Yeni dönemi karşılamak
Demir ÇELİK yazdı —
- Üçüncü dünya savaşının de-facto koşullarında, Kurdistan’ı sınır güvenliği gerekçesi ile işgal ve ilhak etmek, savaşı fırsata dönüştürerek hem Kurdistan statüsünü engellemek hem de Akdeniz koridorunu denetiminde tutmayı amaçlayan devlet, evdeki bulgurdan olmanın saldırganlığıyla 'Roma'yı yakacak kadar' çılgınları oynayabilir.
Kobanî Kumpas Davası 16 Mayıs'ta karara bağlandı. Her şeyden önce bu kararın mahkeme heyetinin bağımsız iradesi ile alınan bir karar olmadığını dünya âlem biliyor. Erdoğan' ın talimatıyla davası açılan, iddianamesi hazırlanan bu davanın Erdoğan'ın ve derin devletin isteği doğrultusunda karara bağlanacağı açıktı. Dolayısıyla Kobanî kumpas davasının kararı, hukuki olmayıp, devletin Kürt sorununun inkarının siyaset belgesi olma kararıdır. Devlet, Kobanî kumpas davası kararıyla; öncelikle Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrar edeceğini göstermiştir. Bununla birlikte siyaset başta olmak üzere devlet- toplum ilişkilerini yeniden dizayn etmek istediğini, Kürt ulusal taleplerini inkarda ve demokratik siyaseti tasfiyede kararlı olduğunu görmemiz gerekiyor.
Türk ulus- devletinin toplumun çoklu kimliğine ve çoklu kültürüne yüzyıldır dayattığı inkâr ve imha politikaları nedeni ile siyasal ve ekonomik alan başta olmak üzere çoklu krizi yaşamaktadır. Soruna askeri/güvenlikçi politikalar eksenli yaklaştığından savaş, işgal, tecrit ve inkâr dışındaki yol yöntemleri aklının ucundan bile geçirmemektedir. Kemalist- militarist devletin yüzyıllık jeo-stratejisi ile hareket eden AKP-MHP faşist bloku ‘ikinci kurtuluş savaşı’ söylemi ile bu stratejiyi 2016 yılından beri uygulamasına almış, 'Türkiye Yüzyılı’ söylemi ile toplumda rızalık üretmeye çalışmaktadır. Yüzyıldır yaşatılan onca ağır bedele rağmen 21. yüzyılda da inkâr, imha yaklaşımı ile siyasetsizlikte ve çözümsüzlükte ısrar eden bir akıl tutulması söz konusudur. Türk devleti, 2014'te Kürt statüsü ihtimali açığa çıkınca, uluslararası meşruiyeti hiçe sayarak neo- Osmanlıcı politikası ile çevresini ve çeperini işgal ve ilhaka kalkıştı. Ortadoğu ve Suriye’deki gelişmeler, özellikle de Rojava’da demokratik ulus perspektifi gereğince yaşanan halklar ve inançlar buluşması ve ortak yaşam irade beyanını içine sindirmeyerek, Kurdistan karşıtlığı stratejisini güncelleyerek Kurdistan statüsü önüne geçmeye çalışmaktadır.
