Ya hep beraber! Ya hiç birimiz!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi ulus devlet kuruluşundan bu yana Kürtlere, Alevilere, farklı halklara ve inançlara ortadan kaldırılması gereken iç düşmanlar olarak yaklaşmıştır. Her zaman ideolojik aygıtlarıyla bu yaklaşımı topluma empoze etmiş, toplumu milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi çizgide konsolide etmeye bakmıştır. 

Koç Üniversitesi’nde TÜBİTAK birincisi Alevi-Kürt öğrenci F.B. ırkçı-faşistler tarafından “Alt ırksınız, itlaf edilmeniz lazım. Köle olduğunuzu kabullen. İtaat etmek zorundasınız” denilerek kesici aletlerle yaralandığının haberi haber portallarına düşmüştü. Ne yazık ki bu ırkçı saldırı sınırlı çevrelerin gündemindeydi.

Üniversite yönetimi şiddeti uygulayan, kin ve nefret kusan ırkçı faşistleri değil, Kürt Alevi öğrenciyi cezalandırmayı görev bildi. Başta Aleviler olmak üzere bu faşizan yaklaşıma toplumun farklı kesimlerinden tepkiler gelmiş olsa da oldukça sınırlı kalmıştı. Yükselen bu tepkilerin en anlamlı olanı siyasi tutsak Selahattin Demirtaş’ tan gelendi: “Siz Türk olarak övünüyor musunuz bilmiyorum… Ama biz Kürtler olarak itaat etmiyoruz. Birlikte yaşamaya varız ama bu zihniyete karşı sonuna kadar direneceğiz” diye yüreklere su serpmişti.     

Siyası ve vicdani sorumluluk sahiplerinin ırkçı ve faşist zihniyete karşı tepki vermeleri, şiddeti kınamaları anlamlı ve değerlidir. Ancak milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi ulus devlet kuruluşundan bu yana Kürtlere, Alevilere, farklı halklara ve inançlara ortadan kaldırılması gereken iç düşmanlar olarak yaklaşmıştır. Her zaman ideolojik aygıtlarıyla bu yaklaşımı topluma empoze etmiş, toplumu milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi çizgide konsolide etmeye bakmıştır. Bunun sonucudur ki Türkiye toplumunun %70-80’si bu ırkçı söylemin etkisi altındadır. Bu nedenle toplumun her tarafına şiddet sirayet etmiş, çözümsüzlük ve çaresizlik girdabına mahkûm edilen toplum cinnet halini yaşar olmuştur. Bu şiddet sarmalı ve cinnet hali kendiliğinden oluşmuş değildir elbette. Bunun işgalci, talancı, gaspçı devlet geleneği ve onun ırkçı zihniyeti ile direk ilişkisi ve ilgisi vardır.          

Gasp etmek, el koymak üzerine inşa ettikleri devlete kutsiyet atfeden bu ırkçı ve insanlık dışı yaklaşım; devletin ala çıkarları için baba oğlunu, oğul babasını, kardeş kardeşini katletmeyi caiz gören bir kültürel koddan beslenmektedir. Irkçı, gaspçı Türkçü devlet geleneğinin Türk ulus devletinde vücut bulan inkârcı, katliamcı, soykırımcı zihniyetle bu şiddet sarmalının ilişkisi zaten tartışılmazdır.  

Farklı halklara her gün ezberletilen marş ve antları, kindar ve dindar nesil yetiştirmeye hizmet ettiğinin herkesten çok biz mazlumlar biliyoruz. Başta Kürtler olmak üzere Türkiye’de yaşayan 37 etnik kimliği, Êzîdî ve Alevileri bir yandan ortadan kaldırmaya kalkıştılar. Öbür yandan da; ‘Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlâk ve fazilet’ söylemi ile bizde rızalık üretmeye, kendi Türkçü- siyasal İslam çizgisine yedeklemeye çalıştılar.

İttihat Terakki zihniyeti ile kurulan Türk ulus devletinin kurucu kadroları bu ırkçı ve faşist yaklaşım ve söylemleri ile Hitler’e fikir babalığı yaptıkları bilinmektedir. Aşağıda vereceğim iki örnek bile tek başına ele alındıklarında nasıl ırkçı ve faşist zihniyet sahibi olduklarını göstermeye yeter de artar. 

Kemalist devletin has adamı ve başbakanı İsmet İnönü; “Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları behemehâl Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerden arayacağımız evsaf; her şeyden önce Türk ve Türkçü olmasıdır” der.

Keza tek adam diktatörlüğünün Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt; “Dost, düşman hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler, bu memleketin efendisi Türklerdir. Türk ırkından olmayanların Türk vatanında tek bir hakları vardır. Türklere hizmetçi olma, köle olma hakkı” der. Adaleti sağlamak, adil ve hukuki olma görevi olan adalet bakanının bu ırkçı faşist yaklaşımı ulus devletin temel yaklaşımı ve zihniyeti olarak biz ötekilere uygulana gelmiştir.

Dolayısıyla değişen hükümetlerle değişmeyen ulus devletin bu politik tercihi ve stratejisi, hala da Kürt’e, Alevi’ye, Êzîdî’ye, kadına ve demokrasi güçlerine uygulanmaya devam ediyor. Türk ulus devleti kuruluşundan bu yana bu kesimlere karşı suikast, komplo, katliam ve soykırımı kendisine hak görmüştür. Êzîdî, Asuri-Süryani, Ermeni ve Pontus Rumları soykırımlarla ortadan kaldıran İttihat Terakki, Türklük sözleşmesi ile önce Koçgiri’de daha sonra Şeyh Said, Ağrı-Zilan ve Dersim’de Kürtlere, Kürt Alevilerine soykırım yaşatmış, bu soykırımcı uygulamalarını yüzyıl boyunca sürdürmenin ısrarı içinde olmuştur.

Kürtler, Aleviler, Êzîdîler ve kadın üzerinde sürdürülmek istenen bu soykırımcı zihniyet ve siyaset değişmedikçe Türkiye’de hem katliam ve soykırımların sonu gelmez hem de Türkiye gerçek anlamda demokratik ve hukuki bir sisteme kavuşma olanağına erişemez. Çünkü cumhurbaşkanından başbakana, başbakandan bakanlara, oradan sivil askeri bürokrasiye kadar devlet bu inkârcı, katliamcı ve soykırımcı zihniyetin kodlarıyla kurulmuş, toplum ve toplumun hakları karşısında dizayn edilmiştir. Bu güçlü faşist damar aradan geçen onca zamana rağmen eksilmeden artarak devam ediyor olması halkların, toplumun, kadının ve ekolojik kırımın üzerine yeni kırımlar eklemiştir.

Devletin ala çıkarları için babanın oğlunu, oğulun babasını, kardeşin kardeşini katletme hakkını gören ırkçı ve faşist zihniyet bugün iktidar da olup toplumu cinnet haline sürüklemektedirler.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.