Hedef özgürlüğü olmalı

  • ”İmralı, tecrit sistemi üzerine kurulmuş bir cezaevidir. Sayın Öcalan üzerinde tarihte hiç görülmemiş bir tecrit politikası uygulandı ama bu politikaların hepsini duruşuyla boşa çıkardı. Geriye kalan tek şey var; Sayın Öcalan’ın özgürlüğü. Artık Öcalan’ın özgürlüğü hedeflenmelidir.”

 

Öcalan, 9 Ekim 1998’de uluslararası bir komployla Suriye’den çıkarılarak, 15 Şubat 1999’da Türkiye teslim edildi. ‘Yargılanması’ ise 31 Mayıs 1999’da başlayarak, aynı yılın 29 Haziran’ına kadar sürdü. İdam cezası verilen Öcalan’ın cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dönüştürüldü. Tutulduğu İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ilk günden bu yana ağır tecrit koşulları altında. 

Avukat görüşü 

Avukatlar, 27 Temmuz 2011’den önce kimi zaman İmralı Adası’na giderek görüşme sağlarken, bu tarihten 2 Mayıs 2019’a kadar hiçbir avukat görüşü gerçekleşmedi. Avukatların 27 Temmuz 2011’dan 20 Temmuz 2016’ya kadarki tüm başvuruları, “hava muhalefeti”, “koster bozuk” ve “koster onarımda” gerekçeleriyle reddedildi. 20 Temmuz 2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ile avukatların görüşme başvuruları, bu kez ”5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun gereğince hükümlüler hakkında getirilen kısıtlamaları” gerekçesi reddedildi. 

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven’in 8 Kasım 2018’de başlattığı ve tüm cezaevlerine yayılan açlık grevi eylemleri sonucunda avukatlar, 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde İmralı Adası’na giderek, müvekkilleri Öcalan’la görüşme sağladı. 

Aile görüşü

Cezaevlerine 12 Eylül 2012’de yayılan açlık grevleri sonucu Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, İmralı’ya giderek görüşme gerçekleştirdi. 2016’da gerçekleşen devlet içi çatışma sonrasında da 50 Kürt siyasetçi süresiz-dönüşümsüz açlık grevi başlattı. Bu eylem sonucunda 11 Eylül 2016’da kardeşi Mehmet Öcalan’ın İmralı Adası’na giderek görüşme sağlamasına izin verildi. DTK Eşbaşkanı Güven öncülüğünde başlayan açlık grevleri sonucunda 12 Ocak 2019’da Mehmet Öcalan İmralı’ya giderek, 15 dakikalık bir görüşme yaptı. İmralı Adası’nda çıkan yangın dolayısıyla oluşan kaygılar üzerine Mehmet Öcalan, 2 Mart 2019’da İmralı’ya giderek, burada görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmenin ardından Öcalan, 21 yıl aradan sonra ilk kez salgın nedeniyle oluşan kaygılar üzerine 27 Nisan’da telefonla görüşme hakkını kullanabildi. En son yapılan telefon görüşmesinin ardından Öcalan’la herhangi bir görüşme yapılmadı.

İmralı Heyeti

12 Eylül 2012’de cezaevlerinde 68 gün süren açlık grevi eylemleri sonucunda, Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata’nın 3 Ocak 2013’te İmralı Adası’na gitmesiyle siyasi heyetin görüşmeleri başladı. Daha sonra Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken, Pervin Buldan, Hatip Dicle ve Ceylan Bağrıyanık’ın içinde yer aldığı İmralı Heyeti’nin görüşmeleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 5 Nisan 2015’te diyalog sürecinin bitirilmesiyle engellendi. 

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi, 9 Ekim komplosu ve Öcalan’a yönelik sürdürülen tecride ilişkin MA’dan Sadiye Eser ve Erdoğan Alayumat’a konuştu.

Ortadoğu’da oyunbozandı

ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) Öcalan’a yönelik komployla hayata geçirdiğini söyleyen Emekçi, daha sonra Afganistan, Irak işgalleri ve Suriye iç savaşıyla devam ettiğini ifade etti. Emekçi, “Sayın Öcalan Ortadoğu’da bulunan diğer halklarla iyi ilişkiler geliştirmişti. Suriye, Lübnan ve Irak’ta iyi ilişkileri vardı. Irak’ta o dönemde Sayın Öcalan için çağdaş Selahattin Eyyubi tanımlaması yapılıyordu. Egemen devletler için Sayın Öcalan Ortadoğu’da oyunbozan bir durumdaydı. Öcalan’ı bir engel olarak görüyorlardı. Bu yüzden bu komployu gerçekleştirdiler” dedi.

 Ortadoğu halklarının temel sorununun ulus-devletler olduğunu belirten Emekçi, “Ulus-devlet sistemi Ortadoğu’da krizin temellerini oluşturuyor. Sayın Öcalan bu krizi bitirecek bir proje ortaya koydu. Bu proje egemen güçlerin ulus-devlet modeline ters düşüyordu. Bu yüzden Sayın Öcalan’a ‘oyunbozan’ denildi ve Öcalan onların denetimine girmeyince, tasfiyesi amaçlandı. Fiziki tasfiye olmayınca komployla Ortadoğu’dan çıkarıldı” diye konuştu. 