Yirmi birinci yüzyılın başında Kürt Siyasal Hareketi’nin, Bakur Kurdistan’ında ikili iktidar koşullarında demokratik konfederalizmi inşaya, demokratik özerkliği ete kemiğe büründürme çalışmaları karşısında Türk devleti, 30 Kasım 2014’te yeni kararlaşmaya gider. Kobanî'yi düşüremeyenler, 2016'da "Taş taş üstünde, gövde üstünde baş kalmayacak..." diyerek kentler savaşını başlattı. İslam kardeşliği söylemini dilinden düşürmeyenler, Kürt'ün inkâr ve katliam fermanını çıkarmış, Kürt ve Kurdistan karşıtlığında devletin yeniden dizaynına girişirler. Devletin yeniden tahkimini Erdoğan etrafında “yerli ve milli” olan tüm güçleri konumlandırarak, Kürt ve Kurdistan statüsünü engellemenin siyasal, sosyal, askeri, diplomatik ve kültürel alanlar başta olmak üzere topyekûn saldırı konseptini devreye koyarlar. Birbiri ile tarihsel ve siyasal amaçları çelişen ve çatışan güçlerin Kurdistan karşıtlığında uzlaşmaları, Kürtlerin ağır siyasal ve sosyal travmalar yaşamasına neden olur. Kutsal devlet etrafında kendisini “yerli ve milli” gören tüm ulusalcı ve şoven milliyetçi kesimlerin, yüz yıllık jeo-strateji gereğince ‘Milli Şef’in otoritesi etrafında kenetlenmesi sağlanmış olunuyordu. Selefist militanlarla Efrîn’i işgal etmeye kalkışmaları, devletin “milli şef” merkezli yeniden örgütlenmesinin sonucu olarak gerçekleşir.
Efrîn işgaline Musul, Kerkük ve Rojava işgalini de eklemek isteyen Türk devletinin Kurdistan’ı yeniden işgali gerçekleşmeyince, küresel emperyalist güçlerin çıkarlarıyla işgalci bu politik strateji çelişince, Türk devleti yüzünü yeniden 'iç düşmana' dönmek, kinini kusmak durumunda kalır. Açığa çıkan yeni dengeler nedeni ile Kurdistan Statüsü ihtimaline karşı, savaş ve işgal dışında başka bir ihtimali düşünmeyen iktidar bloku derin bir siyasal kriz ve kaos eşliğinde birbirine de düşmüş görünüyor. Polis-mafya-çete sarmalının neden olduğu ekonomik ve siyasal krizde pastadan payları küçülenlerin homurdanmaları, çelişki ve çatışmaları önümüzdeki döneme damgasını vuracak gibi. İçeride ve dışarıda düşmanlar yaratarak, düşman karşıtlığında toplumda rızalık üretmeye kalkışanların dayatmalarına karşı, toplum 31 Mart seçimlerinde rızalık vermemiş, her tür faşizan uygulamaya karşı meşru zeminin kendisine tanıdığı olanaklar çerçevesinde itirazını yükseltmiş, mücadeleyi gündeme taşımıştır. Bu gelişme ile birlikte Ortadoğu genelinde ve Rojava’daki gelişmeler, ittifak bloku bileşenlerinde beklenmedik tepkilere neden olacağı da bilinmelidir. Kürt Statüsü ihtimali, devlet ve iktidar bloğunda ciddi pozisyon değişimlerine, ittifak güçleri arasında önemli çelişki ve kırılmalara neden olma ihtimali çok yüksektir. Bu da bizler için önemli fırsat ve olanaklar demek olacaktır.
Üçüncü dünya savaşının de-facto koşullarında, Kurdistan’ı sınır güvenliği gerekçesi ile işgal ve ilhak etmek, savaşı fırsata dönüştürerek hem Kurdistan Statüsünü engellemek hem de Akdeniz koridorunu denetiminde tutmayı amaçlayan devlet, evdeki bulgurdan olmanın saldırganlığıyla 'Roma'yı yakacak kadar' çılgınları oynayabilir. Körfez ülkeleri, İran ve Suriye petrol ve doğal gaz kaynakları Şengal, Deyre Zor üzerinden El Bab’a, oradan da Akdeniz’ e, yanı sıra Doğu Akdeniz’den çıkarılacak fosil yakıtların Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşınma projeleri Türk devletinin uykularını kaçırmaktadır. O nedenle her zamandan daha çok tehlike ve risklerin analizini iyi yapmalı, olanak ve fırsatları lehimize çeviren örgütlü mücadeleyi başarmalı, topyekûn saldırıya karşı topyekûn direniş mekanizmalarını oluşturmaya ihtiyaç vardır.