Yumruklanan hakem, çürüyen ve çöken bir sistem

Cihan DENİZ yazdı —

  • Spor da diğer tüm alanlar gibi boğazına kadar pisliğe batmıştır. Hatta spor ama özellikle de futbol, takımlarıyla, federasyonuyla, takım yöneticileriyle, hakemleriyle, futbolcularıyla tüm alanlarda yaşanan çürümenin yozlaşmanın birleşik bir örneği gibidir.

Türkiye’de nereyi tutsak elimizde kalıyor.

Her yer, her alan tam bir çürüme ve çöküş içinde.

Düzgünü geçtik, vasata yakın bile çalışan, işleyen bir kurum kalmadı.

Ve artık öyle bir noktaya gelindi ki, halının altında pisliklerin süpürülebileceği bir yer de kalmadı. Bir yerden koysalar bir başka bir yer patlıyor. Oraya el atsalar bir diğer yerden kir pas ortaya çıkıyor. Birkaç makyajla her şey normalmiş gibi göstermenin de imkanı kalmadı. Artık tüm rezillikler tüm toplumun gözü önünde olanca çıplaklığı ile sergileniyor. 

Bu kimin elinin kiminde cebinde olduğunun belli olmadığı, iktidar uğruna kimin kimlerle gizli kapılar arkasında ne gibi pazarlıklar yaptığını bilemediğimiz siyaset için de böyledir; birkaç yandaşın daha da zenginleşmesi uğruna, her tür yol kullanılarak ezilenlerin daha da yoksullaştırıldığı, ellerinde avuçlarında kalan son birkaç kuruşa da göz dikilen ekonomi için de böyledir. Sadece bu kadar da değil; toplumun büyük bir kesimi yoksullukla savaşırken kurdukları kirli ilişkiler ile elde ettikleri zenginliklerini sosyal medya üzerinden gözümüze sokan küçük bir azınlık ve o azınlığın yaşam tarzının, kısa yoldan para kazanma hayalinin ezilenlere, özellikle de yoksul gençlere bir model olarak dayatılması iktidar eliyle toplumsal yapının nasıl çürütüldüğünü gözler önüne sermektedir. Ama en önemlisi, sözde adaleti sağlaması beklenen yargı sisteminin içine yuvarlandığı hal için bizzat bu sistemin içinden gelip tarifesiyle yolsuzlukları ve usulsüzlükleri açıklayanlara kulak vermek yeterlidir.

Sporun da bu çürümeden nasibini almadığını düşünmek, hele de sporun ekonomik boyutu ve iktidar odakları ile kurulan ilişkiler göz önüne alındığında, gerçekçi olmayacaktır. Spor da diğer tüm alanlar gibi boğazına kadar pisliğe batmıştır. Hatta spor ama özellikle de futbol, takımlarıyla, federasyonuyla, takım yöneticileriyle, hakemleriyle, futbolcularıyla tüm alanlarda yaşanan çürümenin yozlaşmanın birleşik bir örneği gibidir. Eski teknik direktör, futbolcu, banka yöneticisi, tefeci sarmalında yaşananlar, bazı takımların karıştığı bahis iddiaları, hakemlerin ve federasyonun içinde bulunduğu durum bu tespiti doğrulamaktadır. 

Bu çürümenin ortasında geçtiğimiz gün oynanan bir maçta bir takımın başkanı sahanın ortasında bir hakemi yumrukladı. Bu hareketi hangi takımın başkanının yaptığının, neden yaptığının bir önemi yok. Çünkü bu, tekil bir olay veya bir kişinin öfke ile yaptığı bir hareket olarak görülemez. Düzgün işleyen bir sistemde bir anda ortaya çıkan bir arıza olarak değerlendirilemez. Bu hareket, işlemeyen, çökmüş bir sistemin ta kendisidir. Güçlünün haklı olduğu, keyfiliğin, ama yoksulların veya ezilenlerin değil, zengin ve erk sahibi olanların keyfiliğinin tek geçer akçe ölçü haline geldiği, şiddetin tek çözüm yolu olarak görüldüğü bir sistemin ürünüdür. O yüzden kimin yaptığının bir önemi yoktur. Dün A takımı tüm toplumun gözü önünde sahada linç edilir, bugün B takımının başkanı böyle bir hareket yapar, yarın bir başkası bir oyuncuyu sahanın içinde vurur.

Dolayısıyla, ülkenin geri kalanında ne oluyorsa, o gün sahada da o yaşandı. Ve ülkede bunlar neden yaşanıyorsa tam olarak o yüzden bir hakem sahanın ortasında bir takımın başkanın saldırısına uğradı.  

Aslında tekil olaylara değil resmin geneline bakarsak, göreceğimiz şey Kürt Sorunu’ndaki çözümsüzlük ısrarının ülkeyi, tüm kurumları ve toplumun genelini nasıl çürüttüğüdür. Şiddet siyaseti, sonuca giden yolda her şeyin meşru görüldüğü bir anlayışı en tepeden başlayarak tüm topluma yaymaktadır. Buna paralel olarak, Kürt Sorunu’nda şiddeti yegane çözüm olarak gören siyasetsizliğin bir diğer boyutu olan cezasızlık da bir kanser gibi adeta toplumun tamamını sarmış durumdadır. Erki elinde tutanlardan başlayarak toplumun geneline ne yaparsa yapsın bunun meşru olduğu ve bunları yaptığı için sorumlu tutulmayacağı anlayışı hakim hale getirilmiştir.  

Kürt Sorunu’ndaki çözümsüzlüğün Türkiye’de sistemi nasıl çürüttüğünü ve iflasa sürüklediğini doksanlarda çok acı bir şekilde yaşayarak görmüştük. Bugün de aynı oyunun yeni bir perdesini izliyoruz. Bir kez daha bu coğrafyada siyasetin değişmez kuralı olan “çözmeyen çözülür” kuralının ne kadar doğru olduğuna şahit oluyoruz.

Sonuç olarak, geçen gün sahada olanlar da aslında bu şiddet siyasetinin doğrudan bir sonucudur. Bu şiddet siyasetinin yarattığı iklimin bir ürünüdür. Dediğimiz gibi spor çürümüş sistemin adeta bir mikro evreni gibidir. Burada da Kürt sorununda şiddet siyasetinin neden olduğu her yaptığını meşru görme ve yaptıkları yüzünden hesap vermeyeceğine inanma anlayışının tipik bir örneğini, çözümsüzlük siyasetinin yol açtığı çürümeyi görüyoruz.

Aslında sadece Amedspor örneğinden bakarak bile bu ilişkiyi rahatça kurabilir ve bugüne nasıl gelindiğini anlayabiliriz. Dün Amedspor, sadece takımın adı Amed olduğu için gittiği neredeyse her yerde saldırıya uğrarken sesini çıkarmayanlar, kameraların önünde Amedspor futbolcularını, yöneticilerini linç edenleri adeta ödüllendirenler bugün yaşananlara asla şaşırmamalıdır. Bu onların eserdir ve eserleriyle gurur duyabilirler.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.