Kültür ve sanat festivallerinde dönüşüm ihtiyacı
Dosya Haberleri —

Kürt Kültür ve Sanat Festivali
- 33. Uluslararası Kürt Kültür ve Sanat Festivali için hazırlanan program, verilmek istenen siyasi mesajlara yaklaşım, program akışı ve teknikte çıkan sorunlar, eleştirilerin odağı oldu.
- Popüler ve tek kişiye dayalı müzik sunumu yerine kolektif üreten, kolektif hafızaya hitap eden sunumların geçmişte katılımcıları nasıl sahneye kilitlediğini, festivallerin tarihçesinde görebiliriz. Hazırlık komitesi ve muhatap kurumların eleştirileri göz önünde bulundurarak, sonraki festivallere hazırlanması önemli bir adım olacaktır.
- Avrupa'daki ilk festivalin hazırlık komitesinde yer alan Mehmet Demir, "Festival veya yürüyüşler yeni bir Kürt kimliğinin göstergesiydi. Müthiş bir örgütlülük ve öz disiplin vardı" diyerek, şimdiki yetersizliklere işaret etti.
- Sanatçı Xemgin Birhat ise geçmiş dönemlerin titizliğine dikkat çekerek, “O zamanın koşullarında program yaratıcıydı. Bir sunum için haftalarca hazırlık yapardık” dedi.
DEVRİŞ ÇİMEN
Yedi yaşındaki Hevî ile gelecek olan Rojin ve Özgür ile festival alanında buluşmak için, Yeni Özgür Politika standında bekliyoruz. Hevî herkes gibi anne ve babası ile önce kontrol noktasından geçiyor. Sağında yemek, solunda bilgilendirme çadırlarının olduğu festival alanına giriş yaptıktan sonra renkli Kürt kıyafetleri ile annesinin eline yapışmış, bize doğru geliyor. “33. Festivala Aşitî û Civaka Demokratîk” pankartının altındaki sahnede yüksek sesli bir müzik provası yapılıyor. Az ileride gelen davul zurna sesine kulak kabartan Hevî’nin şaşkın ve sevinç dolu bakışlarına annesi davetkar bir tonla sesleniyor: “Hevî em biçin vir. Li we dere govende”. Kalabalığa şaşırmış olmalı ki bu sefer babasının elini sıkıca tutiyor. Derken selamlaşıp, kucaklıyoruz ama ilgi odağımız küçük katılımcı arkadaşımız Hevî.
Festivallerin dönüşümü
Bu alana gelen herkes gün içerisinde yüzlerce tanıdık ile selamlaşıp kucaklaşır, özlem giderip sohbet eder. İnsanların birbirlerini yemek ve içeceğe davet etmeleri adettendir. Özgür de “kalabalık olmadan hemen çay içelim” diyor. Özellikle son yıllarda gerçekleşen organizasyonlarda sahnede yapılan konuşmalar ve müzik sunumlarına ilginin azaldığı izlenimini edinmek zor değil. Özgür, gururlu bir eda ile eğilerek, “Bak Hevî, ben ve annen de senin gibi iken, 33 yıl önce bu festivalin ilkine anne ve babalarımız ile katılmıştık. İşte bu da senin ilk festivalin” diyor. Keyiflenmiş olan çocuğa “Hoş geldin Hevî, şenlik getirdin” diyorum, gözleri boncuk boncuk parlıyor. Ona benzer binlerce çocuk anne ve babaları ile alanda dolaşıp, tanıdıklarıyla buluşuyorken, yaklaşık 6 saat ile daraltılmış mesajlı, konuşmalı ve müzikli “33. Uluslararası Kürt Kültür ve Sanat Festivali” başlıyor. Altı saat, böylesi yoğun bir program için az olduğu için katılımcıların, sahneden çok kendi belirledikleri önceliklere göre hareket ettikleri görülebiliyor. Rojin, Özgür ve Hevî programın sonuna doğru festival alanından ayrılmadan önce yeniden karşılaşıp vedalaşırken, annesi çocuğun yorulduğunu belirtirerek, festival için “Teknik kötüydü. Programı da izleyemedik. Davul zurna çalıp halay çeken gençler, sahnede olup bitenleri dinlememize fırsat vermedi” diyor.
