Açlık grevi 86. gününde

.

.

  • Tecride karşı devam eden açlık grevi 86. gününde. Cezaevlerinden cenazelerin çıkmasını kaldıramayacaklarını söyleyen tutsak anneleri, "Ne gerekiyorsa yapmalıyız. Açlık grevi eylemi tutsakların sırtına bırakılmamalı. Özgürlük ve direniş bizim elimizde. Sessiz kalıp direnmezsek çocuklarımız elimizden kayıp gider" dedi.

Ne gerekiyorsa yapmalıyız

Türk cezaevlerindeki PKK ve PAJK’lı tutsakların, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması talebiyle 27 Kasım’da başlattığı süresiz-dönüşümlü açlık grevi 86. gününde devam ediyor. Aynı amaçla Mexmûr Şehit Aileleri Derneği’nde 65, Yunanistan’ın Lavrio Kampı’nda ise 48 gündür açlık grevi yapılıyor.
Cezaevinde açlık grevine giren siyasetçilerden biri de Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) önceki dönem Eşbaşkanı Sebahat Tuncel’di. Dört yılı aşkın süredir rehin tutulduğu Kocaeli Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde açlık grevine girmeye karar veren Sebahat, grevin 3. grubunda yer almıştı. Jinnews’ten Habibe Eren’in sorularını yanıtlayan Tuncel, mücadele ve direnişin olduğu her yerde moral ve coşkunun varlığına işaret ederek, "Salgın nedeniyle ortak etkinliklerin olmaması, birbirimizi görememek ciddi bir sorun. Son bir yıldır tüm haklar askıya alınmış durumda, dışarıda 'Hayat eve sığar' diyen iktidar, içeride bizi hücrelerde tecrit içinde tutmaktadır" dedi.

Dayanışmayı büyütmek lazım

Açlık grevlerine girenlere hemen disiplin soruşturmaları açılıp cezalar verildiğini kaydeden Tuncel, şunları ifade etti: "Ayrıca grev sürecinde, idare tarafından hiçbir sağlık kontrolü de yapılmamaktadır. Ancak tüm bu olumsuz koşullara rağmen zindanlarda açığa çıkan bu direniş çizgisi etrafından kenetlenmek, tecrit politikalarını kırmak için dayanışmayı büyütmek, dönemin önümüzde koyduğu en önemli görevlerdendir." 
Tuncel, önümüzdeki sürece ilişkin de şu mesajı verdi: "Önümüzde 8 Mart ve Newroz var. Geçen yıl pandemi nedeniyle kutlamalar yapılamadı. İktidar sokaktaki her türlü çalışmasını yürütürken, muhalefete sokaklar, alanlar yasaklandı. Bu yıl da pandemi koşullarında karşılıyoruz 8 Mart ve Newroz’u… Bu süreçte hak ve özgürlüklerin, demokrasinin ne kadar önemli olduğunu sanırım daha derinden hissettik. O nedenle baharla birlikte umutlarımızı da yeşerteceğiz. Hem tecrit politikalarına hem savaş politikalarına hem de halklar, kadınlar, doğa üzerindeki tüm baskı ve zor politikalarına karşı özgürlüğü haykırıp direnişi ve mücadeleyi yükselteceğiz."

 

