‘Beyaz Türk kadını' cumhuriyeti

Kadın Haberleri —

Dilek Başalan

Dilek Başalan

  • Türkiye’nin asla bir ‘kadın cumhuriyeti’ olmadığını, görünür kılınanlardan da ‘Beyaz Türk’ kadın imgesi yaratıldığını kaydeden Dilek Başalan, kadınların Demokratik Cumhuriyet için mücadele etmesi ve 3. yol siyasetinin inşa sürecinde öncü rol alması gerektiğini söyledi.

MIHEME PORGEBOL

Tüm varlığını katliam ve inkarlar üzerine kuran Türkiye Cumhuriyeti devleti 100. yaşını yine savaşlar, açlık ve iç çelişkiler içerisinde kutluyor. Dünya genelinde refah, insan hakları, özgürlükler ve gelişmişlik anlamında son sıralarda yer alan Türkiye, bunlar hiç yokmuş gibi kendini ve halkını kandırmaya devam ediyor. Her anlamdaki yaşam koşullarının insan onuruna sığmayacak raddeye vardığı Türkiye’de hamasetin de bini bir para. Masal ve efsanelere taş çıkaracak cinsten yalanların artık rutine dönüştüğü ülkede başvurulan en büyük yalanlardan biri de kadın özgürlüğü. Her ay sayısız kadın cinayeti işleniyor, kadınlar eve hapsediliyor, erkeklik suçları cezasızlıkla ödüllendiriliyor. Yine de herkesin dilinde bir “kadınların cumhuriyeti” türküsüdür söylenip duruyor. Peki Türkiye’deki cumhuriyet gerçekten kadınların cumhuriyeti mi? Bu soruyu Kadın Zamanı Derneği Başkanı Dilek Başalan’a sorduk: 

100. yaşını kutlayan Türkiye Cumhuriyeti devletinin en büyük propagandalarından biri, cumhuriyetin bir kadın cumhuriyeti olduğu iddiası üzerine kurulu. Gerçekten bu cumhuriyet bir kadın cumhuriyeti midir?

Elbette değildir. Cumhuriyet rejimi kadını toplumsallaştırmak adına adımlar atmıyor. 1900’lerde birçok ülkede kraliyet rejimleri yıkıldı ve cumhuriyetler ilan edildi. Kadınları sembolik olarak yaşama katmak zorunda kalan erkekler dönemin modasını takip etmek zorunda kaldılar ve Türkiye’de de cumhuriyet ilanı yine bu süreçlere denk geldi. Kadını yaşama katmak, belirlenen alanlarda kadını görünür kılmak istendi ama Türkiye Cumhuriyeti asla bir kadın cumhuriyeti olmadı. Görünür kılmak istedikleri kadınlar, erkeklere benzediler. Beyaz Türk kadın imgesi yaratıldı. Türk ve Sünni olmayan kadınlar ötekileştirildi, eğitilecek birer eksik insan olarak görüldü. Bu üst bakış kadınlar arası müthiş ayrışmalara neden oldu. Feminist dalgaların Türkiyeli kadınlar arasında hala tartışılıyor olması da cumhuriyetle başlayan beyaz Türk kadın imgesinin sonucudur.

Mevcut kod ve dayanaklarıyla düşündüğümüzde Türkiye’deki cumhuriyet rejimi kadın özgürlüğünün önünde nasıl engeller barındırıyor?

Yüzyıllardır kadın özgürlüğü erkek egemenliği içerisinde kurgulanmıştır. Engellerin başında, kadın özgürlüğünün sınırlarının erk akıl tarafından belirlenmesi geliyor. Kadınların özgürleşmesi yasal mevzuatlarla, sınırlarını erkeklerin belirlediği haklarla mümkün olamaz. Zihniyet özgürlüğü yaşamadan hiçbir kadın özgürleşemez. Yasalar, haklar elbette bizler için çok önemli fakat bugün hâlâ nafaka tartışması yapılıyorsa, 6284 sayılı kanun kadından çok erkeği koruyorsa, bu durum mevcut sistemin erkeklik-devlet kodlarıyla ilgilidir. Bugün tartışmaları güçlendiren siyasi partilere baktığımızda kendini cumhuriyetin öznesi olarak görenler çoğunluktadır. Kadınların özgürleşmesini istemeyen-istemeyecek olan bir ataerkil sistem var karşımızda. Bu sistem her zaman kendini en güçlü ve imtiyaz sahibi olarak görmüştür. Mevcut kod erkeklere bir konfor alanı yaratıyor ve kurumsallaşmış cinsiyetçiliği tekrar tekrar üretiyor. Bu kod ve dayanaklara karşı kendini tümüyle gerçekleştirmiş bir kadın hem kendini hem toplumu özgürleştirmenin ilk adımını atmış olur.