Gelenekselleşen festivalin amacı
Kültür ve sanatlarını tanıtmak, yurtsever kimliğini yeni nesillere aktarmak gibi birçok amacı barındıran bu festival diasporadaki Kürdistanlıların katılımı ile gelenekselleşmiş durumda. 1992’den itibaren her yıl gerçekleştirilen bu festival özgürlük mücadelesinin politik mesajları başta olmak üzere Kürt müzik ve sanatının sahnesine dönüşüyor. Gelen katılımcılara değişik bilgilendirme stand veya çadırlarında kültür, dil, edebiyat, medya, kitap gibi alanlarda üretilen ürünler sunuluyor. Kadın Özgürlük Mücadelesi süreç içerisinde kadınlara yönelik değişik festival ve buluşmaların yanı sıra, bu büyük buluşmalarda belirgin bir katılım sağlıyor. Gençlik örgütü günler önce yaptığı farklı hazırlıklarla festivallere daima heyecan katıyor. Heyva Sor a Kurdistanê başta olmak üzere Alevi, Êzîdî ve İslami inanç toplulukları da en uğrak bilgilendirme standlarını kuruyor.
Alanda Avusturya, İsviçre, Fransa ve İskandinavya gibi ülkelerinden gelen katılımcılar geçmiş yıllar ile kıyaslandığında artık daha az. Çünkü birbirine yakın konseptler ile o ülkelerde de festivaller gerçekleştiriliyor. Katılan birçok kişi “artık festival konseptinde bir şeyler değişmesi gerekiyor” dese de, sorumluluk üstlenmekten ziyade, hazırlık komitesini sorumlu görmek istiyor. Verimsiz olan bu memnuniyetsizliği aşıp gelecekte “nasıl bir festival?” tartışmasını yürütmek kuşkusuz daha verimli olacak.
Son festivale yönelik eleştiriler
Zira bu festival için hazırlanan program, verilmek istenen siyasi mesajlara yaklaşım, program akışı ve teknikte çıkan sorunlar, katılımcıların izleme ve dinlemedeki disiplin sorunları başta olmak üzere yiyecek ve içecek standlarında çıkan yetersizlikler katılımcıların tepkisini çekerken, eleştirilere neden oldu. Eleştirinin amacı olumsuzluk değil, düzeltmeye davet olduğundan; kısaca bazı yetersizleri aktarmak katkı sunucu olabilir.
Büyük bir emek, özveri ve hazırlık sonucu bir araya gelen binlerce katılımcının sahnede yapılan konuşmaları ve müziği net bir şekilde dinleyebilmeleri için uygun bir teknik alt yapı seçilmelidir. Dinlemeyi kolaylaştıran bir teknik kadar önemli olan diğer husus dinleme kültürü ve disiplindeki sıkıntı, bu konudaki eksiklik bariz bir biçimde görülmekteydi. Önder Apo’nun yazılı mesajı okunurken, yine diğer birçok mesaj veya konuşmanın hak ettiği ilgi ile dinlenmediği dikkat çekiyordu. Özellikle tiyatral bir gösteri ile gerillanın silah bırakmasına verilmek istenen destek mesajı anlaşılmaktan ziyade "anlaşılmamasına" zemin sundu. Onbeş yıl önceki genç kuşağa hitap ettiği düşünülen hiphop tarzın programda çok fazla öne alınması ve tanıtımının yapılmasının bir karşılığının olmadığı ve Kürt müziği ile dikkate alınır bir bağlantısının olmadığı, son sunulan sahnede anlaşıldı. Müzik sunumunda sadece Hazırlık Komitesi veya ilgili kültür sanat kurumlarının belirledikleri değil, katılımcıların da görüşünün dikkate alınması gerektiği bir başka not olarak belirtilebilir. Zira aynı zamanda bir müzik festivali olan ve dinleyicilere, katılımcılara nitelikli müzik dinletmeyi esas alan böylesi bir festivalde, dinleyicilerin az olması bir çelişki oluşturmakta. Özetle festivalde coşku ve heyecan yaratan bir müzik sunumu görülmedi. Popüler ve tek kişiye dayalı bir programı tercih etmek yerine kolektif üreten, kolektif hafızaya hitap eden sunumların geçmişte katılımcıları nasıl sahneye kilitlediğini, festivallerin tarihçesinde görebiliriz. Bu açıdan sanatçı da, böylesi bir festivalin sahnesinde yer almak için, bir ön hazırlık ve titizlik gerektirdiğini görebilmeli, ki ilk festivallerde nasıl olduğunu, görüşlerine başvurduğumuz sanatçılardan okuyabiliyoruz.
