Bir Apocu Yadê Direxşan

Dosya Haberleri —

Yadê Direxşan

Yadê Direxşan

  • “Biz aile olarak her dört parça Kürdistan için mücadele ettik. Bu yüzden oğullarımın şehit düştükleri her yer bizim için değerli ve anlamlıdır. Her birinin mezarı Kürdistan’ın ayrı bir yerinde duruyor. Şehit Xemgin Zargroslar’da, Şehit Şahin Metîna’da, Şehit Bakur ise Şêxmaqsud’dadır.”

DENİZ BABİR

KÖLN

Soğuk bir Almanya kışında dört yıldan beri kızıyla birlikte Köln’de yaşamak zorunda kalan Silêmanîyeli 74 yaşında ve üç şehit annesi Direxşan İbrahim Azîz ve kızı Beritan Sabri’nin misafiri olduk. Başûr Kürdistan’ında gördükleri baskı sebebi ile geldikleri Köln’de küçük bir evde yaşayan Yadê Direxşan, ailesinin Kürt Özgülük Mücadelesi ile tanışması ve sonrasında yaşanan mücadele dönemini anlattı. 

PKK saflarında 3 oğlu şehit düşen kendisi de aktif mücadelede yer alan 74 yaşındaki direniş çınarı Direxşan İbrahim Azîz, PKK’yi ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile ilk tanışmasını, şehit çocuklarını konuştuk.

Söze “Silêmanî halkındanım” diye başlayan Yadê Diraxşan 6 erkek bir de kız çocuğu sahibi olduğunu ve eşinin yurtsever bir öğretmen olarak Başûr Kürdistan’ın Silêmanî kentinde 40 yıla yakın halkına hizmet ettiğini ve yaşananları gazetemiz Yeni Özgür Politika’ya anlattı.

 

Brusk Cemal Sabır (Bakur Cilo) ve Annesi Direxşan kız kardeşi Beritan

Evlatlar şehit düştükleri yerdedir

Her 3 evladım da gönüllü olarak kendi istekleri ile hevallere katıldı.  Cemal Sabır (Xemgîn) 1992’de katıldı ve 26 yaşındayken 1997’de Zagroslar’da şehit düştü. Siyabend Sabır (Şahin) 1995’de gerillaya gitti ve 19 yaşındayken 1997’de Metîna’da şehit oldu. Brûsk Cemal Sabır (Bakûr Cîlo) 1996’da dağlara gitti. Rojava devrimiyle beraber gönüllü olarak Rojava’ya geçti ve askeri komutada yer alıyordu. 2016 Temmuz ayında 33 yaşındayken Halep’e yakın Şêxmaqsud’da kanlı bir çatışmada şehit düştü. Bakur Cîlo mücadeleye katıldığında daha 12 yaşındaydı. Ben hiçbir zaman şehit düşen çocuklarımı şehit düştükleri yerden getirmedim. Çünkü biz aile olarak her dört parça Kürdistan için mücadele ettik. Bu yüzden oğullarımın şehit düştükleri her yer bizim için değerli ve anlamlıdır. Her birinin mezarı Kürdistan’ın ayrı bir yerinde duruyor. Şehit Xemgîn Zargroslar’da, Şehit Şahin Metîna’da, Şehit Bakur ise Şêxmaqsud’da...

Şehit Siyabend Sabır (Şahin)

Ulusal mücadele mutluluk kaynağıydı

Gerçek şu ki çocuklarımın babasının da ulusal bilinci çok yüksekti. Bunun için ne benim ve ne de çocuklarının mücadele içerisinde yer almasına karşı çıkmadı. Hatta çok mutlu oldu.

Yıl 2000… O zamanlar bizle Yekiti’nin (YNK) savaşı vardı. Komşular üç gün boyunca evin kapısının açılmadığını görünce haber veriyorlar. Oğlum kapıyı kırıp içeri giriyor, ilk bakışta hayatını kaybettiğini anlamamışlar. Şöyle uyur gibi çok normal şekilde bir elini başının altına almış uzanıyormuş. Ne zaman ki komşular “mamoste uyan artık” deyip sarstıklarında anlıyorlar ki artık aramızda değil. Tabii şimdi bilmiyoruz nasıl şehit olmuş, net bir bilgimiz yok. 

