Tecridin etkisini anlatıyoruz

Nilüfer Şahin

Nilüfer Şahin

  • Tutsak Nilüfer Şahin, Eylemleriyle İmralı tecridinin etkisini anlatmaya ve duyurmaya çalıştıklarını söyledi.

Türk cezaevlerindeki PKK ve PAJK'lı tutsakların, "Abdullah Öcalan'a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm" kampanyası kapsamında 27 Kasım 2023'te başlattığı dönüşümlü açlık grevi, 4 Nisan'da tamamlandı. Tutsaklar, 4 Nisan'dan itibaren mahkemeleri boykot ediyor, aile ziyaretlerini kabul etmiyor, telefon görüşmeleri yapmıyor. Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ndeki 20 yıllık tutsak Nilüfer Şahin, gönderdiği mektupta tutsakların eylemini, dışarıdan beklentilerini ve Türkiye’deki sivil toplum örgütleri ve hukuk savunucularının sessizliğini değerlendirdi.

Eylemlerinin nedeni

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile İmralı'daki üç tutusağın,  yakınlarıyla görüştürülmediğini, telefon hakkından yararlandırılmadığını, dış dünya ile temaslarına, kanun ve hukukun tanıdığı haklar çerçevesinde dahi izin verilmediğini hatırlatan Şahin, şunları söyledi: "Bu mutlak tecrit demektir. Biz de Sayın Öcalan'a kullandırılmayan bu hakları kullanmayarak, tecridin etkisini anlatmaya, duyurmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda bu şekilde tecrit işkencesini protesto ediyoruz. Bizim eylemlerimiz Halk Önderimiz Sayın Abdullah Öcalan'ın öncelikle ulusal ve evrensel hukuk/adalet ilkeleri çiğnenerek, en temel iletişim haklarından mahrum edilmesine itirazdır. Tecrit ve mutlak izolasyon kime uygulanırsa uygulansın bir işkencedir. Evrensel adalet ve hukukta da mutlak tecrit bir işkence biçimi olarak kabul ediliyor. Bir halkın iradesine uygulanmasının ise bir kişiye uygulanmasından çok daha geniş bir etkisi ve anlamı var. Devletin Sayın Öcalan'a uyguladığı tecridi, milyonlarca Kürt kendisine uygulanmış sayıyor ve bunu derinden hissediyor. Binlerce Kürt siyasi tutsak olarak hem tecridin fiziki hem de manevi etkilerini yaşıyoruz. Diğer taraftan Sayın Öcalan'ın ülkemiz, Türkiye ve bölge halkları için siyasi, toplumsal rolünü biliyoruz. Devletin Sayın Öcalan'ı ağır tecrit ve esaret altında tutuşunun, savaşta ısrar anlamına geldiğini biliyoruz. Bu siyasetin son bulması için eylemdeyiz.”

Ağır şartlara göğüs geriyorlar

Tecrit koşullarını anlatmanın, topluma, ailelere Abdulah Öcalan'ın ne derece zor koşullarda tutulduğunu anlatmaya çalıştıklarını kaydeden Şahin, "Bizim Sayın Öcalan ve üç arkadaş ile birebir aynı koşullarda yaşama gibi bir durumumuz yok, ancak o şartları bir dereceye kadar yaşarız. Zira o bir ada cezaevinde ve üç kişi dışında dış dünya ile hiçbir teması yok. Buna rağmen telefon etmeyişimiz, mahkemelere, aile görüşüne çıkmayışımız dahi bizi ve aileleri çok etkiliyor. Şüphe yok ki Sayın Öcalan ve yanındaki üç arkadaş aylardır daha ağır şartlara göğüs geriyorlar, direniyorlar. Biz de direnişimizi sürdüreceğiz. Sayın Öcalan Türkiye ve Kürtler için barışın, özgürce ve güvenlik içinde yaşama şansını ifade ediyor. Rolü tarihseldir iki halk içinde. Kürtler olarak bunun farkındayız ve Kürt siyasi tutsaklar olarak eylemlerimizle bunu anlatmaya, öncelikle sağlık ve güvenlik koşullarının düzelttirilmesi için yürütülen mücadeleye katkı sunmaya çalışıyoruz" dedi.

