İmralı'da işkence rejimi var

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan
- İmralı raporunu açıklayan Asrın Hukuk Bürosu, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının belirli bir asgari sürenin ardından gözden geçirilmesine dair kararını hatırlatarak, şunları vurguladı:
- "Öcalan’a özgü gelişen ve işkence niteliğinde uygulanan ağırlaştırılmış infaz rejimi değişmeli. Bu kararın gereğinin yerine getirilmesi ancak ağır tecrit koşullarında 23 yılını geride bırakan Öcalan’ın özgürlüğü ile mümkündür.
- Siyasal, sosyal ve hukuksal tüm parametreler, aile ve avukat ziyaretlerinin önünün açılmasını; kendilerinden haber alınmasını, özgürlük ve güvenlik koşullarının sağlanmasını; Kürt meselesinde diyalog ve müzakereye geçilmesini dayatıyor."
İmralı Cezaevi'nde son bir yılda yaşanan hak ihlallerine ilişkin raporunu açıklayan Asrın Hukuk Bürosu, ağırlaştırılmış infaz rejiminin başından bu yana bir işkence rejimi olduğunu; uluslararası nitelikte karar altına alındığını belirtti.
Asrın Hukuk Bürosu, müvekkilleri Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile diğer tutsaklar Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Ateş’in ağır tecrit koşulları altında tutulduğu İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne dair hazırladıkları “2021 Yılı İmralı Tespit Raporu”nu kamuoyu ile paylaştı. Beyoğlu’nda bulunan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nde (ÖHD) yapılan basın toplantısına Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezzan Sarıca, İbrahim Bilmez, Cengiz Yürekli, Emran Emekçi’nin yanı sıra İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, İHD Hapishaneler Komisyonu Üyesi avukat Davut Aslan, ÖHD İstanbul Şube Eşbaşkanı Arzu Kayaoğlu ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) temsilcisi Ümit Efe de katıldı.
İmralı Tecrit Sistemi
6 başlık altında oluşturulan raporun “Giriş” bölümünde İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nin iç hukuk ve uluslararası hukuk devre dışı bırakılarak, Öcalan’a özgü inşa edilmiş tek kişilik bir “ada hapishanesi” olduğunun altı çizildi. İmralı’nın o günden bu güne kadar kişiye özel statü ve uygulamalarla yönetildiğinin belirtildiği raporda, Öcalan'ın geride kalan 23 yıl boyunca, Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş'ın ise 7 yıl boyunca ‘İmralı Tecrit Sistemi’ dediğimiz ağırlaştırılmış infaz rejiminde, olağanüstü tecrit koşullarında tutulduğu hatırlatıldı. Anayasa’da, uluslararası sözleşmelerde ve yasalarda tanınan; avukatları ile görüşme, aile bireyleri ile görüşmeı, telefon ile görüşme; mektup, faks ve her türlü iletişim araçlarıyla haberleşme haklarının ortadan kaldırıldığı hatırlatılan raporda, 25 Mart 2021'den beri hiçbir şekilde haber alınamadığına dikkat çekildi. Bundan dolayı sağlık durumları, tutulma koşulları, salgınla ilgili tedbir ve gelişmeler, hukuki durumları ve benzeri diğer boyutlar hakkında herhangi bir bilgiye sahip olunamadığı gibi maddi ve manevi bütünlüklerinin korunup korunamadığına dair derin kaygılara işaret edildi.
71 aile ve vasi başvurusu
Raporun “Tecrit Ve Haber Alamama Hali” bölümünde, 2021'de de vasi, aile ve avukat görüşmesi için her hafta düzenli olarak Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı başvurularda bulunulduğu, aynı başvuruların savcılık aracılığıyla İmralı Cezaevi İdaresi'ne de yapıldığı bilgisi verildi. 2021'de 71 aile ve vasi başvurusuna herhangi bir şekilde yanıt verilmediği, yüz yüze tek bir aile görüşü gerçekleştirilemediği kaydedildi.
202 avukat başvurusu
Avukatların da yıl boyunca her iki kuruma yaptığı toplam 202 başvurunun yanıtsız bırakıldığı ve herhangi bir avukat görüşü gerçekleştirilemediği anımsatılan raporda, yasaklar sürerken 14 Mart 2021'de gece saatlerinde Öcalan’ın yaşamına dair kimi haberlerin internet ortamında yayılması üzerine yine başvuruların yanıtsız bırakıldığı, sadece kısa bir telefon görüşmesi yaptırıldığı ifade edildi. 25 Mart'taki bu görüşmenin de son irtibat olduğunun altı çizildi.