Cemal Sabır ve şehit oğlu Xemgin Sabır

 

Zindanda kaldı işkence gördü
Diğer oğlum Zana da hem işgalcilere hem de işbirlikçilere karşı mücadele etti. KDP’ye esir düştüğünde yıl 1997’ydi. Bir yıl KDP’nin Akre zindanında esir kaldı. O savaşta birkaç arkadaşı ile birlikte esir düşmüşlerdi. Aralarında sorumlu olanın hain olduğu sonradan açığa çıktı. Arkadaşları zorla o tarafa doğru yönlendirip, “O taraftan gideceksiniz yol orasıdır. Yanımıza geri dönmeyin” demiş, öyle göndermiş. Ondan sonrada KDP’nin eline geçiyorlar, böyle esir düşüyorlar. KDP onları arabaya bindirip Akre kentinin sokaklarında gezdirip ‘Bakın işte biz PKK gerillalarını yakaladık’ diye teşhir ediyor. Sonra zindana atıyorlar. 
Zindan işte, durumu ne olsun, yalnızca KDP değil 2000 savaşında YNK tarafından da evde tutuklandı, onlar da psikolojik savaş yürütmüşlerdi. Hem KDP hem de YNK tarafından işkence gördü. Hala psikolojik tedavi görüyor.

Gerillaları testten geçirdim
Xemgîn şehit düştükten sonra arkadaşlar ile bağlantımız daha da güçlendi. Eve gidip geliyorlardı, arkadaşlara dedim ki, “Sizden tek bir ricam var; biz Kürt milletinin her birimizin tırnak uçlarına kadar yarası var, yaralıyız. Eğer siz de Güneyli siyasi partiler gibi yapacaksanız çantanızı toplayın ve evimden gidin.” Yaklaşık onları bir yıl kadar siyasi ve ahlaki olarak test ettim. O zaman gördüm ki ne istiyorsam o arkadaşlardadır. O zaman mücadeleye PKK hareketinde devam etme kararı aldım. 
Mücadele kolay değil, hareket içerisinde de birçok zorluk var. Ama hareket içerisinde yaşadığım her gün iradem daha da güçlendi, olgunlaştım. Bunu tecrübe ederek gördüm, PKK yalnızca milli bir hareket değil aynı zamanda insanlık hareketidir. Ortadoğu’da hangi milletin bir acısı derdi varsa, bu hareketin onlar için bir ilacı vardır. Kürtler, Filistinliler ve dünyanın birçok yerinden ezilen halklara canla başla hizmet ediyor, imkanlarını onlar için seferber ediyor. Bunun için moralim hep yüksektir; iradem de güçleniyor ve çalışmaya da devam ediyorum. Ayaklarım tutmasa bile ellerimin ve dizlerimin üzerinde yürüyüp çalışmaya devam edeceğim.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan ile...

Sara ile Rojava’ya geçiş

Tarih 1996… Newroz kutlamalarını organize ettik. Kutlamalar bitmiş, herkesten hatır istedikten sonraydı; arkadaşlar, “Heval Yadê hazırlığını yap gidiyoruz” dediler. Nereye gideceğiz, diye sormadım. Çünkü ben toprağın altına gideceğim güne kadar, hangi iş bana verilirse onu yapmaya adamıştım. Nereye gideceğimi bilmeden acele eve gidip kimliğimi ve biraz param vardı, onu aldım. Bavê Eman; “Yadê nereye gidiyorsun” diye sorunca o tarafa gidiyorum dedim. Gömleğimi de bir naylon torbaya koyup çıktım.

Yola çıkıp Hewlêr’e gelince şehit Doktor Sirwan’ın yanına gittim, orada kaldım. Dr. Sirwan gelişime çok sevindi, ‘Yadê birkaç gün burada bizimle kal. Seni görünce moralim yükseldi, keşke benim annem olsaydın’ deyince; “ben de senin annenim, halkın annesiyim” dedim. “Yok” dedi Doktor Sirwan; “keşke benim annem sen olsan” dedi. Bir süre orada kaldım; yurtseverleri ziyaret ettim, bazı kadın arkadaşlar vardı onlarla konuştuk. Birkaç kişiyle konuştuk, o gece her üçünü de Yekîtî Neteweyi’ye Doktor Sirwan’ın yanına götürdüm, onlarda gerillaya katılım kararı aldılar. 