Tutsak anneleri: Tutsaklar biliyor

Tutsaklar için endişeli olan aileler de Jinnews’ten Safiye Alağaş ve Sema çağlak’a yaptıkları açıklamada, açlık grevi taleplerinin de bir an önce karşılanmasını istiyor.
Oğlu Mehmet Soylu Afyon T Tipi Kapalı Cezaevi'nde, kızı Amine Kaya ise Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Meryem Soylu, açlık grevlerine dikkat çekti. Oğlu Mehmet ile 2011’de birlikte gözaltına alınıp tutuklandığını kaydeden Soylu, bir buçuk yıl sonra yine Mehmet ile birlikte serbest kaldığını, Mehmet’in 2015’te yeniden tutuklandığını dile getirdi. Soylu, kızı Amine’nin ise iki ay önce İstanbul’da siyasi soykırım operasyonları kapsamında tutuklandığını söyledi.  
Öcalan üzerindeki tecride dikkat çeken Soylu, "Önderimiz özgür olmadığı sürece biz de özgür değiliz. Onsuz barış ve özgürlük mümkün değil. Tutsaklar bunu çok iyi biliyor. Bu nedenle direnişi başlattılar. Bize ezilmişliği, köleliği ve yok etmeyi layık görüyorlar. Biz varız, deyince de vahşice saldırmaya başladılar" dedi.
 İktidarın açlık grevi eylemlerine yönelik sessizliğine işaret eden Soylu, şunları söyledi: "Biz anneler ve tutsak aileleri olarak sesleniyoruz: Cezaevlerinden cenazeler çıkmasın. Tutsakların sesi duyulmalıdır. Cezaevlerinden cenazelerin çıkmasını kaldıramayız. Ne gerekiyorsa yapmalıyız. Açlık grevi eylemi tutsakların sırtına bırakılmamalı. Özgürlük ve direniş bizim elimizde. Sessiz kalıp direnmezsek çocuklarımız elimizden kayıp gider."


 
15 yaşında tutuklandı'
 
Sebrize Yılmaz'ın oğlu Ramazan Yılmaz da 2014’te henüz 15 yaşındayken tutuklandı. Dört yıl çocuk cezaevinde tutulan Ramazan, daha sonra Diyarbakır T Tipi Kapalı Cezaevi'ne sevk edildi. Oğlunun hasta olduğunu dile getiren Yılmaz, "Aldığı disiplin cezaları yüzünden görüşe gidemiyoruz ve telefon görüşmesi de yapamıyoruz. Bütün tutsaklar tecrit altında. Cezaevleri işkence yuvasına dönüşmüş. Açlık grevi eylemine oğlum da katılmıştı. Açlık grevinden sonra hastalıkları ortaya çıktı. Bütün tutsak anneleri sadece çocuklarımızın taleplerinin yerine getirilmesini istiyoruz. Bu talep bütün Kürtler için. Herkese sesleniyorum; tutsaklara sahip çıksınlar. Çocuklarımıza sahip çıkalım" dedi. AMED

Tecrit, düşman hukukudur

     
Adaletsizliğin temel kaynağının İmralı tecridi olduğunu belirten HDP Milletvekili Murat Sarısaç, “Tecrit AKP-MHP’nin düşman hukukudur. Tecride karşı birlikte hareket etmek gerekiyor” dedi. 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van Milletvekili Murat Sarısaç, İmralı tecridi ve açlık grevi eylemlerine ilişkin MA’dan Müjdat Can’a değerlendirmelerde bulundu. Açlık grevi eylemini "hukukun uygulanmadığı yerde, insanın bedenini ölüme yatırarak yol bulma çabası" olarak tanımlayan Sarısaç, "AKP-MHP faşist iktidarı saldırı dalgasıyla Kürtlerin nefes aldığı her yeri tamamen kontrol altına almaya ve bastırmaya çalışıyor. Hem fiziki hem kültürel hem de sosyal anlamda insanların hayal edemeyeceği seviyelere varan baskılar uygulanıyor” dedi. 
Kürtlerin, devletin Öcalan’a bakış açısının, aslında kendilerine dönük olduğunu bildiğinin altını çizen Sarısaç, iktidarın hiçe sayan, görmezden gelen politikaları devam ederse bu eylemin başka bir evreye ve ölüm oruçlarına dönmesi ihtimaline dikkat çekti. Tecride karşı çıkmanın evrensel hukuka sahip çıkmak olduğunu söyleyen Sarısaç, şunları söyledi: "Tecrit AKP-MHP’nin kendi programına göre yasaları hiçe sayıp uygulamış olduğu bir düşman hukukudur. Mademki tecrit sadece savaşı dayatıyor ve sadece savaş sevicilerini besliyor, bütün insanların barıştan ve adaletten yana olma gereğinden kaynaklı bu tecride karşı çıkması gerekiyor. Bu savaşçı akıldan kurtulmak için tecride karşı birlikte hareket etmek gerekiyor.”

