Mezarları olsun istiyoruz

İkbal Eren

İkbal Eren

  • Gözaltına kaybettirilen Hayretin Eren'in kardeşi İkbal Eren, "Faillerin yargılanmasını, bizimle yüzleşilmesini, sevdiklerimizin kemiklerini, mezarlarının olmasını istiyoruz" dedi.

Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren, 1995’ten bu yana Galatasaray Meydanı’nda adalet arayanlardan. MA'ya konuşan İkbal Eren, “1980 yılının 19 Kasım günüydü. Ağabeyimle biz Avcılar girişinde karşılaştık. O arabası ile eve doğru geliyordu. Bize, ‘Eve uğrayacağım, duş alacağım, üstümü başımı değiştirip çıkacağım’ dedi. Ağabeyimi en son orada gördüm. Birkaç gün geçti eve gelmedi. Sonra bir arkadaşımız, ağabeyimin gözaltına alındığını söyledi” dedi.

İnkar ettiler

Ağabeyi Eren’in Karagümrük Karakolu’na götürüldüğünü öğrendiklerini belirten Eren, şöyle devam etti: “Ben de arandığım için karakola gitmedim. Annem ile babam Karagümrük Karakolu’na gittiler. ‘Biz onları Gayrettepe Karakolu’na sevk ettik’ demişler. Bizimkiler aynı gün Karagümrük’ten Gayrettepe’ye gitti fakat orada da ‘Burada Hayrettin Eren diye biri yok’ dediler. Gözaltı defterine bakıp da üç dört saat önce 'biz gönderdik' diyenler, üç dört saat sonra inkara başladı. ‘Size yanlış bilgi verilmiş, biz böyle bir kişiyi almadık’ dediler. Niyet belliymiş ama biz anlayamamışız. İyi niyetli düşünüp hastaneleri arıyoruz, tanıdıklara soruyoruz. Annem zaman zaman Gayrettepe Karakolu’na gidiyor.

 

 

Arabası karakol bahçesinde

Gözaltına alınan ağabeyenin arabasını karakolun bahçesinde gördüklerini dile getiren Eren, şunları söyledi: “Arabayı görünce 90 günlük gözaltı süresi dolduktan sonra bırakırlar, diye düşündük. Annem arabamızı gördükten sonra ‘Oğlum burada yok diyorsunuz ama araba burada. Niye yalan söylüyorsunuz’ gibi biraz sesini yükselttiğinde annemi oradan tartaklayarak uzaklaştırdılar. Ondan sonra arabayı da oradan alıp başka bir yere götürmüşler. Araba da yok oldu. 90 gün doldu, haber yoktu. İstanbul’daki bütün cezaevlerinin önüne gidip ağabeyimin fotoğrafını gösteriyorduk, içeridekilere sormalarını istiyorduk. Sesinizi duyurabileceğiniz hiçbir yer yok. Gazete yok, televizyon yok. Belli bir süre sonra daha fazla telaşlanmaya başladık.”

Annelerin örgütlenmesi

Kardeşi Faruk Eren’in de 1982’de gözaltına alındığını ve üç yıl Metris Cezaevi’nde tutulduğunu ifade eden Eren, annesi Elmas Eren’in bu süreçte cezaevi önünde sürekli diğer tutsakların anneleriyle bir araya geldiğini söyledi. Eren, “Anneler kendi aralarında öyle bir örgütlendiler ki ülkenin her tarafına gittiler. O dönemde Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Emniyet Müdürü, kim varsa kapısını çalıyorlardı. Daha sonra 1986’da İnsan Hakları Derneği kuruldu. Annem de kuruluşunda yer aldı” dedi.

Cumartesi Anneleri

Ağabeyi ile ilgili 1989'da bir röportaj verdiğini ve bu röportajdan sonra kayıp ailelerinin sayısının fazla olduğunu öğrendiklerini dile getiren Eren, 1990’lı yıllardan sonra “kayıp” ifadesinin daha fazla kullanıldığına tanık olduklarını söyledi. Eren, Hasan Ocak’ın kaybedilmesi ile birlikte Ocak Ailesi'nin başlatmış olduğu eyleme kayıp yakınlarının da yavaş yavaş katılmaya başladığını söyleyerek, “O döneme kadar İHD’de çok sayıda basın açıklaması yapmıştık. Cumartesi eylemleri başladıktan sonra ilk 27 Mayıs 1995’te oturmaya başlamışlardı. Biz de katıldık. Sonra yavaş yavaş cumartesi günleri Galatasaray Meydanı’na gelen kayıp aileleri ile tanıştık ve ne kadar çok olduğumuzu gördük. O zamana kadar biz kendimizi yalnız hissediyorduk. Birlikte olduğumuzda sesimizi daha çok yükselttik. Cumartesi Anneleri eylemiyle gözaltında kaybetme olgusu ülke gündemine oturdu. Galatasaray Meydanı’nda başlayan eylem, yani Cumartesi Anneleri onların oyununu bozdu.”

Faillerini biliyorum

“Failleri biliyoruz” diyen Eren, şöyle konuştu: “Ben Hayrettin’in ne zaman gözaltına alındığını, nereye götürüldüğünü biliyorum. Dolayısıyla 20 Kasım’da Gayrettepe Emniyet Müdürlüğünde görevli olan terörle mücadelede çalışan herkes, Hayrettin’in kaybedilmesinden sorumludur. O dönemde Mehmet Ağar, Gayrettepe Terörle Mücadelede Şube Müdür Yardımcısı idi. Ben ağabeyimin faillerini biliyorum, diğer failler de biliniyor, çünkü tanıklar var. Bu faillerin yargılanmasını istiyoruz. Bizimle yüzleşmesini istiyoruz. En önemli şey; sevdiklerimizi istiyoruz, kemiklerini istiyoruz. Annelerimiz yavaş yavaş yok oluyor. Benim annem oğlunun kemiklerine razı olmuştu, ona ait bir mezar istiyordu, ‘Karanfillerle donatılacak bir mezar yapmak istiyorum’ diyordu. Bizim mezar talebimiz, Uluslararası Gözaltında Kaybetmelere Karşı Sözleşmelerin imzalanması, faillerin yargılanması.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.