Suçlu pişkince inkar etti

Avukat Cemile Turhallı Balsak

Avukat Cemile Turhallı Balsak

  •  Hukukçu Cemile Turhallı Balsak, Türk devletinin insanlık ve savaş suçu işleyerek uluslararası sözleşmeleri ihlal ettiğini ve UCM'de de yargılanmasının gerektiğini söyledi.
  •  Türk devlet erkanı ise yine egemen kibriyle yaptıkları açıklamalarda, hem kimyasal silah kullanıldığını inkar etti hem de Kürtlere karşı savaşı sürdürüceklerini söyledi. 

Türk devletinin, Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük 17 Nisan'da başlattığı saldırıların son iki ayında 17 olmak üzere 6 ayda 44 gerillanın kimyasal silahlarla katledilmesi ve iki gerillanın şehadetinden önceki görüntülerin yayınlanmasıyla birlikte başlayan tepkiler sürüyor. İşlenen savaş ve insanlık suçunun hukuki, insani ve ahlaki boyutu tartışılırken yargılama konusu ve hesap verilmesi gerektiği de vurgulanıyor. Türk tarafı ise her zamanki gibi suçlarını inkar ediyor ama örtülü de olsa suç işlemeye devam edeceğini söylüyor. 

Avukat Cemile Turhallı Balsak, biyolojik ve kimyasal silahların kullanımını yasaklayan, 17 Haziran 1925'te Cenevre'de imzalanan ve 8 Şubat 1928'de yürürlüğe giren Cenevre Protokolü’nde imzası olmasına rağmen Türkiye’nin kimyasal silah kullanımının uluslararası hukuk boyutunu, MA'dan Eylem Akdağ'a değerlendirdi.

Savaşlarda kullanılan zehirli ve boğucu gazların savaş suçu olarak değerlendirildiğini hatırlatan Balsak, “Özellikle zehirli ve boğucu gazların kullanımı, uluslararası hukuk açısından savaş suçu olarak ifade ediliyor. Tabii savaş suçunun tam anlamıyla bir sözleşmede buna karşılık geldiğini söyleyebilmemiz mümkün değil. Özellikle savaş suçu hallerinin bazı uluslararası sözleşmelerde tanımlandığını, nelerin savaş suçu olabileceği ile ilgili bazı maddelerin olduğunu biliyoruz. Savaş suçu, 20 ve 21. yüzyılın daha çok kullandığı bir ifade” dedi. 

Kimyasala karşı sözleşmeler

Balsak, geçmişten bugüne kimyasal silah kullanımı için yürürlüğe giren sözleşmelere dair şunları söyledi: “Biliyorsunuz; 20’nci yüzyılda iki önemli büyük dünya savaşı yaşandı ve o dönemler içerisinde ciddi anlamda kimyasal silah kullanıldı. 1900’lerin öncesinde Lahey Sözleşmesi var. Öncelikli olarak zehirli gazların kullanımının olmaması, yasaklanması ve devletlerin böyle bir yükümlülük altına girerek hiçbir surette kalkışmaması gerektiği ile ilgili düzenlemeler var. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise Cenevre Konvansiyonu olarak ifade edilen ve devamında Cenevre 1, 2, 3 diye devam ede gelen sözleşmeler var. Bu sözleşmelerin esas olarak gerek siviller, gerekse askeri bölgelerde hiçbir şekilde bunları yaşam alanlarına ve bulundukları yerlere yönelik yapılan saldırılarda kullanılmaması gerektiğini içeren ifadeler var. Taraf devlet olsun veya olmasın, çatışmanın bir tarafı ve devlet de olabilir. Hiçbir suretle bu zehirli gazların kullanılamayacağı ile ilgili devletlerin taahhüt ettikleri bazı düzenlemelerin olduğunu görüyoruz. En yakın tarihimizde kimyasal silah kullanımını yasaklayan ve bu kimyasal silahları stoklayan devletlere bir anlamda bir yükümlülük getiren, ellerinden çıkartılması için imzalanan ‘Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ 2000'den sonra 188 üye devlet tarafından esas olarak imzalanmış. Sözleşmeye göre devletlerin hiçbir şekilde bu kimyasal silahları kullanılmaması gerektiği ve var olanların da elden çıkarılması gerektiği ile ilgili taahhütleri var. Bu, BM nezdinde imzalanmış bir sözleşme değil. Aslında devletlerin bir araya gelerek imzalamış olduğu sözleşme.”