Direxşan Aziz (1996 da Rojava'da siyasi çalışma yürütürken...

Heval Sakine ile yolculuk
Bir süre sonra tekrar yola düştük, Çiyaye Sipî’ye ulaştık. Karanlık bir gece Çiyaye Sipî’den yürüyerek suya (Dicle Nehri) kadar geldik. Rahmetli şehit Sara (Sakine Cansız) bizimle birlikteydi. Bir kayanın altına oturup soluklandık. Yanımda biraz üzüm ve kafama vursan kırılmayacak kadar sert, arkadaşların dağda yediği ekmekten vardı. Heval Sakine, “Senin adaletin tamamdır, o ekmeği ve üzümleri bize paylaştır” dedi. O sert ekmek ve üzümle karnımızı doyurup o kayanın altında tekrar yola çıkıncaya kadar dinlendik.

O zamanlar KDP o civardaydı ama yola çıktık, gizlice geçip gittik. Yolculuğumuzun tehlikeleri vardı; yolumuzun üstünde Saddam'ın askerlerinin pususu vardı, arkadaşlar ile onları da geçtik. Sınırdan sonra Derîk yakınlarında da Suriye askerlerinin devriyesi ve pususu vardı. Devriye bize yaklaşınca yere uzandık bizi fark etmediler, devriye gidince yola devam ettik. Sonra Derîk’e ulaştık. 

Derîk’te beklerken Rojava’da kadınların giydiği türden bir elbise ile sahte bir kimlik istedim. Bana hızlıca bir kimlik getirdiler; ismi hala aklımda, Hefiye Hemo’ydu. Elbisemi giydim, kimliğimi de yanıma aldım, bir arkadaşla yola çıktık. Otobüsle, Qamişlo üzerinden Halep’e gittik. Bir iki gün Halep’te kalıp sonra Önderlik sahasına ulaştık. Benle birlikte şehit Sakine Cansız, heval Cuma vardı.

Önderlik ile ilk görüşme
Akademiye yaklaştığımızda çalışanlar görünüyordu. Önderliği yanına yaklaşınca fark ettim. Üzerinde iş elbisesi, ayağında lastik bir ayakkabı vardı. Halkın lideri arkadaşlarla birlikte işçi gibi çalışıyor, temizlik yapıyordu. Bir süre önce akademinin yakınında TNT patlamış, kapı ve her yer yıkılmıştı. Önderlik bir gerilla gibi çalışıyordu, kendini büyük gören sorumlular gibi değildi.

Yanımıza gelip bize hoş geldiniz dedi, bizimle birlikte bir masanın çevresinde oturdu, durumumuzu sordu. Hava sıcaktı, yolda hararetimiz artmış, öksürüyordum, terden sırılsıklam olmuştum. Önderlik; “Yadê sen sigara mı içiyorsun?” diye sordu. Ben de, “Başkanın bizim ailede kimse sigara içmiyor, yolda terledim öksürüğüm ondandır” dedim. Sonra Önderliğe; “Senden bir isteğim var. Dağda arkadaşlara sigara içmeyi yasakla” dedim. Başkanın sigara kararında belki bu da bir etki yapmıştır.

İşte Başkan’ın odası
Oturduk birlikte, sohbet… Başkanın özelliğini tarif edemiyorum. Nasıl tarif edeyim ki! Bir defa onun kaldığı odaya gittim öyle eski bir yer, içinde bir havlu, eski bir takım elbise, birkaç bardak… Bomboş bir odaydı. İnanın orada insan bir saat bile duramaz. İşte başkanın evi, başkanın odası dedikleri ve benim gördüğüm bundan ibaretti. O insan ki yorgunluk nedir bilmiyordu. Özel bir yemeği yoktu, yiyeceği de arkadaşların yedikleriydi. Hayatı da arkadaşların hayatı gibiydi. 