Halkın eleştirileri
Festivallerin öne çıkan hususlarından biri de katılımcılara sunulan yemek ve içecek çeşidi, kalitesi ve en önemlisi özgünlüğüdür. Kürt mutfak kültüründeki zenginliğin diasporada yaşayan halkımıza, kültür festivalinde sunulması herhalde en çok beklenmesi gerekendir. Fakat hem yemek çeşidi hem de kalite ve yerelliği ve onun farklılığını dikkate almayan standlarda sunulanlar yetersizlik olarak değerlendiriliyor. Su ve yemekler için geçmiş festivaller ile kıyaslandığında fiyatlarda yapılan artış -ki buna gerek yok-, yine standlardaki hazırlık, temizlik vb. birçok nokta katılımcılar tarafından eleştiriliyor. Hazırlık komiteleri bu türden yetersizlikleri gidermenin ve festivallerin nasıl olması gerektiğinin ön tartışmasını, geniş katılımcılar ile yapması eleştirilere cevap vermek için önemli bir adım olabilir. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir paradigma perspektifi ile örgütlenen Kürdistanlıların gelenekselleşmiş uluslararası kültür ve sanat festivalinin buna paralel olması en önemli temennidir.
Bunun için de öncelikle geçmiş ve günümüzün bir resmini çıkararak daha iyisine ışık tutabiliriz. Dolayısıyla eleştirilere, yetersizliklere veya beklentilere dair tek tek söylenenleri kolektif bakış açısına dönüştürüp organize eden kurumlara aktarmak, değişim ve dönüşüm arayışlarına ve tartışmalarına katkı sunma amacını taşıyoruz. Bu vesile ile ilk festival ve o dönemin büyük eylemlerinin hazırlığında, sahnesinde ve katılımında yer alanların yapıcı değerlendirmelerine başvurduk.
Hüseyin, Erdal, Zeki ve Kasım arkadaşlar
Kürdistanlılar Avrupa’da yaptığı festivalin ilkini, 1992 yılında Bochum Ruhr Stadyumu'nda 50 bin katılımcı ile gerçekleştirdi. Varlığı inkar edilen halkın yurdunda köyler yakılıp yıkıldığı, faili meçhul cinayetlerin işlendiği, zorunlu göçün bir devlet politikası olarak geliştiği ve zulmün her türlüsünün reva görüldüğü yıllarda, Avrupa’ya gelmek zorunda kalan ve örgütlenen Kürtler festival ve benzer büyük eylemler ile olup bitenlere dair kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlardı. Kürtlerin eylemleri yankı da uyandırıyordu. İlk festivallerin başta Almanya olmak üzere uluslararası basında yer bulmasının esas nedeni, festivalin siyasi mesajlar ile Kürdistan’da yaşananlara dikkat çekiyor olması idi. İlki ve takip eden diğer festivaller Kürdistan özgürlük mücadelesinin bir irade beyanına dönüşüyordu. Herkes bu iradeye katıldığının bilinci ile bir öz disiplin ile dahil oluyordu. İlk festivalin hazırlık komitesinde yer alan Mehmet Demir, “Hüseyin Çelebi, Erdal (Engin Sincer), Kasım (İsmail Nazlıkulu) da festivalin hazırlıklarında yer alıyorlardı. O dönem dil bilen bu genç arkadaşlarımızın kattıkları dinamizm çok farklıydı. Yine Zeki Şengali (İsmail Özden) arkadaşımız hazırlık komitesinde yer alıyordu. O dönemki çaba daha sonra tecrübeye dönüşerek, kurumsallaştı” bilgisini paylaşıyor.
Demir, o dönemki heyecanı o zamanlara giderek anlatıyor: “O yıllarda özellikle Kuzey Kürdistan’dan yoğun göç yaşanıyordu. Diğer mülteci olmuş halklardan farklı olarak Kürtlerin bir Özgürlük Hareketi vardı ve onları örgütlüyordu. Festival veya yürüyüşler bu örgütlülüğün, yeni bir yurtsever Kürt kimliğinin göstergesiydi. Müthiş bir örgütlülük ve öz disiplin vardı. Katılanlar sahnede yapılan konuşmaları, okunan mesajları ve sunulan müzikleri pür dikkat dinliyordu. İlk festivale Alman siyasi partilerden SPD, Yeşiller başta olmak üzere birçok siyasetçi konuşup destek vermişti. Katılımcılar tek ağızdan sloganlar atarken, alanda coşkuya dönüşüyordu.”