İmralı koşulları
Raporun “İmralı Ada Hapishanesinde Mevcut Koşullara Dair Özet Bilgiler” başlığında da bilgiler paylaşıldı. Bazıları şöyle:
* Öcalan, 15 Şubat 1999'dan beri tek kişilik hücrede tutuluyor. 10 yıl boyunca hapishanede tek başınaydı. Daha sonra ise hafta içi günün 23 saati, hafta sonu 24 saat boyunca yine tek başına.
* 27 Temmuz 2011'den bugüne 11 yıl boyunca yalnızca Mayıs-Ağustos 2019 tarihlerinde 5 avukat görüşü gerçekleştirebildi, sonuncusu ise 7 Ağustos 2019'daydı.
* 2014'te yalnızca 5 aile görüşü gerçekleştirildi.
* Son kez 3 Mart 2020'de kardeşiyle yüz yüze görüştü.
* Yalnızca 27 Nisan 2020 ile 25 Mart 2021 tarihlerinde telefonla görüşebildi. 25 Mart'taki son görüşme 5 dakika sonra kesildi.
Raporun bu bölümünde diğer üç tutsağın koşulları da özetlendi.
Gizli ve hukuk dışı yasaklar
Raporun “Mahkemeye Yapılan Başvurular İle Gizli Yürütülen Hukuk Dışı Yasak Kararları” başlığında da hukuk ve yasaların bir kenara bırakılarak verilen disiplin cezaları ve bu cezaların görüşme engeline dayanak yapılması anlatıldı. Bu konuda Bursa İnfaz Hakimliği, Adalet Bakanlığı, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, İnsan Hakları Daire Başkanlığı, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu‘na ayrı ayrı başvurular ve yargı süreçleri paylaşıldı. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’ne (CPT) yıl boyunca belirli aralıklarla dört ayrı başvuruda bulunulduğu, ancak CPT’nin de 2021'de işlevsiz ve etkisiz kaldığı belirtildi. Hem Türkiye'deki hem de uluslararası alandaki tüm ilgili kurumların bilgilendirildiği ifade edildi.
Mahkemelerde bekleyen başvurular
İmralı’da sürdürülen ağır insan hakları ile ilgili olarak 2021'de yerel düzeyde yapılan başvurular dışında yüksek mahkeme niteliğinde Anayasa Mahkemesi’ne 19, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de 5 başvuruda bulunulduğuna yer verilen raporda “Bu başvurularla birlikte bugün dört müvekilimiz adına toplamda İmralı Ada Hapishanesi ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nde 79 bireysel başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde de 12 başvuru derdest durumdadır. Söz konusu başvuruların sayısı ve içeriği, İmralı’da yürütülen tecrit sisteminin kapsamını ve ağırlığını açıklamaktadır. Bu aynı zamanda ulusal ve uluslararası herhangi bir yargı merciinin, İmralı Tecrit Sistemi'ne belirleyici düzeyde etki etmediğini göstermektedir” denildi.
