Devlet gençliğimizi çalıyor

Toplum/Yaşam Haberleri —

Beritan Onuk

Beritan Onuk

  • Türk devletinin Kürt gençlerine dönük kültür-sanat etkinlikleri aracılığıyla yürüttüğü asimilasyon politikaları, gençlerin benliklerine dönük tehdit oluşturarak özüne yabancılaştırıyor. Gençlere dönük sistematik politikaları ve özel savaşın etkilerini psikolog Beritan Onuk ile konuştuk.

MIHEME PORGEBOL

Türk devleti yürüttüğü asimilasyon politikalarının dozunu son yıllarda iyice arttırdı. Politikalar, özel savaş konsepti dahilinde başta gençler ve kadınlar olmak üzere toplumun tamamına yöneliyor. Sanat ve kültür değerlerini tahrip etmenin yanında gençleri popüler kültür ve pasifizme çağıran etkinlikler; bireyi biricikleştiren, toplumdan ve kendi politik gerçekliğinden koparan organizasyonlar bu politikaların bel kemiğini oluşturuyor. Yakın zamanda şiddetli bir savaşın yaşandığı Kurdistan kentlerinde yoğunluk gösteren bu etkinlikler çoğunlukla iş insanları, kayyum kontrolündeki belediyeler ve Kültür Bakanlığı tarafından organize ediliyor. Etkinliklere katılanlar ise özellikle dijital medya platformlarında eleştiri yağmuruna tutuluyor. Yapılan eleştiriler de yine asimilasyon, hafızasızlık ve apolitizm gibi gerekçelere dayandırılıyor.

Gençlerin bu gibi etkinliklere neden katıldıklarını Mezopotamya Psikologları İnisiyatifi (DER-MEZ) üyesi psikolog Beritan Onuk’a yönelttik. Onuk, tüm bunların bir plan dahilinde politik bir saikle organize edildiğini söyleyerek “Sanat, kültür kurumları çalışmalarına gençleri dahil ederek interaktif etkinliklerle onlara temas etmeli” diyor.

Kurdistan’da yaşanan katliam ve vahşetlerin üstünü örtercesine artan parti, festival ve gençlere dönük çeşitli kitlesel etkinlikleri nasıl okumak gerek? Bu etkinliklerde bir yandan da Türklük ve beyazlık propagandası yapıldığı aşikâr. Bunların artmasının altında nasıl sebepler aramalıyız?

Türklük propagandası her alanda şiddetli baskılarla yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Devlet, Türklük propagandası ile Kürt halkına dayattığı “tek dil, tek millet, tek bayrak” anlayışıyla baskıları, sayısız katliamları, göçü ve asimilasyon politikasını beraber işliyor. Çünkü tarihinden, köklerinden koparılan, asimile edilerek itaat edilmesi istenen bir halk yaratılmak isteniyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünden işkence yasağına, tüm temel hak ve özgürlükler ağır ve sistematik biçimde ihlâl ediliyor.

Ağır ihlallerin yaşandığı yakın tarih olan 2015-2016 sokağa çıkma yasaklarından da söz etmek gerek. İnsanların vahşice katledildiği, kent kırımlarının yaşandığı bu süreçle birlikte kültürel kırımlara yönelik politikalarda artış yaşandığı söylenebilir. Egemenlik sahasını inşa etmek, kültürü asimile etmekten geçer. Yıllardır pervasızca, hatta vahşice uygulanan kültürel soykırımcı politikanın uygulanış biçiminin ilk adımları dil, tarih, edebiyat ve sanata saldırmaktır. Geçmişten bugüne Kürt kültürüne ait ne varsa yasaklandı, yasaklanıyor. Tam bu noktada devreye sokulan bir diğer asimilasyon yöntemi kayyum politikalarıdır. Bu durumu sadece siyasi darbe olarak temellendirmemek gerekir. Yerel yönetimlerin kazanılması aslında kültürün, sanatın, tarihin ve edebiyatın da yeniden kazanımını, onarımını ifade eder. Belediyelerin düzenlediği büyük kültür-sanat festivalleri, edebiyat günleri, müzik dinletileri gibi etkinlikler ile birlikte kültür kendini korur ve genç kuşağa aktarılır. Kürt gençlerine yönelik düzenlenen kitlesel etkinliklerin nihai hedefi budur. Genç kitlenin buluştuğu bir araya geldiği bu festivaller, yaratılmak istenen kültürün zemin inşası için etkili bir mekandır esasında. Tüm bu kanalların içi bilinçli ve etkili bir politikayla Kürt gençlerinin köprü konumu aracılığıyla boşaltılmak isteniyor.

