Bu hikâye, Kürtlerin ve Ermenilerin ortak hikâyesidir

  • ”Bilbilo şarkısını bana babam verdi. Babama ne anlatıldığını sordum, yanıtladı: ‘Oğlum, kafesteki bülbül Kürt ve Ermeni halklarının kaderidir. Ülkemizi bizim için bir kafese dönüştürdüler. Kafesteki bülbüller de kendi dillerinde ötemezler, biz de kendi dilimizde konuşamıyoruz.’ Bilbilo’nun hikayesi, Kürt ve Ermenilerin hikayesidir.”

MIHEME PORGEBOL

 

Aram Tigran yüzlerce şarkı üretti, unutmaya yüz tutmuş yüzlerce şarkıyı diriltip halk arasında yeniden dolaşıma soktu, onlarca sanatçı ve müzisyen yetiştirdi. Kürt sanatı için Kurdîstan'ın birçok yerinde, Ermenistan ve Avrupa'da gece gündüz çalıştı. Bu uğurda hiçbir işten kaçmadı, hep çabaladı. Bu emeği yediden yetmişe bütün Kürtler tarafından görüldü. Sanatı ve emeği karşısında büyük bir saygı gösterdiler ona. O da kendisine verilen bu değeri gördükçe daha sıkı bağlandı onlara. Kürt halkı ve Aram Tîgran arasında büyük bir aşk vardı. Onun Kürt halkıyla kurduğu bu sevgi bağı öyle bir aşamaya geldi ki Kürt halkının önderi, Aram Tîgran için "Seni en büyük Kürt sanatçılardan biri olarak görüyorum" diyor.

Aram Tîgran'ın ölümünün üzerinden 14 yıl geçti. O sanatı bir mücadele alanı olarak görüyordu. Mücadele de aşkla ilgiliydi onun için ve bu yüzden de Özgürlük Hareketi'ne sıkı sıkıya bağlıydı. Cümbüşünü, kendi deyimiyle silahını, çok seviyordu ve onun hakkındaki duygularını "Bugün hayattaysam omzumdaki bu silah sayesindedir. Tüfeğim, silahım, enstrümanım sayelerinde kavgamı sürdürdüğüm cümbüşüm ve şarkılarımdır" sözleriyle dile getiriyor.

Aram Tîgran düşünce ve ferasetiyle, tarz ve üslubuyla, vefa ve nezaketiyle büyük bir sanatçıydı. Biz de hem arkadaşı hem de öğrencisi Kakşar Oremar'la hakkında belgesel ve kitap hazırlayan, senelerce birlikte oturup kalktığı hocası Aram Tîgran'ın hayatı, sanatı ve dünyaya bakışı üzerine konuştuk. Oremar büyük usta için "Kürt ve Ermenilerin yaşadığı acıların farkındaydı. Aram aydın ve bilge bir sanatçıydı" diyor:

Önce bunca iş ve yoğunluğunun arasında bu sohbeti kabul edip zaman ayırdığın için teşekkür ederim. İlk olarak bize Aram Tîgran'dan bahsetmeni istiyorum. Nasıl biriydi, yaşama yaklaşımı nasıldı, etrafındakilerle ilişkileri nasıldı? Yani onu genel olarak tanıtabilir misin?

Mamoste Aram'a dair birkaç anıyla başlamak istiyorum. Mamoste Aram'ı ilk olarak 1997 Ocak ayının 18'inde, Almanya'nın Neuss kentindeki Kürt Akademisi'nde gördüm. Akademinin bahçesine bir anda çok da uzun olmayan bir adamın girdiğini gördüm. Başında bir kasket vardı. Elinde cümbüşü vardı. Doğruca oturduğumuz yere geldi. Onu zaten tanıdığım için sevinçten kalakaldım. Yaptığım tek şey yüzüne bakmaktı. Sonra "Hoşgeldin Mamoste Aram" dedim.  Elini öptüm. O da yanaklarımdan öptükten sonra "Kürdistan kokusu var üzerinde. Yeni geldiğin anlaşılıyor. Seni daha önce buralarda görmemiştim..." dedi. Bizde büyük sanatçılar çok saygıdeğer olduğu için biz onların olduğu yerde izin almadan konuşmayız. Onunla aramıza mesafe koyup ihtiram ettiğimi görünce araya koyduğum mesafeyi ortadan kaldırmak için benimle şakalaşmaya başladı.