Eğitim bittikten sonra her akşam arkadaşlarla futbol oynuyordu. Sabahları erken kalkardı, güvercinleri vardı. O güvercinlere bir insan gibi bakıyordu; sabahtan sularını götürür, buğdaylarını verirdi. Her güvercine işaret ettiğinde o güvercin gelip Başkanın parmağına konardı. İşte böyle eğitmişti. Bazen omzunu işaret ederdi, güvercin gelip orada otururdu. 

O insanda kendini büyük görme, toplumu unutma diye bir şeye rastlayamazdınız. 

Ben Başkanın eğitim yöntemini ilk olarak o zaman gördüm. Eğitimde nasıl davrandığını da gördüm. Elleri arkasında gözlerini kapatırdı. Aynı durumu esir alındığında da gördüm. Bizim önümüzden öylece gidip gelir ve konuşurdu. Eğitim sürekliydi, ara vermez anlatım devam ettiği sürece hareket halindeydi. 

Şehit Şîlan ile sohbet
Eğitimden sonra Başkan, ‘Heval Yadê, Şehit Şîlan Kobanê ve Şehit Fuat ile birlikte kitle çalışması yapsın’ demişti. Rojava’da halk içinde faaliyet yürüttüm. Bir gün heval Şîlan ile yürüyorduk, ağladım, sonra da güldüm. Şilan; “Yadê neden ağladın, neden güldün” diye sordu. Ona dedim ki, ‘Şimdi­ Rojava halkını görüyorum, bir gün gelecek diğer üç parçaya simge olacak. Başkan’ın eğittiği bir halk olan Rojava’dan bir endişem yok. Başkan’ı anlamışlar her biri kendi ayakları üzerinde durabilir ve işlerini yapabilir, düşmana karşı da savaşabilirler’’ dedim. 

Bir gün Halep’te oturmuş randevumu bekliyordum. Şexmaqsud’da küçük bir kız çocuğu daha 5 yaşında ya var ya yok; benden saat sorudu, “Ne yapacaksın saati” deyince, “olur mu hiç, saat iki de çocukların toplantısı var. Gidip katılmam lazım, bizim toplantımız var” dedi. Ona saatin biri on geçtiğini söyledim ve daha zamanın var, dedim. “Yok” dedi, “benim acele gidip arkadaşlarımı toplamam lazım.” İşte bunun için Rojava diğer parçalar için bir sembol olacak. Çünkü kendi ayakları üstündedirler. Bu gözler gördü işte… DAİŞ’e karşı savaştılar, evlerini terk etmediler, direndiler ve DAİŞ’e Rojava’da son vermeyi başardılar.

Bunu Başûr’daki bir programda arkadaşlar bana divanı sen yönet dediğinde de anlattım. Onlara, 1996’da Rojava’da gördüklerimi 2000’de örnek gösterdim. Kürdistan’ın her parçasında düşmanlık başka biçimdedir; bizim Başûr’da katliamla, Rojava’da dili yasaklayarak, Rojhilat’ta uyuşturucu ve parayla, Bakur’da ise PKK’ye karşı saldırarak milletimizi yok etmeye çalışıyorlar. Ama Rojava’da Başkan’ın eğitimi halka çok etki yaptı.

Halep çarşısındaki Arap kızlar
Rojava’da birçok şey gördüm. Bir gün çarşıda birkaç Arap kız gördüm, Arapça konuşuyorlardı ve Başkanın resmi yanlarındaydı. Onlara Arapça sordum, siz Arapsınız Önderliğin resmi sizde ne arıyor. Gülüp, dediler ki bizler Başkandan eğitim gördük. 

Yine bir gün, Halep çarşısında bir terzi ile tanıştım. Adamın üç kızı vardı ve her üçü de PKK için çalışıyordu. Bana kızlarının hareket için çalıştığını ve eğitim aldıklarını anlattı, kendisinin de normal bir hayat sürecek kadar kazancını ayırdığını ve geri kalan para ile de partiyi desteklediğini anlattı. Rahmetli şehit Fuat’a kitle çalışmasındayken bunları birlikte yaşadık.