Komite kararının gereği Öcalan'ın özgürlüğüdür
“Ağırlaştırılmış Müebbet İnfaz Rejimi” bölümünde de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infaz rejimi anlatılarak, Türk yargısının AİHM’in ihlal tespitleri ile değerlendirmeleri görmezden geldiği vurgulandı. AİHM’in ölünceye kadar hapis biçimindeki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının işkence yasağını ihlal ettiğine yönelik Öcalan No.2 kararından sonra Kaytan/Türkiye, Gurban/Türkiye ve Boltan/Türkiye başvurularında da benzer ihlal kararları verdiğini hatırlatılan raporda, şöyle devam edildi: “Bunun üzerine dört dosya, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nde izleme sürecine alınmış, ancak Türkiye karara uymamasına rağmen Komite tarafından 7 yıl boyunca gündeme getirilmemiştir. 2021'de ÖHD, İHD, TİHV ve TOHAV, Komite’ye ilgili AİHM kararlarının uygulanmadığı gerekçesiyle başvuruda bulunmuşlar ve bu gelişmelerden sonra Komite, her dört kararı gündemine almaya karar verdi. Söz konusu karardaki ihlallerin ortadan kaldırılmasını sağlama sorumluluğu olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık 2021 tarihli toplantı ara kararlarında, mevcut işkence yasağı ihlalinin devam ettiğini, Türkiye’nin konuyla ilgili mevcut bilgileri paylaşmadığını, kararın gereğini yerine getirmediğini yeniden tespit etti. Bu tespitlerle birlikte ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının belirli bir asgari sürenin ardından gözden geçirilmesine dair inceleme mekanizması için yasal ve diğer yeterli tedbirlerin gecikmeksizin yerine getirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bir an önce gerekli adımları atması ve bu adımlarla ilgili olarak da Eylül 2022'ye kadar Komite’yi bilgilendirmesi talep edilmiştir. Sayın Öcalan’a özgü gelişen ve tüm Türkiye’de işkence niteliğinde uygulanan ağırlaştırılmış infaz rejiminin elbette değişmesi gerekmektedir. Bu kararın gereğinin yerine getirilmesi ancak ağır tecrit koşullarında 23 yılını geride bırakan Sayın Öcalan’ın özgürlüğü ile mümkündür.”
Tespit ve sonuçlar
Raporun “Tespit Ve Sonuçlar” kısmında da şunlar sıralandı:
* Türkiye’nin egemenlik sınırları içerisinde, Marmara Denizi'nde bulunan İmralı Cezaevi, işkence yasağına, temel hak ve özgürlüklere, evrensel ilke ve kurallar ile demokratik değerlere aykırı olarak İmralı Tecrit Sistemi ile yönetilmektedir. Sayın Abdullah Öcalan 23 yıldır bugün en ağırını yaşadığı işkence koşullarına maruz bırakılmaktadır. Konar, Aktaş ve Yıldırım da bu sisteme dahil edilerek İmralı Ada Hapishanesi'nde bulundukları 7 yıl boyunca işkence ve insanlık dışı uygulamalara maruz bırakıldı.
lÖcalan ve diğer müvekkillerimizden haber alamadığımız 2021 yılı tecridin en ağır boyuta ulaştığı bir yıl oldu. Kendilerinden 25 Mart 2021'den bugüne kadar hiçbir şekilde haber alınamıyor, dış dünya ile olan tüm bağları koparıldı.
* Aile ve avukatlarının bütün başvuruları sonuçsuz bırakıldı ve hiçbir ziyarete izin verilmedi. Aynı şekilde telefon ve mektupla ulaşma imkanı da bırakılmadı.
* 2021 yılı boyunca; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. Maddesi'nde düzenlenen işkence yasağı, 6. Maddesi'nde düzenlenen adil yargılanma hakkı, 8. Maddesi'nde düzenlenen aile ve özel hayata saygı ile haberleşme hakkı, 13. Maddesi'nde düzenlenen etkili başvuru yoluyla hak ve özgürlüklerin amaç dışı kısıtlanmasını yasaklayan 18. Maddesi ihlal edildi.
* İmralı Tecrit Sistemi'nin uygulayıcıları tarafından negatif ve pozitif bütün yükümlülükler ihlal edilerek suç işlendi.
* 23 yılını geride bırakan İmralı sürecinde tüm ülkede yaşanan deneyimler şunu çok iyi gösterdi ki; ne zaman Kürt meselesine yaklaşım konusunda güvenlik politikaları ön plana çıkarılsa İmralı Ada Hapishanesi’nde uygulanan tecrit de bu politikalara paralel bir şekilde derinleştirildi. Özellikle son 6-7 yıl bunun en ağır dönemi olmuştur.
* Aynı şekilde İmralı’da tecridin ağırlaştırılması, Türkiye’de hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına yol açmaktadır. Bugün de ülkenin içinde bulunduğu koşullar ile İmralı’daki mutlak tecrit/haber alamama hali neden-sonuç ilişkisi içinde gelişmektedir. Bir yandan İmralı’da mutlak haber alamama durumu söz konusu olup, her türlü temas engellenirken, ülke de sosyal, kültürel, siyasal, hukuksal, ekonomik vb. çoklu boyutlarda kriz ve bunalım halini yaşamaktadır.
* Böylece Anayasa, AİHS ve diğer hukuksal bağıtların yok sayıldığı İmralı Tecrit Sistemi, Türkiye’de hukuk ve demokrasi dışı bir yaşamın inşa edilmesine neden oluyor.