Yasal hak için ölsünler mi?

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, parti Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. 
Yetkililer üç maymunu oynarken, binlerce tutsağın Türkiye kendi hukukunu uygulasın diye bedenini açlığa yatırdığna işaret eden Günay, şunları söyledi: "Hukuki taleplerle açlık grevlerine girilmiş olması Türkiye’nin ayıbıdır. Tutsaklar, tecrit sonlandırılsın, diyor. Kürt sorununda diyalog kanallarını açacak ve barışa zemin hazırlayacak ve ayrıca sistematik bir işkence olan tecridin kaldırılmasını istemek vatandaş olmaktan gelen bir hak değil mi? Hasta tutsakların tedavi edilmesi, gerekiyorsa tahliye edilmesi, hak ihlallerinin son bulması talebi mevzuatta tanımlanmış haklar değil mi? Peki yetkililer neden sessiz? Türkiye’nin kendi kanunlarını uygulaması için cezaevlerinde vatandaşların ölmesi mi gerek? Cezaevlerinden önceki dönemlerde olduğu gibi kötü haberler gelmeden mahpusların hukuki ve meşru talepleri derhal yerine getirilsin."


14 yaşından beri hapis,
annesi 7 yıldır göremiyor

Henüz 14 yaşındayken 24 yıl hapis cezası verilen hasta tutsak Naif İşçi’nin annesi, 7 yıldır oğlunun görüşüne gidediğini belirterek, tedavi edilmesini istedi.
Bin 600’ün üstündeki hasta tutsaklardan biri de Naif İşçi. Şırnak’ın Cizre ilçesinde Eylül 2010’da evine yapılan baskınla gözaltına alınan İşçi, çıkarıldığı mahkemece “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek”, “örgüt propagandası yapmak”, “Toplantı ve Gösteri Kanununa Muhalefet” ve “Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması ve taşınması” iddiasıyla 24 yıl hapis cezası verilerek tutuklandı. 
İşçi, henüz 14 yaşında ve 8. sınıf öğrencisi olmasına rağmen nüfus cüzdanına dört yaş büyük yazdırılması nedeniyle çocuk cezaevi yerine yetişkinlerin tutulduğu Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Tutuklanmasının ardından İşçi’nin kemik yaşının belirlenmesi için ailesinin tüm çabaları da sonuçsuz kaldı. 
Tutuklanmadan kısa bir süre önce trafik kazası geçiren İşçi’nin, sol bacağına platin yerleştirildi. 6 ay sonra çıkartılması gereken platin, İşçi’nin tedavisinin engellenmesi nedeniyle 11 yıldır çıkarılmadı. Sol bacağı kısalan İşçi, geçen 11 yıl boyunca tedavi edilmemesi nedeniyle yürümekte zorlanıyor.
Tutuklanmadan önce fotoğraf çekme fırsatı bulamayan İşçi’nin, ilk fotoğrafı ise cezaevi fotoğrafı oldu. İşçi’nin çocukluk fotoğrafları yerine, sıvası dökülmüş cezaevi duvarının dibinde, kendinden yaşça büyük tutuklularla çektiği birçok cezaevi fotoğrafı oldu.  
 