Kürt gençleri bu gibi etkinliklere neden katılıyor? Tanık oldukları onca vahşet ve baskıya karşı hangi motivasyon onları inkâr ve asimilasyona dayalı etkinliklere katılmaya itiyor?

Bu soruyu psikolojik bir bakıştan ele aldığımızda, Kürt gençlerinin maruz kaldığı travma ve ikincil travma gerçeğinden bahsetmek gerekir. Nedir travma ve ikincil travma? Özetle; günlük rutini bozan, beklenmedik bir şekilde gelişen, dehşet, kaygı ve panik yaratan, kişinin anlamlandırma süreçlerini bozan olaylar, psikolojik travma yaşantıları olarak tanımlanabilir. İkincil travma, travmatik bir olaya maruz kalmayan ama olaya şahit olan veya olayı televizyon, radyo, sosyal medya kanalları ile öğrenen kişilerin travmatize olmalarıdır. Travma, bireyin kimliğinde ciddi tahribata yol açar ve iyileştirilmediğinde birey, travma semptomları olan stres, kaygı, acı ve yası taşımaya devam eder.

Kürt gençleri büyük bir travma halindedir ve bu travmalar birikimsel ve tarihseldir. Artan şiddetli baskılar, işkenceler, yasaklar, tanık oldukları ve uğradıkları ağır hak ihlalleri yapılan ırkçılık, var olan veya geçmişten gelen travmayı sürekli tetiklediği için stres, kaygı, acı ve yas durumu hep taze kalıyor. Bu durum da ciddi bir motivasyonsuzluğa sebep oluyor. Aslında Kürt gençlerini bu gibi festival ve etkinliklere iten motivasyon değil motivasyonsuzluktur. Festivaller, etkinlikler, sosyalleşme, rahat nefes alma alanlarıdır. Hızla değişen gündemden kaçma yöntemidir aynı zamanda. Doğal olarak süreci yönetmek adına bireyin savunma mekanizması devreye girer ve baş etme yöntemlerine başvurur.

Birey temelli etkenlerden bahsetmek tek başına yeterli olmaz elbette. Ekonomik, siyasi, toplumsal ve popüler kültür   faktörleri de etkili oluyor. Ve tabi ki genç neslin hayatlarına yön veren sanal kültüre değinmek gerek. Sanal kültür, robotik kültür, dijital kültür ben bunlarının bütününü 'X-Kültür' yani bilinmeyenli kültür olarak tanımlıyorum. Özellikle genç neslin tercih ettiği ve kendilerini var ettikleri alanlar bu alanlar. Gittikçe dijitalleşen, robotlaşan, tek tipleşen hayatlar söz konusu. Genç nesil arasında ciddi bir küresel etkileşim var ve bu etkileşim aracılığıyla kendi özgün kültüründen kopuk yaşamlar takip ediyor. Bunun sonucunda önceki kuşak kahraman kurtarıcı misyonunu yüklenirken şimdiki kuşak, yani genç kuşak daha alıcı bir misyon yükleniyor. Tüm bu etkenler, asimilasyon politikası güden festivallere, etkinliklere itiyor.

Herhangi bir koşul veya süreçte herkesin ara ara nefes alma, rahatlama, dertlerinden uzaklaşma ihtiyacı vardır. Fakat bu etkinliklerin devlet eliyle ve propagandatif şekilde örgütlenmesi ne gibi bir tehlike yaratıyor Kürt gençleri açısından?

