‘Öldürülmeselerdi arkadaşlarımız olacaklardı’

Dosya Haberleri —

“Öldürülmeselerdi Arkadaşlarımız Olacaklardı” kitabını hazırlayan Yasemin Soydan ve Mezdan Nakçi, Sur’da 17 yaşında katledilen Rozerin’in annesi Fahriye ve babası Mustafa Çukur ile birlikte.

“Öldürülmeselerdi Arkadaşlarımız Olacaklardı” kitabını hazırlayan Yasemin Soydan ve Mezdan Nakçi, Sur’da 17 yaşında katledilen Rozerin’in annesi Fahriye ve babası Mustafa Çukur ile birlikte.

  • Hafıza Merkezi’nden üç üniversite öğrencisi arkadaş, “Öldürülmeselerdi Arkadaşlarımız Olacaklardı” dedikleri 2000 ve 2020 yılları arasında Kürdistan’da devlet tarafından katledilen çocuklara ilişin araştırmalarını kitaplaştırdı.
  • Çocukları katledilen aileleri tek tek ziyaret ederek hikayelerini dinleyen gençler, “Bizler öldürülme ihtimali ile her an yüz yüze olan ama öldürülmemiş çocuklar olarak kendimizi sadece ‘ölümü atlatabilenler’ olarak kabul etmek istemedik” diyor.

MASİS HESKİF/ANKARA

Yasemin Soydan, Medzan Nakçi ve Xemgîn Yusuf Görücü isimli üniversite öğrencisi üç arkadaş, Hafıza Merkezi’nin “Hafıza ve Gençlik” projesi kapsamında 2000 ve 2020 yılları arasında Kürdistan’da devlet tarafından öldürülen çocuklara odaklanarak “Öldürülmeselerdi Arkadaşlarımız Olacaklardı” başlığıyla bir çalışma yaptı. Cemile (Cizîr,) Çağırga, Nihat Kazanhan, Rozerin Çukur, Selma (Gurbet) Kılıç, Gazal (Xezal) Beru isimleri özelinde, devlet tarafında katledilen çocukların hikayesine odaklanan çalışma tamamlanırken, e-kitap olarak yayınlandı. 

Savaş coğrafyasının çocuklarıyız

Hafıza çalışmasını yapan ekip ile çalışmalarını konuştuk. İlk olarak fikrin ortaya çıkış sürecinden söz eden Xemgîn Yusuf Görücü, çalışmayı gerçekleştirdikleri Yasemin ve Medzan ile birlikte savaş coğrafyasında doğup büyüdüklerini ve bu süreçte yüzlerce arkadaşlarını kaybettiklerini belirtti. “Bu çalışma ile hayatını kaybeden arkadaşlarımızın anısını görünür kılmayı ve toplumsal duyarlılığı derinleştirmeyi amaçladık” diyen Görücü, şöyle devam etti: “Bizler öldürülme ihtimali ile her an yüz yüze olan ama öldürülmemiş çocuklar olarak kendimizi sadece ‘ölümü atlatabilenler’ olarak kabul etmek istemedik. Öldürülen ve hafızası yaralanarak bu şekilde büyüyen çocuklar olarak, bunun bize yaşatılmasını hak etmediğimizi dile getirmek istedik.”

Sadece rakamdan ibaret değiller

Geçmişle yüzleşilmesinin önemine vurgu yapan Görücü, “Herkesi böyle bir gerçekle yüzleşmeye çağırmak ve bunların unutulan, geçmiş/gitmiş bir şey olmadığını, bunun bir çocuğun hafızasından silinemeyeceğini ifade etmek ve arkadaşlarımızın hep çocuk olarak kaldığına dikkat çekmek istedik. Arkadaşlarımızın hikayelerinin gazete haberinden ibaret kalmaması, ölümün bu kadar kolay ve ölümlerin rakamdan ibaret olmadığını, her birinin bir sonsuzluk barındırdığı gerçeğini unutulmamasını istiyoruz” diyerek, çalışmalarının detaylarını aktardı. 

Sistematik ve zamana yayılı

Kürdistan’da 40 yıldır devam eden bir savaşın olduğunu hatırlatan Görücü, bugün Ukrayna’da çocuklar ne sebeple/nasıl öldürülüyorsa, Kürdistan’da da o sebeple öldürüldüğünü söyledi. Savaşın kaçınılmaz olarak en savunulmaz insanları hedef aldığına dikkat çeken Görücü, “Bizim çalışmamızda ilginç olan bu ölümlerin sistematik oluşu ve zamana yayılması. Örneğin; bir dönem yoğun mayın ölümleri varken şu an yoğun olarak zırhlı araçlardan kaynaklı ölümler var. Hemen hemen her ay bu şekilde kayıplara denk geliyoruz. Bu süreç Kürdistan’da kendi içinde son derece tutarlı yürütülmektedir. Yani en nihayetinde sadece çocukları etkileyen bir savaş değil, çocukların ölümleri üzerinden de şekillendirilen bir savaş politikası var” ifadelerini kullandı. 

