Yas ne başlayabildi ne de bitti

Fırat Akdeniz
- “Hak ihlallerinin ve hak arayışının içinde doğduk” diyen Fırat Akdeniz’in amcası Mehmet Salih Akdeniz 1993'te Pasûr'da gözaltına alınarak kaybedildi. Yıllar sonra bulunan kemikleri ise ATK’de kaybedildi.
- İHD Amed Şubesi Kayıp Komisyonu’nda yer alan Fırat Akdeniz, “Mezar yoksa ne yas başlayabiliyor ne de bitebiliyor. Kayıp yakınları için hayat bir çeşit arafta geçiyor. Bitmeyen bir yas süreci bu” dedi.
MEDİNE MAMEDOĞLU/AMED
İHD Amed Şubesi Kayıp Komisyonu’ndan Fırat Akdeniz, geçmişle yüzleşmenin ve hesaplaşmanın hayati önemini vurgulayarak, ‘bir daha asla’ diyebilmek için geçmişin tüm karanlık sayfalarının açılması gerektiğini söyledi.
Hak ihlallerinin yoğun olarak yaşandığı 90’lı yılların karanlığında, binlerce insan gözaltında kaybedildi, 'faili meçhul' cinayetlerle katledildi. On binlerce köy yakıldı, milyonlarca insan göçe zorlandı. Aradan geçen 30 yıla rağmen kayıplarının akıbetini öğrenemeyen aileler ise hala adalet arıyor; en temel talepleri sadece bir mezar yeri ve hakikatle yüzleşme. Bu kayıplardan biri de 1993’te Amed’in Pasûr ilçesine bağlı Şenyayla bölgesinde gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan köy muhtarı Mehmet Salih Akdeniz. 68 yaşındaki Akdeniz, köyde sevilen, sayılan, yazları yaylaya çıkan, çiftçilikle uğraşan biriydi. Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasında Bolu 2. Tugay Komutanlığı tarafından gözaltına alınışının ardından günlerce elleri bağlı şekilde bekletildiği, ardından helikopterle götürüldüğü tanıklarca aktarıldı. O günden beri ne kendisi ne de birlikte alıkonulan diğer 10 kişiye dair bir iz bulundu.
Kemikleri ATK’de kayboldu
Yaklaşık 11 yıl sonra, Kasım 2004’te Pasûr ilçesine bağlı Alaca köyünde bir çoban, dere yatağında insan kemiklerine rastladı. Haberin duyulması üzerine kayıp yakınları bölgeye akın etti. Kemiklerin bulunduğu alanda yanmış giysiler ve özel eşyalar da vardı. Aileler, bu eşyalardan bazılarının kayıplarına ait olduğunu hemen orada teşhis etti. Mehmet Salih Akdeniz’in oğlu, babasının yıllardır misafirlerine ikram için kullandığı tütün tabağını tanıdı. Ancak kemiklerin hiçbirinde kafatası yoktu. Eşyalar ve durum, kişilerin öldürüldükten sonra yakıldığına işaret ediyordu. Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında, o dönem bölgede kaybedilen kişilerin yakınlarından DNA örnekleri alındı ve kemikler Adli Tıp Kurumu’na (ATK) gönderildi. Daha sonra kemiklerin ATK emanetinde kaybolduğu açıklandı.
Kayıpların izinde, faillerin peşinde
Amcası Mehmet Salih Akdeniz’in kaybedilmesinden sonra bu mücadelenin izini süren isim, yeğeni Fırat Akdeniz oldu. Akdeniz, 2016'dan beri İHD üyesi. 2020'den beri Gözaltında Zorla Kaybetmeler ve Faili Meçhuller Araştırma Komisyonu’nda görev yapıyor. Yıllardır her cumartesi günü Amed’de hem amcası hem de diğer kayıplar için adalet isteyen Akdeniz, “Kayıp acısı hiçbir acıya benzemez. Onlar bizle beraber her yerde” diyerek hem geçmişin hem de bugünün tanıklığını yapıyor. Barış sürecine dair yeniden açılan tartışmaları ise “Samimi bir barış, bu acılarla yüzleşilmeden mümkün olmaz” sözleriyle değerlendiriyor.
Bir çeşit araftayız
Bir kayıp yakını için 90’lı yılların hep bir travma olduğunu belirten Akdeniz, şöyle devam etti: “Ve biz o travmanın içinden hala çıkamadık. O dönemin imgeleri –beyaz Toros, panzer, telsiz sesi, silah sesi– hala zihnimizde çok canlı. Bu nesneler yalnızca geçmişi hatırlatmıyor, aynı zamanda bilinçaltımızı altüst eden birer korku simgesine dönüştü. Devlet insanları sadece gece değil, gündüz vakti gözaltına alıyor; sokakta, evde, çarşıda alıp götürüyordu. Kaybedilenlerin akıbeti hep belirsiz kaldı. Ne yaşadılar, neredeler, ne oldu onlara? Bu bilinmezlik ve belirsizlik zihinsel olarak ciddi anlamda bir tahribat yarattı. Bir insanın öldüğüne inanabilmek için mezarına, cenazesine tanıklık etmek gerekir. Böyle bir mezar yoksa ne yas başlayabiliyor ne de bitebiliyor. Kayıp yakınları için hayat bir çeşit arafta geçiyor. Bitmeyen, tamamlanmayan bir yas süreci bu.