Kürt gençlerine yönelik uygulanan özel savaş politikaları son derece tehlikeli, planlı ve örgütlü bir biçimde yürütülüyor. Yine Kürt gençleri arasında fuhuş ve uyuşturucu bizzat devlet tarafından örgütlü olarak geliştiriliyor. Bilinçli olarak yoksullaştıran, köşe başlarına uyuşturucu yerleştiren, fabrikalarda çalışan kız çocuklarını ve genç kadınları fuhuşa sürükleyen uygulamalar bunlar. Devletin Kürt gençlerine dayattığı ve uyguladığı politikalardan bir diğeri ise kendi kültürlerinin bir alt kültür olduğu algısını empoze etmek. Kabul ettirilmek istenen ve yaratılan algı üst kimlik, üst kültür algısıdır. Ve tabii buna tek kültür, tek kimlik anlayışını dahil ederek uyguluyor. Devlet Kürt gençlerine "Sosyalleşebilirsin, eğlenebilirsin ama benim belirlediğim sınırlar dahilinde" diyor. Kendi kültürüne yönelik etkinlik talep etme mekanizmalarını yasaklarla yok ediyor.

Empoze edilen bu algıların dışında bir diğer tehlike ise kolektif belleğe savaş açan ve zihni körleştirmeye dönük politikalardır. Kolektif bellek, kültürel kodları ve tarihi barındıran, edebiyatı koruyan, anlatılara dayalı, yakın ve uzak geçmişe dair anımsamalardır. Bireyin zihinsel özelliği olarak düşünülebilir, ancak bellek toplumsal bir boyut da taşımaktadır. Çünkü toplumlar, onları oluşturan bireylerin bellekleriyle şekillenir. Dil, tarih, ortak değerler bellek ile birlikte aktarılır kuşaklara. Hatırlamadığın dili konuşamaz, anımsamadığın tarihi benimseyemezsin. Faşizmin yok edici ateşine karşı su taşıyabileceğimiz güçlü bir kuyudur bellek. Kolektif belleğin muhafızı olan genç nesil kendi kültüründen koparılmak isteniyor. Tarihinden, geleneğinden, bağımsızlığından, dilinden koparılan Kürt gençleri özüne aykırı bir hayat tarzına alıştırılmaya çalışılıyor. Çünkü bir toplumu yönetmek istersen ilk önce daha aydınlanmamış genç zihinleri ele geçirirsin.

Bu etkinlikler Kürt gençleri üzerinde nasıl bir etki bırakıyor?

‘Yabancılaştırılan’ ve ‘yabancılaşan’ bir etki. Doğaya, topluma ve kendine yabancılaşmasına sebep olan bir etki.  Kendi kültürüne, kimliğine, hakikatine, benliğine ve özüne yabancılaşan birey, toplumdan kopar, yalnızlaşır, güçsüzleşir ve yönetilmesi kolay hale gelir. Bu, küçümsenmeyecek bir etkidir. Özüne yabancılaşmış insan; duygularını, değerlerini yitirmiş insandır. O, yaşamın anlamından, kendinden kopmuş, kendi varlığının düşmanı haline gelmiş bir ötekidir artık. Kişilik kaybı, ümitsizlik, karamsarlık, ilgisizlik, anlamsızlık, yalnız kalma, uyumsuzluk, inançların ve değerlerin kaybı gibi duygularla baş etmek zorunda kalır. Ayrıca ahlaki ve manevi değerlerinden uzaklaşmayla hem toplumsal hem de zihinsel olarak derin bir yabancılaşma başlar. Böylelikle Kürt gençleri özgünlüklerini, farkındalıklarını kaybeder ve büyük bir varoluş krizi başlar.

Böyle durumlarda muhalif veya bağımsız sanat, kültür ve siyaset kurumlarının ne tür çalışmalar yapması daha doğru ve sağlıklı olur?

Gençlerin sivil ve siyasal alanda varlık gösterebilmeleri neredeyse imkansız hale geldi. Onları teşvik eden, motive eden yöntemlerle yeniden örgütlemek gerekir. Mahallede, okulda, sanatta, edebiyatta, sporda, gençlere ait yaşam alanlarında onlara ait özgür alanlar yaratılmalı ve bu alanlar yaratılırken, gençler işin öznesi olmalı. Kültür ve sanat kurumları çalışmalarına gençleri dahil ederek interaktif etkinliklerle onlara temas edebilir. Gençler müdahil oldukları alanlarda önemsendiklerini hissetmek ister. Genç kuşak daha çok alıcı konumundadır çünkü. Yine en önemli ve en etkili yöntem medyadır. Gençler medya tarafından üretilen bilginin en temel tüketicileri olarak kabul ediliyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.