bir felaket yaşandı. Daha doğrusu deprem gibi doğal bir afet bizzat devlet eliyle halkı vuran toplu bir katliama dönüştürüldü. Depremin fiziki, siyasal sarsıntıları, etki ve sonuçları görünenden daha ağır yaşanıyor. Yokluk ve yoksulluk yetmezmiş gibi deprem felaketi de halkın acılarını katlayarak çoğalttı. Elinde avucunda ne varsa yaşamak için biriktirip bir kenara koyduğu her şeyini kaybeden halk, devlet denen yıkım ve yalan makinasının zulmünü daha yakından ve acı bir şekilde yaşadı.   

Halkı bir çadıra muhtaç bırakan rantçı, hırsız devlet yaptığı kötülüklere ve işlediği suçlara bir yenisini daha ekledi. Ölümden başka gidecek yerinin olmadığını yaşayan ve gören halk, canları gibi korkuyu da enkaz altında bırakıp öfkesini ve kinini topluca haykırmaya başladı. Futbol sahalarında yükselen “yalan dolan öfkesi” bunun somut yansımasıdır.   

Devletin acımasız sömürü ve zulüm kılıcını çok acı bir şekilde bedeninde, canında ve yakınında hissederek yaşayanlar kendilerini hiç bu kadar çaresiz ve yalnız hissetmedi. Yıllarca kendisine öğretilen ve “devlet baba” olarak anlatılan, olmayan devleti her tarafta aradı. “Devlet nerede?” diye haykırdı. Sesini kendisinden başkası duyan olmadı. Oysa zulüm devleti halkın yaşadığı ve karşılaştığı tüm yıkım ve zulüm anlarında başlarına yıkılan betonların üzerinde soğukta çadırsız kaldığı andaydı.       

Halkı enkaz altında bırakıp çaresizliğe ve yalnızlığa mahkum eden diktatör Erdoğan tehdit ve küfürler savurmaktan geri durmayarak nasıl bir tıynette olduğunu gösterdi. Zalimin her iğrenç, çirkin sözü, görmeyen göz-duymayan kulaklar için bir öğretici durumundaydı. Halk yoksulluk ve zulümle, aşağılayıcı onursuz sözlerle düşmanın kim olduğunu öğrenmeye çalışıyor. Nerede olması ve nasıl durmasına yardımcı oluyor. Kötülükler ve acılar halkın tohum halinde bilincinin oluşmasına hizmet ediyor. 

Suçlular işledikleri cinayetlerle sarf ettikleri zehirli sözlerle suçüstü yakalanıyor. Faşist iktidar her pratiğinde, her sarf ettiği sözde çözülüyor. Depremin üzerinden günler geçmesine karşın sorunları gizlemesine gerçeği örtbas etmesine karşın diktatörün öfkesi dinmiyor. Hemen her gün her yere, herkese saldırıyor. Sansür yasasını devreye sokuyor, üniversitelerin kapısına kilit vuruyor, futbol maçlarının seyircisiz oynanmasını öneriyor… Kısaca öfke ve tepkinin en hızlı ve toplu örgütlenecek alanların kapatılmasıyla yeni bir ayaklanmanın önünü almaya çalışıyor.

Sömürü ve zulüm ne kadar derinse zalimlerin saldırısı o kadar yıkıcı, gerçeklerin açığa çıkması karşısında gösterdikleri tahammülsüzlükleri o kadar büyük oluyor. 

Sömürü ve zulüm hiç bu kadar kabul edilmez düzeyde yaşanmamıştı. Halkın kabaran öfkesi büyüyor. Tepkiler artarak çoğalıyor. Ve giderek yayılıyor. “Yalan-dolan” haykırışları çoğalarak yükseliyor. Futbol sahalarından sokağa-meydanlara inecek günlerin, “Yeni Gezi”lerin ön koşulunu yaratıyor. 

Bu koşullarda bilinç ve örgütlenme her zamandan daha fazla ihtiyaç halindedir. Öfke, dayanışma gibi örgütlenmeyi bekliyor. Tepkiler tribünlerden sokağa, meydana taşınmayı bekliyor. Yardımlaşma ve dayanışma güçleri aynı zamanda her türden tepki ve öfkenin örgütlenme zeminini hazırlıyor.   