7 yıldır hasret
 
6 yıl boyunca Siirt E Tipi Cezaevi’nde tutulan İşçi, daha sonra Balıkesir Bandırma T Tipi 1 No’lu Kapalı Cezaevi’ne sürgün edildi. 7 yıldır oğlunun görüşüne gidemeyen annesi Nebahat İşçi, MA’da Zeynep Durgut’a en son 7 yıl önce Siirt Cezaevi’ndeyken kapalı görüş gerçekleştirdiğini belirtti. İşçi, “Oğlum benim için hazırlanmış ve tıraş olmuştu. Sadece kapalı görüş oldu. Siyah bir camın ardından görebildim yüzünü. Oğluma sarılamadım, öpemedim… Büyümüş mü, boy atmış mı? Oğlum alındığında 14 yaşındaydı, şimdi ise 25 yaşında ve nasıl olduğunu bilmiyorum. Bu mu adalet?” diye sordu.
Anne İşçi, şunları dile getirebildi: “Oğlumun bulunduğu koğuşta 16 kişi var. Şuanda sadece benim oğlum değil, yüzlerce hasta tutuklu var. Çocuklarımız bu uygulamalara ve tecride karşı açlık grevinde. Onların talepleri bizlerin talepleridir. Benim oğlum cezaevinde açlık grevindeyken rahat edemem. Onların taleplerine ses olalım.”

 

Tutsaklar için de birlik

TUAY-DER Siirt Şubesi Eşbaşkanı Tahir Cengiz, “Tutukluların sesi olmak için birlik olmalıyız” dedi.
Tutuklu Aileleri ile Yardımlaşma Derneği (TUAY-DER) Siirt Şubesi Eşbaşkanı Tahir Cengiz, açlık grevlerinin başlamasıyla ailelerin kendilerine yoğun bir şekilde ihlal başvurusunda bulunduğunu belirterek, “Bu dönemde yaşanan ihlaller, 1980’leri, 1990’ları aşmış durumda” dedi. 
Açlık grevinde olan tutsaklara ses verilmesi çağrısında bulunan Cengiz, “Dört duvar arasında bulunan tutukluların sesi olmak için birlik olmalıyız. Tutuklulara ses olalım. Çünkü cezaevlerinin gözleri bizim üzerimizde. Dışarıda olanların atacakları adımlarda” dedi.

Toplumsal travmalar yaşanmadan

Salgın riskine rağmen devam eden açlık grevlerine karşı duyarlılık çağrısında bulunan SES Şişli Şubesi Eşbaşkanı Abuzer Aslan, “Toplumsal travmalarının yaşanmadan taleplerin karşılanması gerekiyor” dedi.
MA’dan Naci Kaya’ya konuşan Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Şişli Şubesi Eşbaşkanı Abuzer Aslan, eylemin sahiplenilmesi çağrısında bulundu. Tutsakların sonlandırılmasını talep ettiği tecridin, tüm topluma yayıldığına dikkat çeken Aslan, “Bugün Boğaziçi Üniversitesi’nin tecrit altında olmadığını söyleyebilir miyiz? Sağlık çalışanlarının alanlarda bir basın açıklamasına engel olanlar, kim bilir cezaevinde nasıl hak ihlallerine neden oluyorlar. Artık yaşam alanlarımızın tecrit altında” diye konuştu. 
Aslan, “Toplumun bütün taleplerinin göz önünde barındırıldığı bir eylemdir. Sivil toplum kuruluşları olarak bizler ses çıkaramadığımız, sorumluluğumuzu yerine getiremediğimiz için cezaevindeki tutsaklar bir kez daha açlık grevine girdi. Eylem bu çerçevede sahiplenmeli” ifadelerini kullandı. 
Açlık grevinin bir kazanımla sonuçlanmasının, bütün toplumun kazanımı anlamına geleceğini vurgulayan Asan, şunları ekledi: "Toplum kendi talepleri için başlatılan bu eylemi görmezden gelemez. Duyarlı olmamız gerekiyor. Kalıcı hasarlar yaşanmadan bir an önce bir şeyler yapmalıdır. Toplumsal travmalarının yaşanmadan taleplerin karşılanması gerekiyor. Bütün kurumlara ve devlet yetkililerine duyarlılık çağrısında bulunuyorum” diye seslendi. 
 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.