Cumhuriyet tarihinin kadınlara karşı suçlarla dolu olduğunu söylemek gayet de mümkün. Dersim’in kayıp kızlarından tutalım da kılık kıyafet kanununa, devlet temsiliyetlilerin tecavüz suçlarına kadar… Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin kadınlara karşı suçlarından bahseder misiniz?  

Kadınlar cumhuriyet sonrası bazı yasal ve elbette önemli haklar kazandı fakat erkeklerin-erkek devletin kadınlar için “uygun” gördüğü haklara ne kadar kazanım diyebiliriz ki? Kadınlara tanınan haklar ve kadınlara karşı işlenen suçlar paralel ilerlerdi. Çok eskiye gitmeden yakın tarihlerden örnekler verebiliriz bu suç ve kadın düşmanı politikalara. Yakın örneklerin sorumlusunu mevcut iktidar olarak görmediğimi de ayrıca belirtmek isterim. Mevcut iktidar döneminde yaşanıyor olması asıl sorunu gizlemiyor. Sorumlular demokrasi var, eşitlik var diyenlerdir. Yaşananlara sessiz kalanlar ya da görünmeyen destekçileridir. 100 yıl önce kurulmuş bir cumhuriyette hala demokrasi ya da insan hakları tartışması yapılıyorsa neden-sonuç ilişkisine bakmalıyız.

Örneğin, 19 Aralık 2015 tarihinde Taybet İnan, Silopi’de katledildi ve cenazesi 7 gün sokakta kaldı, kaldırılamadı. Taybet İnan’ın cenazesi bile isteye kaldırılmadı çünkü Taybet Ana’nın bedeni üzerinden bir mesaj verilmek istendi. Bir halka, bir direnişe “devletin gücü” gösterilmek istendi. Buradaki asıl mesela ya da mesaj; Cumhuriyet rejiminin kadın bedeninin günlerce yerde kalmasıyla toprağın işgalini eş değer görmesidir. Bunu Ekin Wan’ın çıplak bedeninin teşhir edilmesinde de görmüş olduk. Yine 5 Ocak 2020 tarihinde Dersim’de bir Kürt kadın kaybedildi. Fail Zeynal Abarakov hakkında etkin bir soruşturma yürütülmedi. ‘Gülistan Doku nerede?’ diye soranlara davalar açıldı. Gülistan Doku’nun ablası Aygül Doku adalet arayışından vazgeçmeyeceğini her an dile getirmekten vazgeçmedi ve Gülistan’ın katilini-katillerini bulmaya çalışmayan yargı, Aygül Doku’ya art arda davalar açtı. 

Gözaltılarda, hapishanelerde kadın tutsaklar çıplak aramaya zorlanıyor, hukuki hiçbir dayanağı olmayan uygulamalarla sistematik bir işkenceye maruz bırakılıyor. Bu örnekler bize gösteriyor ki cumhuriyetle yönetilen bu ülkede tüm yasalar, mevzuatlar, sözleşmeler çiğnenerek ve tüm hukuksuz uygulamalar meşru gösterilerek yaşandı, yaşatılıyor. 

Seçme ve seçilme hakkı çok önemli bir şey ama bu hak Türkiye’de kadın ve erkeğin eşit yurttaşlığı temelinde değil, yönünü Batı’ya dönmüş yeni bir devletin başvurduğu bir göz boyaması şeklinde tezahür etti. Kadınların siyasete katılımını Türkiye’deki cumhuriyet rejimi nasıl etkiliyor?