* Öcalan’ın toplum ile diyalog kurabildiği zamanlar ise bütün Türkiye halklarına umut veren, nefes aldıran zamanlardır.
* Öcalan, Kürt meselesinde demokratik, anayasal ve barışçıl bir çözümden yana olduğunu her seferinde deklare etti. 23 yıllık İmralı sürecinde de diyalog ve çözüm karşıtı güçlere karşı göz ardı edilemeyecek bir barış ve yaşatma siyasetini inşa ederek tarihsel rolünü oynadı. Sayın Öcalan’ın öngördüğü onurlu barış, tüm çözüm karşıtı güçlere rağmen Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açacak, Ortadoğu’nun daha yaşanılır bir coğrafya olmasını sağlayacaktır.
lSiyasal, sosyal ve hukuksal tüm parametreler Sayın Öcalan ve diğer müvekkiller ile derhal aile ve avukat ziyaretlerinin önünün açılmasını, kendilerinden haber alınmasının, özgürlük ve güvenlik koşullarının sağlanmasını ve Kürt meselesinde diyalog ve müzakere siyasetine geçilmesini dayatmaktadır.”
İnsanın varoluşuna aykırıdır
Raporun açıklamasından sonra söz alan TİHV İstanbul Yönetim Kurulu üyesi Ümit Efe, İmralı’daki 23 yılı yakından takip ettiklerini söyledi. İmralı’da kişilere özgü bir tecrit uygulandığını ifade eden Efe, “Tecrit bir işkence yöntemidir. İnsanın var oluş koşullarına aykırı bir sistemdir. İmralı Cezaevi İnsan Hakları örgütlerine de kısıtlanmıştır. Bu durum sadece Türkiye yasalarında değil bütün yasalarda işkencedir. Bu nedenle bundan vazgeçilmelidir. Biz bunun takipçisi olmaya devam edeceğiz” dedi.
Barolar harekete geçmeli
ÖHD İstanbul Şube Eşbaşkanı Eylem Arzu Kayaoğlu, kurumsal düzeyde Adalet Bakanlığı'na avukat görüşü yapılması için başvuruda bulunacaklarını belirterek, şunları söyledi: "Biz avukatlar olarak da Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Cezaevi Müdürlüğü'ne ayrı ayrı başvuruda bulunacağız. Bizim buradan asıl çağrımız barolara. Asıl sorumluluk alınması gereken konu İmralı’dır. Herkesin gündelik yaşamını etkileyen tecridin kaynağının İmralı olduğunu biliyoruz. Bunun farkındalığının asıl başlaması gereken yerin de barolar olduğunu biliyoruz. İmralı’yla ilgili tecridin kaldırılması için yasal çalışmaları yapmalarını talep ediyoruz.”
İmralı tecridi yayılıyor
İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, hukukun siyasetle bağına değinerek, “İmralı’nın siyasetle bağını da hepimiz çok iyi biliyoruz” dedi. Türkiye’de tecrit sisteminin cezaevlerinde uygulanmasının tesadüfi olmadığını belirten Yoleri, “İmralı Cezaevi’nde söz ederken ulusal ve uluslar arası sözleşmelerin ihlal edildiğini bilmek gerekir. İmralı özel bir yer ve kişiye özel bir uygulama var. Ancak son dönemde diğer cezaevlerinde tutukluların belirttiği önemli bir cümle var. Oda ‘İmralı tecridi tüm cezaevlerine yayıldı şeklindedir” şeklinde konuştu.
Yoğunlaştırılmış tecrit
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) temsilcisi avukat Oğuzhan Topalkara da şunları ifade etti: “Hak ihlallerin yoğun bir şekilde sürdüğü bir süreçteyiz. Bizler tecridi yoğunlaştırmış bir işkence sistemi olarak görüyoruz. Biz bunu kabul etmiyoruz. Hiçbir tutukluya özel bir uygulamayı kabul etmiyoruz. Bu tür süreçler sessiz kalınacak süreçler değildir. Bütün hak örgütlerinin buna ses çıkarması gerektiği kanaatindeyiz. Bu nedenle baroların buna taraf olmasını bekliyoruz. Bizler de üzerimizde düşen görevi yapmaya devam edeceğiz.”