 

Avukat Cemile Turhallı Balsak

 

Türkiye ihlal ediyor

Türkiye’nin Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ne taraf olduğunu, aynı sözleşmeyi imzaladığını ve kendi iç hukukuna da uyarladığını hatırlatan Balsak, “Şimdi Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin apaçık bir ihlali olduğunu söylemek mümkün. Sözleşmeye göre; hiçbir şekilde zehirli gazın kullanımı kabul edilemez. Taraf devlet de olsa, savaşan taraf veya karşı taraf da olsa, askeri ve sivil fark etmeksizin bunların gerek kullanımı, gerek üretilmesinin yasaklayan bir sözleşme olduğu için ciddi anlamda bağlayıcılığının olduğunu görüyoruz. Tabii Türkiye bunu uyguluyor mu? Uluslararası teamül açısından bu hükümlülüklerini yerine getiriyor mu? En son yaşananlar itibariyle de kamuoyuna yansıyan görüntüler ve yapılan açıklamalar; Türkiye’nin bu kimyasal silahları kullandığını gösteren çok ciddi emareler var” şeklinde konuştu.

Hulusi Akar'ın açıklaması

Balsak, yayınlanan görüntüler öncesinde kimyasal kullanımına dair bakanlık düzeyinde açıklamaların yapıldığını belirterek, “Hulusi Akar, 16 Şubat 2021'de Meclis'te bir açıklama yapmış ve operasyonlarda göz yaşartıcı bomba kullandığını ifade etmişti. Bizzat kendisinin kamuoyuna yansıyan beyanı bu şekildeydi. Bu açıklama, aslında bir yerde bunu doğruluyor ve kabul edildiğini de gösteriyor. Bu açıklama sonrasında İsviçre ve Almanya, özellikle Kürt kamuoyunun ve Kürt hukuk örgütlerinin yapmış olduğu bazı çağrılar sonrasında sınır ötesinde olan bir yere misyon gezisi düzenlendi. Kimyasal silah kullanılmış olabileceğiyle ilgili değerlendirmeleri var. O açıdan bu bulgu her ne kadar dolaylı olmuş olsa da şüpheleri kendi üzerinde ciddi anlamda araştırılması gerekli kılan bir durumun olduğunu da gösteriyor” dedi. 

UCM'ye taşınabilir

Kimyasal silah kullanımının yeni bir durum olmadığına dikkat çeken Balsak, konuyu uluslararası kamuoyunun bilgisine sunmanın önemine değindi. Balsak, Türkiye’nin kimyasal saldırılarında Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) taşınmasının mümkün olabileceğinin altını çizerek, şöyle devam etti: “Uluslararası Ceza Mahkemesi, bu suçların işlenmesi durumunda yargı yetkisi olan bir mahkeme. Buradaki yargılama yöntemi, üye olmayan devletler açısından da bir yargılamanın olmayacağı anlamına gelmiyor. Güvenlik Konseyi, özellikle kendi almış olduğu kararla üye ve taraf olmayan bir ülkenin de yargılanabileceğini ön görmüş. Dolayısıyla bu mekanizma, bu sistem içerisinde soruşturulması, kovuşturulması ve mahkemeye konu yapılması mümkündür.”

HDP, Hulusi Akar'a sordu

HDP Grup Başkanvekilleri Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç, kimyasal silah saldırılarını Türk Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a sordu.

Grup Başkanvekilleri Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç, Türkiye’nin kullandığı kimyasal silahlara dair Hulusi Akar’ın yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığına soru önergesi verdi. Önergenin gerekçesinde, “18 Ekim 2022’de medyaya düşen görüntüler ve öncesinde de Irak Federal Kürdistan Bölgesi’ndeki yerel kaynaklardan kamuoyuna ulaşan bilgiler göz önüne alındığında, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) bağlı birliklerin kırsal bölgelerde kimyasal niteliğe haiz araçlara ve uluslararası hukuka aykırı operasyon yöntemlerine ağırlık verdiği iddiaları ifade edilmektedir. Görüntülerde, tünel girişlerinde yoğun dumana sebep olan bazı cisimlerin bırakılarak bölgeden uzaklaşıldığı ve uzaktan bu cisimlerin patlatılarak tünellerin içine kimyasal bir tür gazın sevk edildiği görülmektedir. TSK envanterinde kimyasal silah bulunmadığı konusunda hükümet kaynaklarınca sıkça açıklamalar yapılsa da, bu tür kimyasal araçların basit ürünlerden imal edilebileceği ve kayıt dışı olarak kullanılabileceği bilimsel ve uluslararası kaynaklardan bilinmektedir” denildi.

Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin de hatırlatıldığı gerekçe de şu ifadeler yer aldı: “Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Cenevre Konvansiyonu ile kimyasal silahların kullanımının yasaklanmasına ilişkin Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (CWC) ile bu uluslararası sözleşmeler esas alınarak TBMM tarafından 14 Aralık 2006’da onaylanan ‘Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması’ hakkında 5564 Sayılı Kanuna göre yurtiçinde olduğu gibi yurt dışında da Türkiye Cumhuriyeti’ne tabi her vatandaş kimyasal kullanımından hukuk karşısında sorumludur ve cezalandırılmalıdır. Ayrıca toksik ve biyolojik silahların üretimini yasaklayan Biyolojik Silahlar Sözleşmesi’ne Türkiye 1974 yılında taraf olmuştur. Tadil Edilmiş II. ve IV. Protokoller ile birlikte Belirli Konvansiyonel Silahların Kullanımının Yasaklanması veya Sınırlandırılması Sözleşmesi’ne (BKSS) Türkiye 2005 yılında taraf olmuştur. BKSS insanlık dışı yaralamalara sebep olan belirli silahların kullanımını yasaklamaktadır.”

Grup Başkanvekilleri, Bakan Akar’ın yanıtlaması istemiyle şu soruları yöneltti: 

*  Kimyasal madde veya araç kullanımı iddialarına dair bir soruşturma başlattınız mı? Başlattıysanız soruşturmanın kapsamı nedir?

*  Türkiye’nin de taraf olduğu ve imzaladığı uluslararası sözleşmelerde ve kendi yasalarımızda kimyasal silahların ve/veya maddelerin kullanılmasının yasaklanması hakkında Milli Savunma Bakanı olarak şimdiye kadar hangi önlemleri aldınız?

*  Milli Savunma Bakanı olarak 13 Şubat 2021’de TBMM’de bilgi verirken söylediğiniz, ‘sadece göz yaşartıcı gaz kullanılmıştır’ sözü Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin 5. Maddesi’ne aykırı değil midir?

* Yasaklı kitle imha silahlarının da operasyonlarda kullanıldığına ilişkin kamuoyuna ciddi iddialar ve bazı görüntüler yansımakta, hatta etkilenen bölgelerde doğanın da ciddi biçimde tahrip edildiği bilgileri paylaşılmaktadır. TSK veya birlikte hareket eden gayri nizami kimi güçler Kuzey Suriye’de ve Irak sınırları içerisinde resmi envanter dışı silah veya mühimmat kullanmış mıdır?

*  Operasyonlarda kimyasal ve/veya kitle imha silahı niteliğindeki silah ve araç kullanımının savaş suçu ve insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında olduğunun yasalar ve uluslararası sözleşmeler nezdinde belirtilmiş olması dikkate alındığında, Milli Savunma Bakanı olarak iddiaların araştırılması için uluslararası heyetleri operasyon alanlarına davet etmeyi düşünüyor musunuz?

Devletin açıklaması inkar oldu

Kamuoyunun tepkisi ve HDP'nin Meclis gündemine taşıması üzerine Türk tarafı da peş peşe açıklamalarla inkarı seçti.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet ve İstihbaratımız, terör örgütünün oksijenini kestikçe yeni iftira kampanyalarına başvuruyorlar. Kimyasal silah yalanı, terörü aklamaya ve estetize etmeye çalışanların beyhude çabasıdır. Terörle mücadelemiz azim ve kararlılıkla devam edecek" dedi.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Twitter'dan yaptığı açıklamada, şunları ileri sürdü: "Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kimyasal silah kullanmakla suçlayanlar, alçak bir iftira şebekesinin parçasıdır. Bunlar terör örgütünün cinayetlerini masum göstermeye çalışan odaklardır. PKK’nın cinayetlerini övenler, kirli odakların temsilciliğini yaparak TSK’ya saldırıyorlar… Kahraman TSK terörle mücadelesini en yüksek hukuki ilkelere ve standartlara bağlı şekilde yürütmektedir. TSK’nın, cinayet şebekesi terör örgütlerine karşı verdiği mücadele dünyanın en haklı, en şeffaf ve en onurlu mücadelesidir."

Türk Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ise Türk ordusunun uluslararası hukuk ve anlaşmalarca yasaklanmış mühimmat kullanmadığını, envanterinde bulunmadığını iddia ederek, yalanlarını şöyle sürdürdü: "Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, bugüne kadar komşularımızın ve tüm dünyanın gözü önünde icra ettiği bütün harekat ve operasyonlarda uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaa haklarımız kapsamında, sadece teröristleri hedef almakta, sivillerin, tarihi, dini ve kültürel varlıklar ile çevrenin zarar görmemesi için azami dikkat ve hassasiyet göstermektedir. Tüm bu dezenformasyon çabaları Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizin kararlı mücadelesi sonucu çökme noktasına gelen ve bulunduğu zor durumdan kurtulmak için yalan ve ahlak dışı yollarla çıkış arayışında olan terör örgütü ve müzahirlerinin beyhude çırpınışlarıdır. Teröristler için adalete teslim olmaktan başka çare yoktur." 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.