Kadınların siyasete katılımında iki faktör var diyebiliriz. Birincisi eşit temsiliyeti esas alan eşbaşkanlık sistemi ikincisi ise mevcut sistemin esas aldığı erkek sistem-erkek devlet. Son seçimde oluşturulan kabineyle örneklendirmek çok yerinde olabilir. Bakanlar listesinde tek bir kadın ismi görüyoruz “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı”. Yani bir kadın ancak aile başlığı altında siyaset yapabilir ya da karar mekanizmasında yer alabilir. TBMM çoğunluğuna ve belediyelerdeki meclis çoğunluklarına bakarsak erkek sayısı öndedir. Kadınların siyasete katılımını ve önemini Kürt kadın hareketinin 1999 yılında HADEP adıyla il genel meclis seçimlerine girmesi ve devamındaki mücadelesiyle hepimiz gördük. Şu an bizlerin mücadelesini mecliste gündemleştiren, politikalarımız için söz kuran kadın siyasetçilere baktığımızda çoğunluğunun Kürt kadın hareketi temsiliyeti olduğunu görüyoruz. Sistem siyasette yine kendince makul kadın profili görmek istiyor. O yüzdendir ki karşısında bir güç olarak gördüğü kadın temsiliyetini çeşitli hukuksuzluklarla ve yine kendince suç-suçlu yaratarak yargılamaya ve temsiliyetinden yoksun bırakmaya çabalıyor. 

Türk seküler kesimin kadınların bugünkü baskılanmışlık ve sömürüsünü AKP rejimi ve onun İslamcı ideolojisiyle açıkladığını görüyoruz. Sözüm ona kadınların bugünkü sorunlarının cumhuriyetle alakası yok; AKP rejiminden kaynaklanıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

1938 yılında Dersim’in üzerine bombalar yağdı, kadınlar tecavüze uğradı, kız çocukları kaçırıldı. Dersim Soykırımı’nda başrollerden biri Sabiha Gökçen’di. Sabiha Gökçen bazı kesimler tarafından cumhuriyetin kahraman kadını olarak anılıyor. Oysa Dersim’in kayıp kızlarının hesabını kimse vermedi. Türkleştirilen Kürt kadınların hesabını kimse vermedi.

Biz mevcut sistemi eleştirirken siyasi partilerin ayrımını yaparak eleştirmiyoruz. Cumhuriyet kurulduğu andan itibaren partiler değişti fakat yönetimin zihniyeti değişmedi. 

Cumhuriyet rejimi en çok getirdiği Medeni Kanun’la övünür. Bugün gerek aile yapısına gerek kadın cinayetlerine, istihdam alanlarına ve kız çocuklarının içinde bulunduğu koşullara baktığımızda cumhuriyet kanunlarının kadınlar için getirdiği olumlu bir şeylerden söz edebilir miyiz?

1926 Türk Medeni Kanunu’nun kabulünden bugüne kadınlara dair belli özgürlükler tanındığını biliyoruz fakat bu sözde özgürlükler kadının toplumsallaşmasını sağlayan şeyler değildi. Cumhuriyet rejimi eğitim, Medeni Kanun gibi adımlarla cumhuriyet ilkelerine bağlı olduğunu göstermeye çalıştı fakat pratikte kadınların yaşamlarında olumlu bir etkiyi gerçek anlamda hiçbir zaman göremedik. 1924 ve 1926 yıllarında birçok yenilik var, yasalar getirildi diyoruz, peki 2023 yılında neden hala bu sorunları konuşuyoruz? 

Anayasa’da bile kadın ve erkeğin eşitliğine dair ibareler çok yakın bir zamana tekabül ediyor. Bu bize cumhuriyetin bir aldatmaca olduğunu mu söylüyor?

Anayasa’da var olan ama etkin uygulanmayan ya da taraflı uygulanan onlarca maddeden bahsedebiliriz. Cumhuriyetin kuruluşu ve 100. yılında gelinen noktada çok gelişmiş bir sistem görmüyoruz. Kadınların yaşam hakkı, nafaka hakkı, eğitim hakkı hala tartışılıyor. Nafaka hakkı için yeni düzenleme söz konusu, kadınlar için ayrı üniversiteler konuşuluyor. 6284 sayılı kanun kadınların yaşamları için uygulanmıyor. Bunlar gibi birçok Anayasa’ya aykırı örnek sıralayabiliriz. Hatta HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırıldığı oylamada adında ‘cumhuriyet’ geçen parti başkanı “Anaysa’ya aykırı ama evet” dedi. Özcesi, cumhuriyetin 100 yıllık tarihinde geldiği nokta çıkış noktasıyla aynı, çünkü cumhuriyetin kuruluşunda bu topraklarda yaşayan tüm halklar esas alınmadı. Türklük ve Türklük imtiyazı esas alındı. İşte bu nedenlerden dolayı cumhuriyet değil Demokratik Cumhuriyet için mücadele etmeli ve bunun için çaba sarf etmeliyiz. Biz kadınlar 3. yol siyasetindeki kadın eksenini çok iyi görmeli ve inşa sürecinde öncü rol almalıyız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.