Iroqua kadınlarının Amerikası
Kadın Haberleri —

Iroqua kadınları
- ABD’de resmi olarak kadınlara oy verme hakkı 1920 yılının Ağustos ayında tanındı. Bu, kadın erkek eşitliği açısından bir eşiğin geçilmesiydi. Amerikalı kadın hakları aktivistleri, 1000 yıllık bir geçmişi olan anaerkil Iroquois Konfederasyonu’ndaki yaşamı kendi toplumlarına taşımak için savaştı.
EMRULLAH BOZTAŞ
Modern dünya bir hafıza yitimi yaşadığı, imparatorluklar çağı ardından ancak 1900’lü yıllarda tekrar kadınların haklarını hatırladı. Toplumda söz hakkı, oy verme ya da en basit tabirle eşit haklar mücadelesi Yeni Dünya’nın yerli kadınlarından ilham aldı. Kadınların Amerika’daki ilk oy hakkı mücadelesi, geçmişin izlerini tarayarak ve yerli kültürleri inceleyerek de başlamış oldu. Amerika yerlileri büyük oranda anaerkildi. Iroquois Konfederasyonu kendilerine Haudenosaunee ortak adıyla Onondaga, Oneida, Mohawk, Cayuga ve Seneca kabilelerinden oluşuyordu. Tuscarora ittifaka 1722'de katıldı. Modern Amerika tarihi bir yerli topluluğun beyaz ve siyahi Amerikalı kadınlara nasıl umut ışığı olduğuna halen şaşkınlıkla bakıyor.
Yerliler yerleşimcileri şekillendirdi
Iroquois Konfederasyonu, zamanının en güçlü ittifaklarından biriydi. Askeri, politik ve ekonomik olarak beş, daha sonra altı ulustan oluşan grup kendi anayurtlarına hâkim oldu. Bu eşsiz toplum yalnızca kendi hayatlarını etkilemekle kalmadı, aynı zamanda Kuzey Amerika'yı evleri haline getiren Avrupalı yerleşimcilere de örnek oldu. Konfederasyon Anayasası, Amerikalı Kurucu Başkanlara (Kurucu Baba) kendi anayasalarını yazarken ilham oldu. Çoğu insan hakları beyannamesi bu toplumun geleneklerini esas aldı. Konfederasyon kadınları 19 ve 20’nci yüzyıllarda ABD’deki kadın hakları hareketi için kilit bir rol model haline geldi.
Yol gösteren yerli kadınlar
En az 1000 yıldır, Haudenosaunee kadınları Kuzey Amerika'da kendi ulusları içindeki siyasi meselelerde söz sahibiydiler. Altı aşiretin de erkek reisleri vardı ancak bunları aşiretin kadınları seçiyor ve belli şartlar altında görevden alabiliyordu.
Haudenosaunee hala da anasoylu bir toplumdur, yani kadınlar tarafından yönetilir. Miras ailedeki kadınlardan geçer ve yaşam düzenlemeleri kadının ailesi etrafında şekillenir. Haudenosaunee toplumu, her biri bir klan annesi tarafından yönetilen klanlara bölünmüştü. Klan annesi, herkesin uygun şekilde beslenmesini ve bakımının sağlanması da dahil olmak üzere, tüm kararların alınmasından sorumluydu.
Klan anneleri, altı ülkenin (her bir Kızılderili kabilesinin bir ülkesi vardı) bir bütün olarak ittifakı ilgilendiren konuları tartışmak ve gerektiğinde grup kararları almak üzere bir araya geleceği Konfederasyon çapındaki konseylerde görev yapacak erkekleri seçiyordu. Ayrıca Konfederasyonun kararları üzerinde de son söz hakkına sahiptiler ve halkın genel oyları da alınıyordu. 17’nci yüzyılda, Haudenosaunee kadınları, Kuzey Amerika'da bilinen ilk feminist isyanı düzenlediğinde, bu güç askeri harekatla ilgili kararları da kapsayacak şekilde genişledi. Yerli kadınların beyaz yerleşimcilerle etkileşimdeki toplumlarını daha sıkı bir sistem içerisine aldıkları bu feminist isyan, Iraqua yerlilerinin yaşam biçimini de tehlike karşısında köklü olarak değiştirdi.
Bu harekette, barışı teşvik etmek amacıyla askeri kararlar üzerinde veto yetkisi elde etmek için Haudenosaunee kadınları yaşamın diğer yönleri üzerindeki yetkilerini kullandılar. Konfederasyon içinde görev yapmak üzere atanan erkeklerin katı ahlaki kurallara uymaları ve halkları için iyi seçimler yapmaları gerekiyordu. Görevlendirilen erkekler suç işleyemez, kavgacı olamaz zaten amaçları barışı korumaktı. Ayrıca kadına şiddet uygulayamazlardı. Beyaz kadınların aksine, Haudenosaunee kadınları kendi mülkleri ve eşyaları üzerinde kontrole sahipti.
Yasanın gözünde ölü
19’uncu yüzyılda ABD'deki beyaz kadınlar, Haudenosaunee kadınlarıyla tamamen zıt koşullar altında yaşıyorlardı. Yasanın gözünde evli kadınlar aslında ölüydü; Hiçbir hakları yoktu, mülk sahibi olamıyorlardı ve hatta bedenleri üzerinde kontrol sahibi bile değillerdi. Erkekler kadınları kalıcı hasar vermemek şartıyla dövme hakkına sahipti. Kadınlar çalışıyorsa (ki bunu çok az evli kadın yapıyordu), maaşı evli olduğu erkeğe gidiyor ve kendisi mülk sahibi olamıyordu. Annelerin çocukları üzerinde kontrolü bile yoktu.
Kızılderili kültürünü inceleyen kadın hakları aktivisti Alice Fletcher, 19’uncu yüzyılın sonlarında yerli bir kadını ziyaret ederken bu keskin farklılıkları gözlemledi. Daha sonra, Uluslararası Kadın Konseyi'nin 1888'deki bir toplantısında hikâyeyi yeniden anlattı ve birçok Amerikalı kadın için ilk kez yerli uluslardaki kadınların yeteneklerinin ilham verici örneğini hayata geçirdi.
Yerli kadınların kahkahaları
Yerli Amerika kültürlerini inceleyen bir etnograf ve kadınların oy hakkını savunan Alice Fletcher, Batı dünyasının dört bir yanından kadın hakları savunucularının Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ilk toplantısı olan 1888 Uluslararası Kadın Konseyi'nde kader değiştiren o hikâyeyi konuşmasında bir anektot olarak anlattı.
"Kocanız atı vermenizden hoşlanır mı?" sözleri başlayan anlatıda Fletcher, ziyaret ettiği bir Omahalı kadına at satışı esnasında bu soruyu sorduğunu söyledi. Kısa bir duraksama anından bahsediyor Fletcher, sonra mı? Kızılderili kadın kahkahayı basmış. Olayın anlatısı şöyle devam ediyor: “Bir anda kahkahaya boğuldu ve hikâyeyi çadırında toplanan diğerlerine anlatmak için aceleyle koştu. Ve ben birçok kişinin alaylı gülüşmelerine hedefi oldum.”
Amerika yerlisi kadının dünya görüşüne göre at kendisine aitti ve evli olduğu erkeğe danışmadan onu satma hakkına sahipti. Günümüzde bile oldukça iddialı bir davranış kalıbı. Bu özgürlüğü duymak, Fletcher'ın oy hakkı savunucularına hakları için mücadeleye devam etmeleri için ihtiyaç duydukları ilhamı ve odaklanacakları bir hedefi verdi.