Kürdistanlıların örgütlü ve geniş katılımlı eylemlerine dikkat çeken Demir, “O zaman birçok ülkede Kürdistanlılar geliştirdikleri her derneği, her çalışma birimini bir komün tarzında örgütlüyorlardı. Avrupa'da gelişen örgütlülüğü o zamanın özverisine ve katılımına borçluyuz. Merkezi etkinliklerin hazırlıkları için ülke ülke, bölge bölge, alan alan özel toplantılar yapılıyordu. İnsanlar eğlenmeye değil, eyleme ve dolayısıyla siyasi mesaj vermeye geliyordu. Bu festival ve merkezi eylemlerin yarattığı etki, 1993’te Almanya’da başlayan PKK yasağı ile kriminalizasyonla sekteye uğratıldı. Artık yapılan merkezi eylemleri sürekli negatif yorumlayan bir ana akım habercilik eşlik etti bu yasağa.”
Xemgin Birhat anlatıyor
Koma Berxwedan ilk festivalde sahne aldığında Xemgin Birhat da içindeydi. Demir’in söylediklerini teyit edercesine, festivalin yapıldığı yıl Cizre, İdil ve Nusaybin’de Newroz kutlamalarındaki katliamların Avrupa’daki Kürdistanlılar tarafından tepkiyle karşılandığını hatırlatan Birhat, “Kürdistan’daki gelişmeler ve gerilla mücadelesi insanları etkiliyor ve duyarlı kılıyordu. Aynı zamanda Kürdistan ve Avrupa’dan yüzlerce genç gerillaya katılıyordu. Örneğin kardeşim şehit Fırat Munzur da bu gençlerden biriydi. 1993 yılında gerillaya katıldı” diyor.
Katılımcıların böylesi bir duyarlılıkla ve coşku ile yer aldığı festival sahnelerine değinen Birhat, “O zamanın koşullarında program yaratıcıydı. Koma Berxwedan’dan Ozan Zozan'a, Beser Şahin’e çok sanatçı vardı. Köln Senfoni Orkestrası'ndan bazı sanatçılar bize eşlik ediyordu, orkestramızı İhvan Hicabi yönetiyordu. Ama bu sunum için biz haftalarca hazırlık yapmıştık” diyerek, festivale yaklaşımdaki titizliğe dikkat çekiyor.
Birhat en çok etkilendiği hususu ise şöyle ifade ediyor: “Stadyumda hiç boş yer yoktu. Herkes yerini alıp pür dikkat sahneyi izliyordu. Kadın örgütlülüğü o dönem yavaş yavaş gelişiyordu. Festival veya o dönemin eylemleri bugünkü gibi sosyal ve kültürel buluşma değil, siyasi bir beyan olarak örgütlendiriliyordu.”
İlkinde olduğu gibi 13 Eylül günü Dortmund’da gerçekleştirilen 33. Uluslararası Kürt Kültür ve Sanat Festivali’ne de Önder Apo yazılı mesaj gönderdi. Son festivalde okunan mesajında Önder Apo'nun “Avrupa’daki kültür festivalinde bir araya gelmeniz, kültürel bir etkinlik olduğu kadar, aynı zamanda sürgündeki halkımızın köklerini diri tutan bir irade beyanıdır” belirlemesi dikkat çekiciydi. Aynı mesajda “Avrupa’da yaşayan sizler, zorunlulukların ve baskıların sonucu olarak oraya gittiniz. Bütün zorluklara rağmen kültürünüzle, dilinizle, emeğinizle, sanatınızla köklerinizi korudunuz; mücadeleyi her zeminde sürdürdünüz” diyerek, başlatılan “Barış ve Demokratik Toplum” sürecinin ileriye taşınmasıyla Kürdistan’a dönüşün de yeni bir başlangıç kapısı olacağına dikkat çekiyordu.
YARIN: Hatip Dicle, Xelil Xemgin, Kezban Doğan, Zahide Pazarcık anlatıyor...