Yarım kalan yaşamlar

Çalışmaları kapsamında ulaştıkları tüm hikayelerde derin bağ kurduklarını da anlatan Görücü, kendisi gibi arkadaşlarını da etkileyen durumun 40 yıldır devam eden savaş nedeniyle birer hikaye olarak aktardıkları yaşamların yarım kalması olduğunu söyledi. Her çocuğun hikayesinin kendi ağırlığını farklı boyutlarda hissettirdiğini belirten Görücü, “Bir çocuğa yeterince odaklanınca her çocuğun kendine has canlılığını hissedebiliriz. Şimdi burada Nihat ve Cemile’nin defterindeki Kürtçe notlardan mı bahsetmeli, Rozerin’in yazar ve resimlerinden yoksa Gurbet’in çalışkanlığından mı…” diye aktardı. 

Tek talep adalet

Çocuklarını kaybeden ailelerin durumlarına ve çocukları ardından yaşadıklarına değinen Yasemin Soydan ise Kürdistan’da yüzleşme olmadan, mağduriyetler giderilmeden, yas sürecinin hiçbir şekilde tamamlanamayacağını sahada çok net bir şekilde deneyimlediklerini vurguladı. Soydan, “Ailelerin ortak talebi adaletsizliğin sona ermesidir. Mağduriyetleri devam eden ailelerin genel istekleri cezasızlık politikalarının sona ermesi, faillerin açığa çıkması ve bu topraklara barışın gelmesidir” dedi. 

Ailelerin duruşu herkese örnek

Tüm bu sorunlara rağmen ailelerin dışarıya yayılan umutsuzluğu evlerinden uzak tuttuklarının altını çizen Soydan, “Her görüşme sonrası bize o kadar umutlu yaklaşmalarından şunu anladık; her yıkıma, talana, katliama ve zulme rağmen insanlarımız direnmeyi ve onurlu barışta ısrar etmeyi sürdürüyorlar. Bize göre en ufak hadiselerde bile en büyük umutsuzluğa kapılan herkesin bu ailelerin inancını örnek almalıdır” diye vurguladı.

Sahada kendisini etkileyen birçok olay olduğunu aktaran Soydan, “Beni etkileyen şeylerden biri de ailelerden birinin, ‘Bu topraklarda 100 yıldır katliam var’ demesi oldu. Diğer taraftan aileler öncelikle genç olduğumuz ve böyle bir şeyi dert etmemizi çok anlamlı buldular, umutlandılar. Çünkü böyle bir hafızaya sırt dönmemek en çok arkadaşlarını kaybetmiş olan biz gençlere düşer” ifadelerini kullandı.

Umutlarımız filizleniyor

Soydan, şöyle devam etti: “Arkadaşlarımızın öldürüldüğü süreç bizim büyüme sürecimize denk geliyor ve biz böyle bir savaş döneminde büyüyen çocuklar olduk. Öncelikle büyüme süreci bu döneme denk gelen ama hayattan çocuk yaşta koparılan, hep çocuk kalan arkadaşlarımızla hiç tanışamamış olmamız ama onların da sonsuz olasılıklar barındırdığını, bu hayata kendilerini katabilmelerinin engellendiğini görmek elbette bizi çok derinden etkiledi. Ama şu unutulmamalıdır ki, biz bu çalışmayı ve çabayı acılarımızla umutsuzlanmak için yapmadık, biz bu çalışmayı onurlu bir barışın küçük tuğlası olarak görüyoruz. Çünkü bu çalışma sürecinde katliamlardan haberdar olup yaşananların farkında olmamasına rağmen içerlenen ve çalışmada yer almak isteyen Türkiyeli çok genç arkadaşımız oldu. Bu yarına dair umutlarımızı filizlendiriyor.”

Bizi yaşam ayırdı

Yaşamını yitirenlere vurgu yapan Soydan, “Savaşın devam ettiği coğrafyamızda, bizleri arkadaşlarımızdan ayıran tek şey bizim hayatta kalmamız. Biz de arkadaşlarımız gibi vurulabilir, mayına basabilir, sokağımızda bulduğumuz patlayıcı cisimleri oyuncak sanıp oynayabilirdik ve bu sebeplerden dolayı hayatımızı kaybedebilirdik. Yoğun, duygusal geçişlerle beraber ortak hissimiz: ‘Öldürülmeseydiler arkadaşlarımız olacaklardı” diye konuştu. 

