Ataerkil düzenin ortasında bir kadın:Leyla
Kadın Haberleri —

“Leyla’nın Kardeşleri” filminden bir kare
- Yönetmenliğini Said Rüstayi’nin yaptığı “Leyla’nın Kardeşleri” filmi, bir ailenin hikâyesinin çok ötesine geçerek otorite, itaat, isyan ve değişim arasındaki mücadeleyi çarpıcı bir dille anlatıyor.
HAVİN FUNDA SAÇ
İranlı yönetmen Said Rüstayi’nin yönettiği “Leyla’nın Kardeşleri”(2022), yoksul bir ailenin yaşamı üzerinden İran’ın sosyo-kültürel yapısına eleştirel bir bakış sunuyor. Film, İran’ın ekonomik ve ataerkil düzeni içinde kardeşleri için mücadele eden Leyla’nın hikâyesini anlatıyor.
Kırk yaşındaki Leyla, hayatını anne babasına ve bir türlü hayata tutunamayan dört erkek kardeşine adamış. Aile ciddi geçim sıkıntısı çekmekte. Leyla, ailesini bu sefaletten kurtarmaya çalışır; ancak onun planları, babasının aşiret reisi olma hayaliyle çatışır ve bu durum aile içinde büyük bir gerilim yaratır.
Kardeşlerin hiçbirinin düzenli bir işi yok. Leyla, kardeşlerinin geleceğini düşünerek sürekli mantıklı bir çözüm arar ve çareyi çalıştığı AVM’deki boş bir dükkânı satın almakta bulur. Ancak yeterli sermayeleri yok; tek umutları, babasının aşiret reisi olma hayaliyle yıllardır sakladığı 40 altındır.
Fakat baba, bu altınları ailesiyle paylaşmak yerine, kuzeni Gulam’ın torununun düğününde bir itibar gösterisi olarak sunmayı planlar. Gulam’ın oğlu Bayram ise düğün masraflarını üstlenmesi için baba İsmail’i buna ikna eder. Yaşlı adam, görmediği saygıyı, aşiret reisi olursa görebileceğine inanır.
İran’da yasaklandı
Filmin başrollerinde Taraneh Alidoosti (Leyla), Saeed Pursamimi (Baba), Navid Muhammedzadeh (Ali Rıza) ve Payman Moradi (Manouchehr) gibi ünlü oyuncular yer almakta. Film, İran’da uluslararası festivallere izinsiz gönderildiği ve yönetmenin filmi "düzeltmeyi" reddettiği gerekçesiyle yasaklanmış.
Filmde Leyla karakteri, aile içindeki gelenekleri sorgulayan bir figür. Ali Rıza ise geleneksel ama daha sağduyulu, hayatı sorgulayan ancak kendi hakları için mücadele etmekten çoğu zaman kaçınan bir karakter olarak karşımıza çıkar. Baba karakteri ise geleneksel otoriteyi temsil eder.
Leyla’nın bu makus kaderi değiştirmek için verdiği mücadele, özellikle kadın mücadelesi açısından son derece önemli ve filmde güçlü bir toplumsal mesaj taşır.
Yalnızca aile içi çatışma değil
Film, yalnızca bir ailenin iç çatışmalarını değil, İran’ın toplumsal yapısını ve otoriteyle birey arasındaki gerilimleri derin bir biçimde yansıtır. Baba figürü devletin ve mutlak otoritenin temsili; Leyla ise değişimi, sorgulamayı ve ataerkil düzene başkaldırıyı simgeler. Erkek kardeşler sürekli sorun üreten, mevcut düzenin zaaflarını tekrar eden karakterler olarak karşımıza çıkarken, Leyla her defasında daha mantıklı çözümler geliştirmeye çalışır. Varoluşunu korumak ve dönüştürmek için film boyunca erkek egemen sistemle mücadele eder.
Bu aile içi çatışma, aslında Ortadoğu toplumlarına öğretildiği şekliyle "otoritenin kutsallığı" fikrini sorgular. Otorite -kimi zaman baba, kimi zaman devlet- kendi iktidarını sürdürmek için evlatlarını bile feda etmeye hazır. "Aile reisi" olma hâli, aile ve bireylerin ihtiyaçlarını ve özgürlüklerini gölgede bırakır. Bu düzende hayatlar sürekli itaat ekseninde harcanır; düzeni korumak, çoğu zaman insanı tüketir.
Boyun eğmek ile isyan arasında
Böyle bir ortamda evlat, aileyi ayakta tutmaya çalıştıkça otoriteye çarpar; öfkelenir ama karşı gelirse büyük bir saygısızlık yapmış olacağını düşünür. Boyun eğmek ile isyan etmek arasındaki bu sıkışmışlık, filmde hem kişisel hem toplumsal bir çıkmaz olarak işlenir. Evlat isyan ettiğinde ise otoritenin öfkesiyle ve kaçınılmaz gazabıyla yüzleşmek zorunda kalacaktır.
Film, izleyiciyi bu çatışmanın içine çekmeyi başarır. Seyirci, Leyla ve kardeşleriyle birlikte bir çıkış yolu arayan bir "evlat" konumuna yerleşir. Özellikle kuyumcu sahnesi, karakterlerin yaşadığı çaresizliği en derin hâliyle hissettirir; ekonomik ve duygusal sıkışmışlığın somut bir temsiline dönüşür.
Günümüz İran’ın yansıması
Sonuç olarak film, bir ailenin hikâyesinin çok ötesine geçerek otorite, itaat, isyan ve değişim arasındaki kadim mücadeleyi çarpıcı bir dille anlatır. Leyla’nın mücadelesi, yalnızca bireysel değil; toplumsal bir uyanışın da sembolü hâline gelir.
Film, 2 saat 45 dakikalık uzun süresine rağmen gerçekçi hikayesi ve doğal oyunculukları sayesinde izleyiciyi içine çekmeyi başarıyor. Ortadoğu’nun gerçekliğine aşina olan herkesin hikâyede kendinden bir parça bulması mümkün. Karakterler o kadar hayatın içinden ki izlerken zaman zaman bir film değil de gerçek bir yaşam kesiti izlediğinizi düşünüyorsunuz.
Oyuncuların performansları gerçekten göz dolduruyor. Filmin mekânları ise atmosferin ruhuna uygun şekilde oldukça kaotik ve boğucu. Hatta film mekânlarının, günümüz İran’ının bir yansıması olduğunu söylemek bile mümkün.
Filmin finalinde Leyla, babasının ölümünü dahi göze alan kararlı duruşuyla değişim arzusunu sürdürür. Çoğu izleyici, bu sonu karanlık ve umutsuz olarak yorumlasa da, babasının ölüm anında Leyla’nın yüzünde beliren o hafif gülümseme geleceğe dair bir umut taşır.