Bu karşılaşmamız onun kişiliğini tanımamız açısından bir örnek. İnsanlar onunlayken rahat olabilsinler ve diyalog kurabilsinler diye sınırları yıkıp mesafeleri kırmak istiyordu. Kendisiyle insanlar arasında samimiyet olsun istiyordu. Kitap projesi üzerinde çalıştığımız dönem bana "Kakşar, oğlum ben bir şey düşünüyorum. Uzun yıllardır biz güzel günler yaşamayı bekliyoruz. Fakat anlamıyorum, eski günler neden bu yaşadığımız günlerden daha güzel geliyor? Anlaşılan toprağa içim acı dolu gideceğim" dedi. "Neden öyle diyorsun mamoste?" diye sorduğumda ise "Dünya birbirine girmiş durumda. İnsanın kıymeti kalmadı. Teknoloji üzerinde yaşadığımız bu dünyaya, bu havaya ve bu doğaya kıymet vermiyor. Hayatın eski tadını alamıyorum" demişti. Sonra "Evet, Kürdistan'daydık. Rojava'daydık. Ermenistan'a da gittik ve bugün de burada Kürtlerin arasındayız. Bizim sayısı az da olsa güzel günlerimiz oldu ama gelecek nesillere ne olacak?" diye devam etti.

Mamoste Aram, 15 Ocak 1934'te Qamişlo'da dünyaya geldi. 8 Ağustos 2009'da da Atina'da vefat etti. Onunla ilk röportajımızda bana vasiyet etmişti. "İşte sana söylüyorum: Öldüğümde beni götürüp Qamişlo'da Cigerxwîn'in yanına gömün" demişti. Fakat 2009'da Amede gidip halkın sıcakkanlılığıyla karşılaştıktan sonra beni aradı ve "Kakşar hatırlıyor musun1997'deki röportajımızda senden bir şey istemiştim. Sana vasiyet etmiştim ve sen de kitabında bu vasiyete yer vermiştin. Beni Qamışlo'ya gömün demiştim. Şimdi ise eğer ölürsem beni Amed'e gömün diyorum. Çünkü Kürt halkının Kuzey'de özellikle de Amed'de bana karşı gösterdiği bu sıcaklık beni çok duygulandırdı. Ömrümde daha önce böyle bir kadirşinaslık görmedim" dedi.

Zaten yalnızca bu anılarınız bile onun kişiliğini tanımamıza yeterli şeyler söylüyor. Sanırım onun vasiyetinde gittiği bu duygu dolu değişiklik biraz da Özgürlük Hareketi'yle olan ilişkisinden kaynaklanıyor.

Evet, tamamıyla böyle.

Öyleyse biraz onun Özgürlük Hareketi’yle olan ilişkisinden söz eder misin? Bu ilişki nasıl başladı, nasıl sürdü ve bu aşamaya nasıl geldi? Hangi aşama, Mamoste Aram’a Amed’de gömülmek istediğini söyletti?

Aram Tigran'ın kendisi de çok sefer bundan söz ederdi. Kendi başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: "1966 yılında Rojava'dan Erîvan'a gitti. Ermenistan Radyosu'na gittim. Onlara radyoda çalışmak istediğimi söyledim. Bana ilk olarak konuşurken Ermenice ağzımın olmadığını söylediler. İkinci olarak da bir sanat diplomamın olmadığını söylediler. Yine de ben bir şarkı söyledim orada. Söylediğim şarkı Kürtçe'ydi ve onlar da şarkılarımdan çok hoşlanmadı. Sonra bana 'Kabul edemeyiz. Önce bir diploma alman gerekir. Sonra buraya gelip şarkılarını tekrar söyle. O zaman bakarız kabul edip etmeyeceğimize' dediler. Ama bunun yanında bir de Kürtçe radyonun yerini gösterip 'Gidip oraya da başvur. Belki onlar kabul eder seni' dediler. Gittim, kapılarını çaldı. Cemîla Celîl açtı kapıyı. O zamanlar Cemîla radyonun sanat sorumlusuydu. Radyodakilerle birlikte beni karşıladılar. Başta çok yüz vermediler bana. Ancak kendimden bahsedip "Şev Çû" adlı şarkımı söyledikten sonra ağızları açık kaldı. Etrafıma toplandılar. 5-6 şarkı söyledim. Sonra güler yüzle 'Gel bizimle çalış. Radyonun Kürtçe departmanının çok işine yarayacaksın. Hoş geldin Aram can...' dediler. Ben de diplomamın olmadığını söyledim onlara. Bunun üzerine 'Diploma miplomaya gerek yok. Elindeki saz seniz doktorandır.'"

Mamoste Aram "Orada da yine Kürtler bana sahip çıktı" diyordu. Bir diğer yönüyle de; "Avrupa'ya geldiğimde PKK'li arkadaşların bana karşı yoğun ilgisi oldu. Beni sıcaklıkla karşıladılar. Önder Öcalan 'Hey Lo Lo Delal' şarkım üzerine bir değerlendirme yaptı. Merak edip 'Bu şarkı kimin? Bu ses daha çok duyulup dinlenmeli. Bu şarkıyı dinlediğimde içimdeki Kürtlük aşkı daha da arttı."

Aram bu konularda konuştuğunda ses tonu ve anlamlı bakışlarından Önder Öcalan'ı çok sevdiğini anlayabiliyordum. Ben de onu yanıtlardım "Mamoste Kürtlerin bir sözü vardır; Sarraf herkesten daha iyi anlar altının kıymetini" diye.