Komprador burjuvaların, hırsız bürokratların temsilcisi olan diktatör Erdoğan’ın deprem öncesi meydanlarda “halkın konut sorunun çözmek”ten dem vuran sözlerinden daha büyük yıkım ve yok etmekten bahsettiğini anlamak gerekir. Tıpkı 108 yıl önce Erdoğan’ın faşist öğretmeni olan Mehmet Talat’ın “Ermeni sorunu hallolmuştur” derken aslında ne demek istediği ve Ermeni halkına nasıl bir felaketi yaşattığı tarihsel gerçeklik olarak orta yerde dururken…

Faşizmin “sorunları çözmek”ten bahsettiği yerde katliam ve hırsızlıklardan, kırım ve kıyımlardan bahsettiğini anlamak ve uyanıklığı artırmak gerekir.

Aydınlık sokaklar karanlık sokaklara dönüştü. Günlerce geçmesine karşın enkaz altında insanların olduğu gerçeği orta yerde durmaktadır. Henüz yardımın ulaşmadığı ve kurtarıcı bir elin uzanmadığı sayısız insan var. Yardıma gidenlerin, hakikati açıklayanların engellendiği, baskı ve saldırıya uğradığı, işkenceye maruz kaldıkları günlerde direnmekten ve örgütlenmekten başka bir yol yok.

Felaketi yaşayan, saldırıya uğrayan, yetişkin insanların acısından daha ağırı yaşayan sahipsiz kimsesiz kalan çocuklardır. Yetim çocukların tarikatlara teslim edilmesi soykırım politikasıdır. Bu politikaya karşı durmak, durdurmak beton altında kalan insanları kurtarmak kadar önemli bir yerde durmaktadır. Çocukların tarikatlara teslim edilmesi soykırım politikasının önemli bir parçası olduğunu bilerek karşı konulmalıdır.

Bir yandan bölgede ve ülkede deprem felaketi yaşanırken diğer yandan aynı günlerde kimyasal silahlarla gerilla alanları onlarca kez bombalanıyor. Soykırımcı Türk devleti fırsatçı, saldırgan yüzünü her yerde ve her alanda göstermeye devam ediyor. Henüz enkaz altında canlı insanların olduğu, ulaşılamayan on binlerce canın var olduğu ve acil yardım bekledikleri bir dönemde bir yandan gerilla alanlarını diğer yanda Kuzey ve Doğu Suriye topraklarını bombalaması, Türk devletinin faşist karakterini ortaya koymaktadır. Bir avuç sömürücü komprador burjuvanın ve hırsız yandaşın dışında herkesi düşman olarak gören ve herkese acımasızca saldıran ancak ittihatçı Türk devleti olabilir.     

Deprem felaketi yaşandığı günlerde KCK’nın gerilla eylemlerini durdurmasını fırsat bilip saldırılarını artıran işgalci Türk ordusu, ahlaksız ve vicdansız yüzünü bir kez daha göstermiş durumdadır. Çürümüş ve yozlaşmış devletin hiçbir insani ve ahlaki kuralı tanımadan gerillaya karşı kimyasal silahlarla saldırması azılı bir suç örgütü olduğunu göstermektedir. Türk devleti bir suç örgütü ve cinayet şebekesidir. Faşist Türk devletinin aklı bir tek imha ve yok etmeye, halkı susturmaya, direnenleri sindirmeye çalışmaktadır. Bu azılı suç örgütünün arkasında rakamlara sığmayacak yağma ve çökmeyle elde edilen bir servet saklıdır.   

Faşizm kötülük üreten bir zulüm aklıdır. Bu çirkin ve ahlaksız akıl; kırım ve kıyım makinası gibi çalışır. Bu gerçeklik var oldukça haykırmaya devam etmekten, zalimin karşısında onurluca durup öfkeyi bilince ve bilinci eyleme ve örgütlemeye dönüştürmekten başka bir yol yok. Halkın yarasını sarmanın en etkili yolu budur. En büyük dayanışma ve yardımlaşma örgütlülüktür. Örgütlülük olmadan ve yaratılmadan acılar sonlanmaz, yaralar sarılmaz.   

Dürüst yaşamın üstünde başka bir başarı aramadan, başarıyı halkın acılarına uzanmakta, yaralarını sarmakta, birikmiş öfkesini ileri bilince ve eyleme çevirmekte aramak gerekir.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.