Üç aşamalı tecrit

Komplonun sonuç alamaması üzerine Öcalan üzerinde 22 yıldır devam eden üç aşamalı tecridin hayata geçirildiğini vurgulayan Emekçi, şöyle devam etti: “Sayın Öcalan henüz Suriye’deyken, ABD ve İsrailliler kendisiyle görüşerek, kendi denetimlerine almaya çalıştılar. Öcalan’da bunu reddetti. ABD ve İsrail Öcalan’ı kendi çizgilerine çekemeyince, komployu devreye koydular. Komploda Öcalan tasfiye edilip, PKK’nin denetim altına alınması hedeflendi. Bu başarılı olmayınca bu kez İmralı Tecrit Sistemi ile bu yapılmak istendi. Tecridin ilk aşaması İmralı Adası’nın çürütücü ikliminde Öcalan’ın iradesini kırıp kendi, çizgilerine çekmeye çalışmaktı. Öcalan bu yaklaşıma iradesini teslim etmedi ve çok büyük bir direniş gösterdi. Kapitalist Modernite’ye karşı Demokratik Modernite projesini geliştirdi. Bu şekilde hem komployu hem de tecrit sistemini boşa çıkaran bir perspektif geliştirdi. Öcalan’ın tavrına karşı tecrit politikasını uygulamaya koydular ve bu anlamda çıkarılan Öcalan yasaları da bu aşamanın ikincisi olduğunu söyleyebiliriz” dedi. 

Daha da ağırlaştırıldı

İmralı koşullarının 2005’ten sonra daha da ağırlaştırıldığını dile getiren Emekçi, “İlk önce Sayın Öcalan’ın bulunduğu hücre değiştirildi ve daha küçük bir hücreye konuldu. Bunun dışında hücre cezaları ve çeşitli disiplin cezaları bu dönemde verilmeye başlandı. Hücre cezaları gerekçe gösterilerek kağıt kalem bile verilmedi. Bu koşullarda Sayın Öcalan’ın iradesi kırılmak istendi. Öcalan, bu koşullarda savunmalarını hazırladı. Tek başına hücrede kaldığında, savunmalarını önce kafasına yazdı ve şartlar oluştuktan sonra savunmalarını kağıda dökebildi. Sayın Öcalan en iyi çalışmalarını tam da bu dönemde hayata geçirdi. 5 ciltlik savunmalarını bu koşullarda yazdı. Bu süreçten 2011’e kadar Sayın Öcalan’la aksamalarda olsa görüşebiliyorduk. Ancak 27 Temmuz 2011’den sonra görüşmelerimiz kesildi” şeklinde konuştu.

Son aşama mutlak tecrit

İmralı tecridin son aşamasının ”mutlak tecrit politikası” olduğuna dikkat çeken Emekçi, şöyle anlattı: “Sayın Öcalan’ın geliştirdiği ‘Demokratik Modernite’ modelinin hayata geçmesini önlemek ve Ortadoğu halklarıyla bağını koparmak için mutlak tecrit uygulamasına geçildi. Öcalan’sız bir Ortadoğu egemen devletlerin temel amacıdır. Gelişen tepkilerden kaynaklı Öcalan’la görüşmeler gerçekleşiyor. Ancak aile ve avukat görüşmelere gelişen tepkileri dindirmek amacıyla yapılan bir manevradır. İşin aslına baktığımızda, post modern anlamda Sayın Öcalan üzerinde başka türlü bir idam cezası uygulanıyor. Şu örnek sistemi özetler nitelikte; 1961 darbesinde tutuklanıp İmralı Adası’na yerleştirilen Adnan Menderes, 6 ay burada kaldıktan sonra çıktığı ilk mahkemede hakim huzurunda ‘ben konuşma yeteneğimi kaybettim’ der. İlk önce ‘Öcalan’ı ada cezaevine koyarsak, tek başına orada dayanamaz, birkaç yılda iradesi kırılır ve zayıf düşer’ dediler. Bunların hiçbiri tutmadı.”

Politik karara kılıf

Emekçi, 2019’da yapılan aile ve avukat görüşlerinin açlık grevleri sonucunda sağlandığını hatırlatarak, 23 Eylül’de getirilen 6 aylık avukat yasağına ilişkin ise şunları söyledi: “Önceden verilen hücre cezalarını gerekçe göstererek karar alınamaz. Geçmişte verilmiş ve infazı yapılmış cezanın gerekçe gösterilmesi mükerrer cezalandırma olarak değerlendiriyoruz. Açıkça burada söylemek gerekir ki politik bir karara kılıf uydurmadır. Avukat yasağı maddi dayanağı olmayan bir karar. Eski tarihli disiplin cezası kararının hukukla bağdaşan bir yanı yok.” 

Hepsini boşa çıkardı

Öcalan’ın cezaevinde yazdığı kitaplarında/savunmalarında tecridin nasıl parçalanacağını detaylıca ele aldığını hatırlatan Emekçi, şunları söyledi: ”Savunmalar ne kadar pratikleşirse, o kadar sonuç alıcı olur. İmralı cezaevi tecrit sistemi üzerine kurulmuş bir cezaevidir. Bu güne kadar orada hapsedilen herkes tecride maruz kalmıştır. Sayın Öcalan üzerinde tarihte hiç görülmemiş bir tecrit politikası uygulandı. Ama Sayın Öcalan bu politikaların hepsini duruşuyla boşa çıkarmıştır. Geriye kalan tek şey var Sayın Öcalan’ın özgürlüğü. Tecride karşı verilen her mücadele çok değerlidir. Artık Öcalan’ın özgürlüğü hedeflenmelidir.”

 İSTANBUL

 

Komploprotesto edildi

Öcalan’ın, Suriye’den çıkarılmasının 22. yıl dönümü birçok ilde düzenlenen etkinlik ve açıklamalarla protesto edildi. Açıklamalarda, 9 Ekim’de başlatılan komplo sürecinin bugün İmralı’da devam ettiği belirtilerek, Öcalan’ın ağır tecrit koşullarına rağmen halkların ortak geleceği ve birlikte yaşamını inşa etme çabasından hiç taviz vermeyerek uluslararası plana karşı tarihi bir duruş sergilediği belirtildi. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.