6- 7 Eylül Pogrom’u hafızalarda…

Forum Haberleri —

.

.

  • 6 - 7 Eylül 1955 tarihlerinde yaşanan olaylarda, hemen hemen tamamına yakını Rum, Ermeni ve Yahudi yurttaşlardır. 11 kişinin yaşamını yitirdiği ve 200 kadının tecavüze uğradığı ve özellikle din insanlarına yapılanlar resmi kayıtlara geçti. 

"Geçmiş hiçbir zaman ölmüyor. Hatta geçmiş, geçmiş bile değil."

William Saroyan

 


MURAT MIHÇI

6-7 Eylül olayları -İstanbul Pogromu da denebilir. Bundan 67 yıl önce yaşananlar, ortalama bilince ulaşmış yurttaşlar tarafından 'bir grup çapulcunun başıbozuk eylemi' olarak algılandı. 6-7 Eylül olaylarında yaşanan trajediye gerçekte ne ad konacağı ise vicdan sahibi ve tarih bilincine sahip kamuoyu tarafından belirlendi: İnsanlık suçu…

Pogrom kavramını hep duyarız ama çoğumuzun tam karşılığını bilmediğimizi varsayarak ne anlama geldiğinden başlayalım. “Pogrom; dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir gruba karşı yapılan şiddet hareketleridir. Bu şiddet hareketleri genellikle evleri, iş yerlerini veya ibadet yerlerini tahrip etmek, insanları dövmek, yaralamak, tecavüz etmek veya öldürmekten oluşur.”

İstanbul'da Türkleştirme operasyonu
6 - 7 Eylül 1955 tarihlerinde yaşanan olaylarda, hemen hemen tamamına yakını Rum, Ermeni ve Yahudi yurttaşlardır. 1004 tane ev, 4228 dükkan, 122 lokanta, 27 eczane, 2 sinema, 11 dispanser, 21 fabrika, 9 matbaa, 18 fırın, 73 kilise, 5 manastır, 8 ayazma, 52 okul ve 5 okul derneği tahrip edilmiştir. Kayıpların o dönem araştırılması sonucu maddi zararın 1 milyar dolara ulaştığı belirlenmiştir. Bu rakamlar, o tarih için düşünülecek olur ise olayın vahametinin büyüklüğü ve dehşet verici boyutu ortaya çıkar.
Dönemin İstanbul nüfusu 1 milyon 200 bin civarında; yaklaşık 210 bin civarında azınlık diye tabir edilen bir toplum yaşamaktadır. Yani azınlık toplumunun yüzdesi, genel nüfusa oranla o zamanlar oldukça yüksek. Bu oranın düşürülmesi amacıyla planlar yapan dönemin derin devleti, Anadolu’dan bilinçli olarak getirilmiş ve azınlıkların yabancısı olan halk ile takviye yaparak yağmalamayı başlatmıştır. Amaç belliydi İstanbul’da yeni bir TÜRKLEŞTİRME Operasyonu.

Kolluk seyretti
Olay başlangıcı kanımca herkes tarafından bilinir. Atatürk'ün Selanik'teki evinin Rumlar tarafından bombalandığı dedikodusunun radyo ve bir gazete tarafından hızla yayılmasıyla başlar insanlık dışı saldırı olayları. Daha bu haber gazete(ler)de çıkmadan, bazı kentlerden, sendikalardan organize edilerek İstanbul’a getirilen halk önceden galeyana getirilmişti. Hızla genişleyen yağmalama işinin içinde daha sonra siyaset yapan bazı ünlü simaların da olduğu bazı kaynaklarda yazılıdır. Aynı tornadan çıkan ellerindeki sopalarla, önceden azınlık evleri belirlenip, işaretlenerek yağmalandı. Kolluk kuvvetleri olayları engellemediği gibi, sadece seyretti...
Belki acının insani büyüklüğü hiçbir zaman bilinemeyecek. Fakat ulaşılan, 11 kişinin yaşamını yitirdiği ve 200 kadının tecavüze uğradığı ve özellikle din insanlarına yapılanlar resmi kayıtlara geçti. 

Zorunlu göç
6-7 Eylül 1955'te yaşanan birkaç olayı da yakınlarımla ilgili olarak ben anlatayım. Kuzguncuk civarında pastanesi olan bir tanıdığımız yeni dondurma yapma aletleri getirtiyor İtalya’dan. Dönem için büyük bir ticari atılımdır bu. Borcunu ödeyemediği bu aletler henüz 1 haftalıkken yağmalanıyor ve iş yeri yıkılıyor. Bu yakınımız o gün başlayan felaketi bütün ağırlığıyla yaşıyor. En sonunda dayanamayıp Arjantin’e göç etmek, dilini bilmediği bir ülkeye gitmek zorunda kalıyor. Hala içine sindiremediği bu zorunlu göçün acısını, yıllar sonra İstanbul’a döndüğünde dudakları titreyerek, gözleri dolarak anlatmıştır bana.