Yas hakkı çalınıyor

Çalışmanın bir diğer emektarı Medzan Nakçi ise katledilen çocukların ve genel olarak Kürdistan coğrafyasında yas hakkının engellenmesine ilişkin konuştu. Türkiye’de uzun zamandır ölülere yönelik şiddet, hem fiziksel hem de sembolik olarak devam ettiğini söyleyen Nakçi, “Özellikle Kürdistan’da yaşanan çatışmalarda hayatını kaybeden savaşçılara ve sivillere yönelik insanlık dışı şiddet yöntemleri uygulanmakta, ölüye saygı ve gömülme hakkı hiçe sayılmaktadır. Cumhuriyet tarihi uygulanagelmiş bu şekilde sayısız hak ihlalinden bahsedebiliriz. Günümüzde hâlâ ölüye saygı ve gömülme haklarına dair tartışmalar yapılıyor, gündem oluyor ancak bu derin yaralar kişisel ve toplumsal hafızada yüzleşilmeyen bir hakikati ortaya çıkarıyor” dedi. 

Geçmemiş geçmiş

Türk devleti tarafından katledilen Rozerin Çukur ve Cemile Çağırga'ya dikkat çeken Nakçi, “Çalışmamızda hikayelerini paylaştığımız Rozerin Çukur ve Cemile Çağırga arkadaşlarımızın son dönemdeki savaşta, ölüye saygı ve gömülme hakkının ihlali ve insanlık dışı şiddet yöntemlerinin görünürlülüğü açısından çok önemli bir hafıza oluşturduğunu söyleyebiliriz” diyerek şöyle devam etti: “Rozerin Sur’da failleri bilinmeyen kurşunların hedefi olduktan sonra cenazesine uzun süre kimse ulaşamıyor. Ailesinin güçlü adalet arayışı ile 5 ay sonra cenazesi teslim ediliyor. Yine faili belli olmayan kurşunların isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden Cemile arkadaşımızın cenazesine de insanlık dışı bir muamele gösteriliyor ve cenazesi derin dondurucuda bekletilmek durumunda bırakılıyor. Tabi anlatabileceğimiz yüzlerce örneğin yanında bu iki örnek de yakın zamanda Kürdistan’da vurularak hayatını kaybeden çocuklar üzerinde uygulanan ‘geçmemiş geçmiş’ diyebileceğimiz ölüye saygı ve gömülme haklarının ihlal edildiği hakikatidir. Connerton’un da ifade ettiği anma törenleri kişisel belleğimizin ve toplumsal hafızanın bir kolektif ürünüdür.” 

Yasemin Soydan, Xemgîn Yusuf Görücü ve Mezdan Nakçi, Cizre’de katledilen ve cansız bedeni
2 gün boyunca buzdolabında bekletilen Emine’nin annesi Emine ve babası Ramazan Çağırga’yla birlikte. 

Cezasızlık ikinci mağduriyet 

Cezasızlık politikalarına da değinen Nakçi, cezasızlık politikalarının hukuk kavramları ile izah edecek bir durumun bırakılmadığını belirterek, "Ailelere yönelttiğimiz sorularda cevabını tahmin ettiğimiz en net soru hukuki süreçlerin nasıl ilerlediğiydi. Çünkü hep cezasızlık ile karşı karşıya kalıyorduk. Yargı sürecini bu savaş politikalarından bağımsız ele alamayız. Aileler, devletin cezasızlık politikasıyla ikinci kez mağdur edilmekte. Yine aileler bu süreçte baştaki hukuki desteklerin zamanla aksadığını da aktardılar. Tüm hukuk kurumlarını, bu hukuki süreçleri sistematik ve örgütlü olarak daha fazla takip etmeye çağırıyoruz. Eğer ölümler sistematikse hukuk ve barış çabası da sistematik olmalıdır" ifadelerini kullandı. 

***

Ailelerin güçlü duruşu bize güç verdi

Son olarak kendisi ve arkadaşları adına görüşme taleplerini kabul eden, kendilerini çocukları gibi gören ailelere teşekkürlerini ileten Xemgîn Yusuf Görücü, ailelerin güçlü duruşlarının kendilerine de güç verdiğini belirterek “Çocukluk Hafızası” çalışmalarının toplumsal duyarlılık kazandırması, yüzleşmeyi sağlaması ve barış inşasında dikkate alınması gerektiğini vurgulamak istedik. Biz gençler olarak onurlu bir barışın yaratıcıları olma iddiasında olmalıyız. Yeni süreçte de bu yönde çalışmaları sürdürüp, bu politikalara karşı sistemli ve örgütlü bir barış çabasının özneleri olmak tüm gençlerin tek çıkış noktasıdır” diye belirtti.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.