DAİŞ’e karşı savaş zamanıydı, bana telefon açıp  “Yadê keşke sende yanımızda olsaydın” dediğinde, “belki fizik olarak sizin yanınızda değilim ama yüreğim, ruhum sizinledir. Siz üşürseniz ben de üşürüm” dedim.

Şehit Bakûr oradaydı
Halep’de yapılan bir mitinge telefon ile bağlanıp Arapça ‘evlerinizi terk etmeyin, yerinizde kalın, hiç korkmayın onlar bir gün elbet gidecekler, kalıcı değiller ama siz evlerinizi bırakırsanız,evlerinizi işgal edecekler. İşte o zaman sizin gidişinizle kazanmış olacaklar’ dedim.

Vallahi kaldılar, gitmediler, ben şehit Nur’un evini aradım. Nur şehit düşmüştü gitmeyin, kalın, dağılmayın dedim. Şehit Bakur orada şehit düşmüştü, Cephet el-Ekrad’ın komutanıydı. Gitmediler evlerini terk etmediler, direndiler. Günümüze kadar da Türkiye ve çeteleri onca operasyona rağmen ne yapıp ettilerse de Halep’i işgal edemedi. Bunun için Rojava halkı bir millet olarak ayaktadır. 

Apocu hareket irade gücüne dayanır ve düşünce gücüyle yeni insanı yaratır. Maddiyatla, köşkle, parayla, mevki-makamla değil. Her ideoloji ve siyaset düşüncesini halka mal etmeden bir şey yapamaz, bu yüzden hareketimiz hep yeniden büyür. Acı çeker ama ilerler, gerileyemez. Bunun için bu ideoloji mezarda bile olsam beni ilerletmeye, geliştirmeye devam edecek. İradem bu hareketin ideolojisi içinde onun bir parçasıdır.

PKK kardeşlik olsun istiyor
İster KDP olsun ister YNK olsun tüm siyasi çevreler kendi yöneticilerinize yüklenin, diyorum. Kürtlerin aklı ile oynanmasına yeter, diyelim. Kendi halkımız üzerine plan yapılmasın yeter, diyorum. Doğru onlar kendi işlerini yapıyorlar ama kimin evini yıkıyorlar? Halkımızın evini yıkıyorlar. Bunun için de ‘birlik olun, birleşin, kardeşlik olsun ayrılık olmasın. Böyle olmazsa bizi tek tek öldürecekler’ niye Brakujî yapalım? Niye KDP’linin biri bir gerillayı öldürsün, niye bir gerilla kendini savunmaya mecbur kalıp savaşsın? Niye sonra da KDP çıkıp PKK gerillası bizim peşmergemizi öldürüyor diye propaganda yapsın? PKK ölüm, yıkım, kıyım ve kirli planların olmasını istemiyor. PKK kardeşlik olsun, el ele verip özgür bir Kürdistan’a doğru gidelim diyor. 

Bizim acılı, sancılı, katliam ve idamlarla ve köylerimizin, yuvalarımızın yakılıp yıkılmasıyla süren acı bir tarihimiz var… 
Yeter artık; ayıptır, bu bir utançtır. 

 

 

KDP Şehit oğlunu görmesine izin vermedi

2016’dan öncede defalarca Rojava’ya gitmek istedim Semelka kapısında geçişime müsaade etmediler. Bazı ailelerimiz Rojava’ya geçtiler ama onlar da dönüşte KDP tarafından tutuklandılar, KDP’nin zindanında kaldılar. Defalarca Rojava halkı beni davet etti, istekleri üzerine Rojava’ya geçmek istedim yine izin vermediler.

Ne diyeyim işte, dört parça Kürdistan’a çağrımdır: Sorunlarımızın çözümü ne Türkiye’de ne Avrupa kapılarındadır, çözüm bizim ellerimizdedir. Bizler şu KDP’dir yok şu PKK’dir demeden ilerlemek için elele vermeliyiz. Artık dünyanın diğer insanları gibi özgür yaşayalım. Biz halkların kardeşliğini istiyoruz, düşmanlık istemiyoruz. Kaderimizi kendi ellerimize alıp düşmanın halkımızın umutları ile oyun oynamasına müsaade etmeyelim. Hepinize teşekkür ederim.

    

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.