Kendi yaramızın dermanı olmalıyız

Demir ÇELİK yazdı —

  • Bir dilin ölmesi, insanlığın on binlerce yıllık tarihi ve ekolojik izlerinin ölmesi, yapım ve yaratımlarının ortadan kalkması, hafıza ve belleğinin silinmesi demektir.

21 Şubat Dünya Anadil Günü’nü geride bıraktık. UNESCO’nun 17 Kasım 1999’da 21 Şubat’ı Uluslararası Dünya Anadil Günü ilan edişinin üzerinden 24 yıl geçmiş olmasına rağmen milyonlarca Kürt anadil eğitiminden yoksundur. Bırakınız eğitimden yoksun olmaları, dünya üzerinde 60-70 milyon olduğu varsayılan Kürtlerin dilleri, kimlikleri, kültürleri ve inançları yasaktır. Başûr’da 6 milyon Kürt Temmuz 1992’den beri anadil eğitimine kavuşmuş, beraberinde Süryaniler ve Türkmenler de anadilde eğitim görmektedirler. Rojava’da ise 2011’de kısmen, 2015’ten bu yana bölgede yaşayan tüm halklar kendi anadilinden eğitim görmektedirler. Kuzey Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nde Kürtçe, Arapça, Süryanice, Asurice, Ermenice, Türkmence ve Çerkezce dillerinde anadil eğitimi verilmektedir.          

Biyolojik olduğu kadar kültürel, sosyal ve siyasal bir varlıkta olan insan için anadil hayatı konudur. Anadil insanın varlığı, kimliği ve ruhi şekillenmesinin en temel öğesidir. Kültürel, sosyal ve siyasal faaliyetlerin yanı sıra binlerce yıllık yapım ve yaratımların toplamıdır. Bir dil öldüğünde insanlığın on binlerce yıllık tarihi ve ekolojik izlerinin ölmesi, yapım ve yaratımlarının ortadan kalkması, hafıza ve belleğinin silinmesi demektir. O nedenle ulus devletler tekçi, katı merkeziyetçi, inkârcı ve asimilasyoncu zihniyetleri ile hergün dilleri ve halkları öldürmektedirler.

Herkese Türk, herkese İslam olmayı dayatan Türk ulus devleti inkâr, asimilasyon ve kültürel soykırımda ısrarda sınır tanımamıştır. Onca yasak ve inkâra rağmen Kürtler, 1999’dan başlayarak kentlerini ve kendilerini yönetmeyi başarmaları, bu inkârcı ve soykırımcı zihniyeti ürkütmüştü. Kurdistan’da kazanılan belediyelerimiz kısıtlı bütçeleriyle anadilde kreş ve anaokulu hizmetlerini sunuyor, eğitim destek evlerinde anadilde eğitimi veriyor, kültür merkezlerinde anadilde müzik, tiyatro başta olmak üzere Kürt kültür ve sanatını toplumla buluşturuyordu. Devletin inkâr edip yasakladığı dilde, kültürde, sanatta ve edebiyatta çığır açan eserler üretilmeye başlanmış, Kurdistan’da açıkçası sosyal ve kültürel aydınlanma-rönesans yaşanıyordu. Devlet kültürel ve aydınlanmanın yol açtığı bu toplumsallıktan korktuğu için 2014 Ekim’inde Çöktürme Planı ile topyekûn saldırı başlattı. Bu planla politik devrimin öncüsü Kürt siyasal hareketini boğmak, demokratik siyaseti tasfiye etmeyi kendi bekası için olmazsa olmaz gördü. Demokratik, ekolojik ve katılımcı belediyeciliğin Kurdistan’da sosyal devrime öncülük yapıyor olmasına tahammül edemeyen inkârcı, ırkçı zihniyet seçimleri yasaklamayı göze alamadığı için belediyelere kayyum atayarak sosyal devrimin, kültürel ve sosyal aydınlanmanın önüne geçmeye çalıştı. Siyasi soykırım operasyonları eşliğinde kreşler, anaokulları, eğitim merkezleri ve kültür merkezlerini dağıtmış, Kürtlerin seçme ve seçilme haklarını gasp etmiştir.  Irkçı faşist iktidar açıktan dili, kimliği, kültürü yasaklıyorum diyemediği için belediye hizmetlerini kriminalize ederek, belediye eşbaşkanlarını itibarsızlaştırarak ve terörize ederek toplumsal devrimi boğmaya çalıştı.

21 Şubat’ı Dünya Anadil Günü ilan eden UNESCO, önümüzdeki kırk yıl içinde Kürtçe’nin Kîrmancki ve Goran lehçelerinin ortadan kalkacağını söylemektedir. Kurdistan’ın Başûr ve Rojava parçalarında Soran ve Kurmanci lehçelerinde yapılan anadilde eğitimlere Kîrmancki ve Goran anadillerinden de eğitimleri devreye koymak hayati önemde konu olmaktadır.

Ayrıca dünya dilleri arasında en eski ve köklü olan Kürtçe’nin neolitik tarım devriminin yaşandığı coğrafyanın temel dillerinden olması nedeni ile birçok dile çok sayıda kelime, değer ve kavram kattığını da hesaba kattığımızda Kürtçe’nin lehçelerinden birinin ölmesi insanlığın kök hücresi değerlerinin ölmesi demek olacaktır. Binlerce yıldır onca devletçi sistemin asimilasyonuna, saldırı ve baskısına rağmen dilimizin kaybolmamış olmasının en temel nedeni onun insanlığın kök hücresi değerlerini taşıyor olmasıdır. İngilizce, Fransızca, Almanca, Farsça ve Kürtçe’nin Hint Avrupa dil grubunda olmasını göz önünde bulundurduğumuzda, dilimizin ne kadar köklü bir toplumsallığı ve tarihselliği ifade ettiğini görmüş oluruz.

Ancak Kürtçe, özellikle de Kîrmancki lehçesi ulus devletlerin kuşatıcılığında, devletsizliğin ve statüsüzlüğün cenderesinde can çekişmektedir. Bu nedenle demokratik siyaset yürütücülerine büyük iş düşüyor. Demokratik siyaset bu duyarlılıkla soruna ve sürece yaklaşmalı, dilimizin, kültürümüzün sürdürülmesinin araç ve mekanizmalarını oluşturmanın siyasetini yürütmelidir. Kadim coğrafyanın kadim halklarından olan Kürtler, ne azınlık haklarından, ne de kadim coğrafyanın yerli halkı olmaktan ileri gelen haklarından yararlanamamaktadırlar. Demokratik siyaset, hem BM ve BM’ine bağlı komiteler nezdinde, Hem Avrupa Konseyi ve UNESCO nezdinde Kürtlerin azınlık ve yerli halk olmaktan ileri gelen hakların elde etmesi mücadelesini yürüten olmalıdır.              

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.