Devlet ideolojisinen etkisi

Abdullah Öcalan’ın 25 yıldır kesintisiz tecritte tutulmasına ilişkin 74 ülkeden aydın, yazar ve akademisyenlerin öncülüğünde bir kampanya başlatılmış olmasına rağmen Türkiye’deki sivil toplum ve hukuk örgütleri tarafından yeterli bir tepki örgütlenmediğine işaret eden Şahin, bu durumun da Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin ufkunun sınırlarını gösterdiğini söyledi. Türkiye’de oldukça köklü bir “devlet ideolojisi”nin olduğunu vurgulayan Şahin, şunları ifade etti: “Demokratları, aydınları da bu ideolojiden sıyrılamıyor. Kürtler söz konusu olduğunda otomatik olarak devreye giriyor bu ideoloji. Kürt Halk Önderi'ni konuşmak, tutulduğu insanlık dışı koşulları dillendirmek, itiraz etmek, Kürt meselesini dillendirmekten çok daha fazla siyasi cesaret, güçlü bir demokrasi bilinci, tutarlı hukuk savunuculuğu gerektiriyor.

90'lardan da geri durumdalar

Bu birikime ve düzeye sahip Türk demokratik organizasyonları, sivil kurumlarını ve bireylerini göremiyoruz. 90'lardan daha geri bir konumdur bu. Düşünün ki; savaşın en şiddetli olduğu tarihlerde Sayın Öcalan ile röportaj yapabilmek cesareti gösteren ana akım medya temsilcileri vardı. Türk aydınları, hukukçuları içerisinde dönemin resmi ideolojisine, özel savaş mekanizmalarına karşı duranlar vardı. Bedeli bugünden çok daha ağırdı bu tür davranışların. Türk aydınları ve Türk demokrasisi, demokratları bakımından önemli bir düzeydi bu. AKP iktidarı ile birlikte bu damar zayıfladı.

Bilinç kıyımı yaşandı

Bir tür bilinç kıyımı yaşandı. Demokrasi, hukuk mefhumları çarpıtıldı. Hukuk ve demokrasi ilkeleri evrensel düzlemden 'milli çıkarlar' düzlemine indi. Hukuk ve demokrasi ‘seküler milliyetçi’ ve ‘dinci milliyetçi’ bakış açısı arasında bir yerde şimdi. Devlet ile aydınlar, Kürt Halk Önderi ve Kürtlerin siyasi talepleri söz konusu olduğunda özel bir siyaset ve hukukta birleşiyor. Türk aydınları ve demokratları (dolayısıyla demokratik sivil kurumlar ve hukuk kurumları) bu yanı ile kolonyalist zihniyetin sürdürücüleri konumuna düşüyor. Düşünün ki Sayın Öcalan'a ilişkin devletin özel savaş politikası olarak öne sürdüğü argüman ve imajı, Türk aydınları ve demokratları olduğu gibi benimsiyor ya da bu kurmaca negatif imajın sürdürülmesine sessiz kalıyor. Böylelikle Sayın Öcalan'a dönük gayri ahlaki ve hukuki olan mutlak tecridin sürdürülmesini kolaylaştırıyor.

Türklerin Sartre'ı yok

Bugün Türklerin bir Sartre'ı (Jean-Paul Charles Aymard Sartre, Fransız yazar ve düşünür) yok ne yazık ki, Türklerin bir Sartre'ı olsaydı Kürt sorununun demokratik çözümü daha olası bir aşamada olurdu. Sayın Öcalan'ın konumu ile Kürt sorunun çözümü, barış olanakları ve Türkiye'nin içine düştüğü kriz durumu arasındaki bağ daha görünür hale gelirdi.”

Ailelere ve topluma çağrı

20 yıllık tutsak Nilüfer Şahin, ailelere ve topluma da çağrıda bulunarak, şunları ekledi: “Dşarıda eylemlerimize daha fazla sahip çıkmaları, bizimle yeniden buluşabilmeleri, tecrit işkencesine son verilmesi için daha fazla çaba içinde olmalarıdır. Toplumun genelinden de beklentimiz aynı. Türkiye toplumunun tamamını ilgilendiren bir konuya dikkat çekmeye çalışıyoruz. Özgürlük ve refah, Kürt sorunun demokratik çözümünden geçiyor. Toplumun çıkarlarını düşünen ve toplum adına hareket eden kendini demokratik sayan, evrensel hukuk ilkelerine inanan herkese eylemimizle çağrı yapıyoruz, eylemimizle. Kürt sorunun demokratik, barışçıl çözümü için Sayın Öcalan'a uygulanan tecridin kaldırılması için harekete geçin.” AMED

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.