Ne konteyner var ne de çadır

Depremzede Hediye Kin

Depremzede Hediye Kin

  • Birçok depremzede depremin 27. gününde de çadıra veya konteynera ulaşamadı. Gittikleri yerlerden dönen depremzedeler ile beraber bu sorun katlanarak büyüyor. Barınmanın yanı sıra gıda ve ısınma sorunu da devam ediyor.

Elbistan'da barınma sorunu yaşayan 60 yaşındaki Hediye Kin ve ailesi arabalarının içerisinde yaşamaya çalışıyor. İki bacağında da protez bulunan Kin’in 70 yaşındaki eşi de akciğer kanseri. MA'dan Yüsra Batıhan'a konuşan Kin, deprem anında yaşadıklarına ilişkin şunları aktardı: “İki ayağımdan ameliyat oldum, protezlerim çürümüş, yürüyemiyorum. Gece deprem olduğunda yanımızdaki bina yıkıldı. Enkaz vardı. Gelinimin evine gittik. Öğlen namazında da 2. depreme yakalandık. O bitene kadar da çıkamadık. Bağıra bağıra içeride kaldık. Ondan sonra da araba ile buraya geldik, arabada kaldık. Çocukları arabaya koyduk, orada ısındık. Bir şey olsa kaçamıyorum, göçemiyorum. Olduğum yerde kalıyorum.”

Torununa da bakan Kin, depremden bu yana üç oğlu, iki gelini, dört torunu ve eşi ile birlikte kalırken, 11 kişilik ailesi ile akşam eve çıkamadıklarını, çocukları arabada uyuttuklarını söyledi. Hala çadır alamayan Kin, “Yatacağım yeri verseler de başka bir şey istemiyorum. Bize hiç çadır verilmedi. Çöpünden bile faydalanmadık. Çocuklarımın gittiği yerlerde çadır kalmadı, diyorlar” diye konuştu. MARAŞ

 

*****

‘Kahraman baba’ ve çaresizlik!

Çocuğuna mahcup, devletine öfkeli, kendisine kızgın ve ölenlerin kurtulduğunu düşünen sayısız insan, gittikçe umudunu yitiriyor. Bundan ötesi yok… 

Adnan Daglı (43), vatanına, milletine, devletine kökten bağlı bir Türk! Şimdi, “Sen ne biçim Türkiye Cumhuriyetisin?” diye soruyor. Vergisini verdiği, askerliğini yaptığı, itirazsız her isteğini yerine getirdiği devleti zor gününde yanında değildi ve enkazda kendi çabasıyla 5 saat sonra çıkmış. Tek başına, yağmur ve soğuk altında devletini beklemiş ama gelmemiş. Günlerce gelmeyen devleti, engelli çocuğunu hastaneye götürürken, enkaz altında kalan kimliğini sormuş. Uğruna canını verdiği devletine kimliğini kanıtlaması için birince derece bir yakınını, ninesinin adını ve üç de komşusunu şahit göstermesi gerekiyor. Bulacak da gösterecek de banka hesabına yatıp yatmadığını bilmediği 10 bin TL’yi Adana’da çekmeye gidecek. Daglı, Habib-i Neccar Dağı’nda topladığı şimşir, defne, murt yeşilliklerinden günlük kazandığı 70 lirayı da kaybetmiş ve çaresiz bir halde. 

Daglı’yı asıl öldüren, kahreden şey 10 aylık engelli bebeği için hiçbir şey yapamaması. İleride kendisini kahraman, tanrı, güçlü, eşsiz, kusursuz görecek çocuğuna karşı çaresiz, mahçup, perişan ve yenik bir baba olmanın ezikliğini yaşıyor. Milliyetçi hezeyanın dalgasıyla karınca olduğunu unutup, fil gibi davranan ama ilk yüzleşmede hayal kırıklığına uğrayan binlerce “vatansever” gibi, itirazını yüksek sesle, sinkaflı sözcüklerle dile getiriyor. Daglı, “Günlerce çocuğuma kapı kapı mama dilendim” diyor. 

Daglı, baştan başa, yukardan aşağı moloz yığınına dönmüş Hatay’da yalnız değil. Sevgi Parkı’nda çıkartılmak istenen Delal Toprak (56) da hayal kırıklıklarıyla geziniyor. Yüzü donuk, utangaç, gözleri dolu dolu ama ağlamamak için kendini tutan Toprak, çadırını kaldırmaya gelen devletine soruyor: “Şimdi kovuyorlar bizi. İnsan memleketinden kovulur mu?” 

Boğazında açılmış bir delikten sesini duyurmaya çalışıyor. Yüzde 90 engelli olduğunu, eşini ve akrabalarını kaybettiğini, kimsesiz olduğunu anlatmaya çalışıyor, el kol işaretleriyle. Adını sormaya gerek duymuyor insan, zira hepsi, herkes bir birine benziyor. Acıda, yoksullukta, yoklukta eşitlenmiş bir kent hali. “Engelliyim, tek başıma olduğum için bana çadır veremeyeceklerini söylediler. 25 gündür arabada yatıp, kalkıyorum. Duş yok, tuvalet yok, su yok, yemek yok.”

SEDAT YILMAZ - MA/HATAY

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.