Önder Öcalan'dan bahsettiğinde sözlerini bitirmek istemezdi. Derdi ki "Ömrümde böyle güzel, dolu dolu, kadirşinas, ihtiram dolu bir merasim görmedim. Beni gördüğünde öyle bir sarıldı ki bana... Birbirini yüz yıldır görmeyen iki kardeş gibi. Saygı konusunda Kürtlerden ve Özgürlük Hareketi'nden gördüğüm sahiplenmeyi hiçbir yerde görmedim.

Bu konuyu daha genel bir soruyla sormak istiyordum. Tîgran île Öcalan arasındaki ilişkiyi de sormak istiyordum. Çok sıkı bir ilişkileri var. Bu ilişki hangi esaslar üzerine kurulu?

Mamoste Aram'ın kimi büyük dertleri vardı. O dertlerden biri Kürt diliydi. Diğeri dört parçadaki Kürt meselesiydi. Üçüncüsü ise Kürdistan ve dünyada demokrasinin içinde bulunduğu durumdu. Mamoste Aram Kurdistan davasının aşığıydı. PKK'yi tanıyıp birçok kez sayın Öcalan'la telefonla konuştuğunda ve ardından yanına gidip onu yakından gördüğünde anlamıştı ki bu hareket kültür, sanat ve dile çok önem verip saygı duyuyor. Bunun yanında bilirsin ki Kürdistan davası demokrasi davasıdır ve tüm halkların saygınlığını göz önünde bulundurur. Aram Tigran Ermeni bir sanatçı olduğu için demokrasi ihtiyacını iliklerine kadar hissederdi ve bu hareketin demokrasiyi kendisi için bir erk olarak ele aldığını gördü. PKK davası Kürtlerin davasıydı. Ancak bu hareketi tanıdığında anladı ki bu hareketin içerisinde bir çok acı ve zorluk yaşandığını gördü. Mamoste Aram bu emeği kendi gözleriyle gördü. Dileyenler Önder Öcalan ve Aram Tîgran'ın o buluşmasının görüntülerini izlediğinde anlayacaklar ne dediğimi.

Mamoste Aram'ın kendisi çok kez bahsederdi bundan ve "Birçok yazar ve romancı da hatırımı sayar ancak onlar çabuk unutuyorlar. Bu hareketin içinde, genel olarak da Kürt halkının içinde hiçbir zaman saygısızlıkla karşılaşmadım. Hatırımı her zaman baş üstünde tuttular. Hangi kapıyı çalsam bana sonuna kadar açtılar. Hiç bir zaman inancımı da sorgulamadılar. Mesihi olmamı sorun etmediler. Beni kendi ailelerinden biri gibi kabul ettiler. Kürtlerin kalbi misafirperverliklerinden daha zengin..." derdi.

Serok Öcalan'la görüşmelerinde PKK'nin siyaset yöntemini de konuştular. Sayın Öcalan'ın tahayyül ettiği Kürdistan fikri çerçevesinde diğer halkların sorunlarının çözümleri üzerine konuştular. Bu temelde Öcalan'a Ermenilerin haklarını soruyor. Öcalan, felsefesi ve düşüncesiyle Aram Tîgran'ın üzerinde büyük etki bırakıyor. 1915 soykırımından da söz ediyorlar. Bu konuda Öcalan'ın söylediklerini hatırlatırdı. Sayın Öcalan ona "Ermeni Soykırımı'na katılan Hamidiye Alayları'na bağlı kimi Kürtler meseleyi kavrayamadı, kandırıldılar. Kendi çıkarları ve İttihat-Terakkiciler ile Jön Türklerin gönlü olsun diye öldüren cahil birkaç ağa ve şeyhtiler. Sonrasında kendi başlarına ne geleceğini de kavrayamadılar. Din etkisi altına girdiler. Biz sizinle aramızda hiçbir fark görmüyoruz mamoste Aram, hareketimiz demokratik ve insancıl prensiplere sahiptir. Bu gerçeği sanatınla Ermeni halkına da anlatabilmelisin, çünkü Ermeniler hareketimizi yeterince tanımadığı için kimi zaman Kürt karşıtlığı yapabiliyorlar" demişti.

Önder Öcalan'ın sanat aşkı, fakat sahici Kürt sanatı, mamoste Aram'ın çok hoşuna giderdi. Öcalan, sesi ve sanatının değerini biliyordu. Mamoste Aram henüz hayattayken sanatı, Kürt halkının çoğunluğunun hareketi etrafında toplandığı bir lider tarafından  felsefi bir şekilde yorumlanmış ve analiz edilmişti.

Mamoste Aram çok umutvar biriydi. Kürdistan davasının geleceğinden umutluydu. Her zaman "PKK'nin gölgesi altında özgürleşecek olan ülkede ben de Kürt bir yurttaş kadar doğal haklara sahip olacağım" derdi.