Hani faşizme karşı muhalefet?

Rojbin EKİN yazdı —

  • Erdoğan karşıtı seçimde açığa çıkan, özgürlük, eşitlik ve adalet talep eden milyonları bir arada tutabilecek, daha güçlü örgütleyebilecek her dönemden daha çok güçlü bir muhalefete ihtiyaç var.

Seçim propagandasına muhalefet cephesinden konu olan gündemlerin birçoğu faşist şef Erdoğan’ın yeniden Türkiye cumhurbaşkanı seçilmesiyle neredeyse kapandı. Daha bir hafta öncesine kadar da gündemin en sıcak konularından olan ve muhalefetin de dilinden düşürmediği anti demokratik uygulamalar sanki Türkiye’de değil de başka bir ülkede yürürlükteymiş gibi bir hava var. Türkiye’de Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesiyle ne değişti de muhalefet susmayı seçti? Oysa bu seçimi Erdoğan’a kaybettirmek için sıklıkla dile getirilen yolsuzluk, adaletsizlik, eşitliksizlik, yoksulluk ve özgürlüklerin kısıtlanmasında, kadın özgürlüğünün baskılanmasında herhangi bir değişiklik ya da bu hususlarda iyileştirmeye gidilecek yeni bir vaat, plan ve proje açığa çıkmış değil. Mevcut iktidarın ve cumhurbaşkanın da dayandığı ideolojik zemin ve zihniyet göz önünde bulundurulduğunda yakın gelecekte Türkiye’nin yarısının talep ettiği değişimin sağlanması da pek mümkün görünmüyor. Kısacası, Türkiye’yi karanlık günlerin beklediği söylemi can alıcı noktada durmaya devam ediyor. AKP-MHP-Yeniden Refah ve Hüdapar ittifakıyla oluşan hükümetin, üçüncü kez seçilen Erdoğan’ın ve açıklanan yeni kabinenin tam da bunun için canla başla çalışacağı anlaşılıyor. Antidemokratik faşist rejim belirlediği hedeflerine doğru yola çıkmaya başladı bile. Peki ya muhalefet ne yapıyor?

Muhalefetin itibarı…

Seçim sürecine yeterli hazırlıkla girmeyen muhalefetin, seçim sonrası için de herhangi bir hazırlığının olduğu şimdilik görünmüyor. Çünkü muhalefet bu aralar kendi içiyle meşgul. Kendisini muhalefet olarak tanımlayan güçler, yeterli politika ve örgütlenme üzerinden şekillenmeyince sorunun kaynağına doğru sorgulamalar, özeleştirilerle inmeyi de beceremiyor. Seçimin neden ve nasıl kaybedildiği sorgulamasını kendisini muhalefet olarak tanımlayan cephe, faşist şef Erdoğan’a karşı yarışacak aday olarak belirlediği Kılıçdaroğlu ismi üzerinden yapmaya devam ediyor. En çok da isabetsiz bir aday olduğu konuşularak muhalefetin tüm başarısızlığı bu şahsa yükleniyor. Kısacası, başarısızlığın özeleştirisi yanlış aday belirleme profiline dayandırılıyor. Bu tartışma sadece seçim ittifakı olarak bir araya gelen Altılı Masa ile de sınırlı kalmıyor. Kendisini muhalif medya olarak konumlandıran ya da böyle lanse etmeye çalışan medyada da aynı minvalde sürüyor. Anlayacağınız şu an ufukta görülen tek plan ve proje, iktidarı değiştiremeyince kendisini değiştirmekle uğraşma, yine birbirini yıpratıp itibarsızlaştırma. Dolayısıyla sıklıkla mevcut rejim güçleri tarafından da muhalefete yakıştırılan güçsüz, beceriksiz söylemi, seçimden sonra muhalefetin içine girdiği tutumla birlikte üzerine tam da oturmuş bir imaja dönüştü. Türkiye’de böyle bir muhalefet de ancak mevcut faşist iktidarın değirmenine su taşır. Dolayısıyla böyle bir muhalefete karşı umutlu olmayı sürdürmek, insanların gelecek hayallerine karşı yapacakları en büyük haksızlık olur.

Üçüncü yol ile gerçek muhalefet

Kendisini Üçüncü Yol olarak tanımlayan ittifak ve cephe seçimden hemen sonra daha samimi bir özeleştiriyle halkın karşısına çıksa da, henüz tabanda yaşanan tartışma ve rahatsızlıkları doğru yönlendirme ustalığına erişebilmiş değil. Ancak önümüzdeki sürece daha hızlı, daha doğru politika ve mücadele yöntemleriyle girebilecek bir umudu da vadettiğini belirtmek lazım. Çünkü dinamik, kendisine yaşatılanları unutmayan, hesap sormaktan çekinmeyen ve bu uğurda her türlü bedeli ödeyen cesur bir tabana sahip. Değerlerine bağlı, başarı inancını koruyan ve zulme karşı hep başı dik durmayı bilen bu kitle, kendisini üçüncü yol olarak tanımlayan cephenin önümüzdeki dönemde en etkili ve doğru siyaseti, politikayı üretmesinin, yürütmesinin en büyük avantajı belki de. Açığa çıkan tablodan da anlaşılacağı üzere önümüzdeki dönemde etkili ve yetkili parti organları ve bireylerin ilk elden yapması gerekenler, tabandan doğru açığa çıkan eleştiri ve önerileri pratikleştirebilecek mücadele ve örgütlenme zeminleri yaratmak. Bu doğrultuda yeni düzeltme ve düzenlemelere gitmek. Dayandığı tabanla birlikte bir yeniden inşa süreci başlatmak ve halkla birlikte güçlü örgütlenmeyi esas almak. Böyle yaklaşılırsa mücadele geleneğinin sürdürücüsü olunabilir ve Türkiye açısından da en samimi, doğru ve tek alternatif muhalefet konumuna gelmek başarılır. Böyle bir tutum esas alınırsa, yarım asırdır kesintisiz bir şekilde devam eden mücadele kalıcı ve başarılı sonuçlara ulaşmış olur.

Mücadele sebepleri değişmedi

Unutulmamalı ki dün olduğu gibi bugün de sorun olarak ifade edilenler olduğu gibi duruyor. Faşist rejim gittikçe güçlenmenin adımlarını atarken, Emine Ana adalet talep eden herkes adına Urfa adliyesi önündeki mücadelesini sürdürüyor, kadınlar katlediliyor, çocuklara yönelik taciz ve tecavüzler devam ediyor. Kürtlere yönelik siyasi ve fiziki soykırım saldırıları, ekolojik kırım, ekonomik ve toplumsal sömürü sürdürülüyor. Demek ki muhalefetin mücadele görevleri ve sebepleri değişmiş değil. Erdoğan karşıtı seçimde açığa çıkan, özgürlük, eşitlik ve adalet talep eden milyonları bir arada tutabilecek, daha güçlü örgütleyebilecek her dönemden daha çok güçlü bir muhalefete ihtiyaç var. Kürtlerin ve kadınların baş eğmez onurlu duruşuyla öncülük ettiği antifaşist cephe, gelecek özgür yarınlar hayalini gerçeğe dönüştürmenin umudu olarak varlığını koruyor ve özgürlük talep eden herkesi bu cepheyi daha da büyütmeye davet ediyor…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.