Evine atılan taşı yıllarca saklamış
Bir Yahudi dostumuzun apartmanı ise, “Bir Ermeni'nin evidir” denilerek yağmalanır. Oysa o apartmanın sahibi olan Ermeni aile, olaylardan 1 hafta evvel satmıştır binayı. Arkadaşımın ninesi geçen sene rahmetli oldu. O günü hiç unutmamış, olaylar sırasında evine atılan taşlardan birini ölene kadar hep saklamıştı...
Yine Kadıköy'de bir şarküteri sahibi yakınım var. Türkiye'nin en eski Bulgar kimlikli şarküterisiydi. Kendilerinin yaşadıklarını şöyle anlattı: “Evimizde yaşadığımız ilk yağmayı atlatıp, canımızı kurtardıktan sonra iş yerine geldik. O bizim içeri sokmakta çok zorlandığımız ağır dolapların hepsi sokakta ve yerlerdeydi. Yıllarca çalışıp aldığımız tüm sermayemiz ve aletlerimiz parçalanmıştı. Ama burası bizim memleketimiz ve evimizdi. Olayları unutup, toparlanmaya çalışıp, her şeye yeni baştan başladık. Bir süre, dışarıda süt satarak ailemizin ekmek paramızı kazanmaya çalıştık."

Yüzleşme!
Son yıllarda 6-7 Eylül ile yüzleşme çabaları oldu. Bu yetersiz adımlar bile büyük tepkiyle karşılandı. Oysa yaşanan bu trajediyle yüzleşmeyince, toplumun vicdanındaki yük gittikçe ağırlaşarak kalmaya devam edecek. 6-7 Eylül önemli bir kırılma noktasıdır. 1955 yılında yaşanan olaylar, 1942 yılındaki Varlık Vergisi sonrası zaten pek de rahat olmayan Müslüman olmayan halkın Türkiye'den uzaklaşmasına vesile olmuştur.
6-7 Eylül Pogromu/Olayları da Emekli Orgeneral SABRİ YİRMİBEŞOĞLU’nun dediği gibi Özel Harb’in organize ettiği “müthiş bir çalışma” olarak halen arşivlerde ve hafızada Yerini koruyor. 6-7 Eylül’de yaşanan acıları dönemin Rum Patrikhane fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos yaklaşık 1500- 2000 karede fotoğrafladı. Bu fotoğraflar ortaya çıktıktan sonra Kalumenos tutuklanıp işkence gördü. Yıllar sonra cılız 6-7 EYLÜL Pogrom’u anmaları için yapılan sergilere dair saldırılar yaşandı. Bu büyük acı devletin bir özrü olmadığı gibi gerçekler kapatılmaya çalışılıyor.

Zihniyetin tehdidi devam ediyor
Bu trajedi, sayıca az bırakılan toplum tarafından unutulmadı. Bu düşüncemizin bir vehimden kaynaklanmadığının en taze örneği ise, Ergenekon soruşturmaları kapsamında ortaya çıkan Kafes operasyonu belgelerinde görüldü. Gerektiğinde zaten kodlarla kayıtlı olan toplum hedef olabiliyor. Peki bugüne bakalım biraz. Özellikle Alevi toplumu ve yine azınlıkların az olmadığı yerlerde, 6-7 Eylül’de yaşananları hatırlatan işaretlemeleri görüyoruz. Günümüzde ise 6-7 Eylül Trajedisi ile yüzleşilmemesi belleklerde tehditlerin sürdüğünün kanıtı. Ne acıdır ki bu işaretlemeleri yapan zihniyetin 67 yıl sonra dahi tehdidi devam ediyor. Bu tehdidin muhatabı bazen ALEVİ, bazen de LGBTİQ ya da KÜRT olabiliyor.
Umuyorum ki 1955 yılının 6 -7 Eylül günlerinde yaşanan bu trajedi bir daha tekrarlanmaz. Fakat görünen o ki günümüzde çokça kullanılan helalleşme kavramı öncelikle tarihle yüzleşmeden yaşanmayacağı bilincine ulaşamadık. Tarihle yüzleşme az bırakılan halklardan daha fazla popülasyonu daha çok olan halklar için önemli.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.