Acımız ilk günkü gibi
Toplumda ölümün bir ritüeli vardır: cenaze kaldırılır, helallik alınır, dualar edilir, uğurlanır ama kayıplarda bu ritüel de yok. Kayıp yakınları olarak yalnızca hatıralarına tutunarak, her gün, her yıl aynı acıyı yeniden yaşıyoruz. Devlet sadece sevdiklerimizi bizden almadı; geride kalanlara da sonsuz bir acı ve cezasızlık bıraktı. Acı elbette bitmiyor ama eğer bir mezarımız olsaydı yasımızı belki tamamlayabilirdik. Bizim kaybımız gençtir, acımız hala ilk günkü kadar taze.”
Artık başkası çekmesin
Kayıp yakınları olarak son dönemde yeniden gündeme gelen barış ve çözüm süreci tartışmaları ise önemli. Akdeniz de “Barış kelimesi bizim için çok kıymetlidir, kutsaldır. Bizim yasımız bitmedi, acımız dinmedi ama bu barışı istemediğimiz anlamına gelmez. Her canlının yaşamı değerlidir. Annem de, yengem de hep ‘Ben çektim, başkası çekmesin’ dedi” şeklinde konuştu.
Hasretle göçüp gittiler
Barışın ancak samimi bir yüzleşmeyle mümkün olduğunu ifade eden Akdeniz, beklentilerini şöyle dile getirdi: “Bir yaşından beri savaşın içinde büyüdüm. Barış, ancak samimi bir yüzleşmeyle mümkün olabilir. Öncelikle kayıplarımız bulunmalı, onlara bir mezar taşı bırakılmalı. Yüzleşme olmadan toplumsal barış da kalıcı olmaz. Devletin yıllardır kurduğu tek cümle inkar oldu: ‘Görmedik, duymadık, bilmiyoruz' ama yüzlerce anne, yıllarca karakol önlerinde, adliye koridorlarında kayıplarının peşine düştüler; bu hasretle gözleri açık dünyadan göçüp gittiler.
Karanlık arşivler açılmalı
Eğer karanlık arşivler açılır, failler ortaya çıkar ve bir yargılama süreci başlarsa barışın samimiyetle başladığını düşünebiliriz. Abdülkadir Aygan’ın 2005'te itirafıyla birçok kayıp yakını kemiklerine kavuştu. Bu, ne kadar büyük bir eksiklikle yaşadığımızın kanıtıdır. Şüphesiz ki bizim için silahların susması, barışın konuşulması ve barışın hayata geçmesi çok kıymetli. Bir insanın bir ömre sığdıramayacağı kadar büyük acıları, biz on yıllar içinde yaşadık.”
‘Bir daha asla’ diyebilmek için
Bir insana verilebilecek en büyük ıstırabın, “ona bir kaybın acısını yaşatmak” olduğunu ifade eden Akdeniz, şunları söyledi: “Bu acı hiçbir zaman bitmiyor. Her gün, her saat, her saniye sizinle birlikte yaşıyor. Bu kayıpla insan sürekli bir bekleyiş halinde kalıyor, yarım kalmış bir yaşamı sürekli yeniden yaşamak zorunda kalıyor. Bu yüzden bir daha kimsenin böyle bir acı yaşamaması için önce inkar zihniyetinin değişmesi gerekiyor. Bizim için geçmişle yüzleşmek, hesaplaşmak hayati önemde. ‘Bir daha asla’ diyebilmek için, geçmişin tüm karanlık sayfalarının açılması lazım. O dönemin karar vericileri, kolluk kuvvetleri, siyasi sorumluları hesap vermeli.”
Sorumlular cezalandırılmalı
Amcasının katledilmesininin mimarı Tuğgeneral Yavuz Ertürk’ün ismini anarak, “Ben bizzat amcamı kaybettiren kişinin, Tuğgeneral Yavuz Ertürk'ün adını her duyduğumda aynı acıyı yeniden yaşıyorum” diyen Akdeniz, şunları ekledi: “Barış süreci döneminde bu kişi hakkında suç duyurusu yapıldı, dava açıldı. Ama ne yazık ki Türkiye'de 1925’ten beri süren bir cezasızlık politikası var. 2015’ten sonra çatışmaların yeniden başlamasıyla birlikte çoğu dosya, ya düşürüldü ya da zaman aşımına uğratıldı. Bu yüzden biz, en azından kayıplar konusunda emir veren, bu suçların içinde doğrudan yer alan kişilerin cezalandırılmasını istiyoruz. Bu, adaletin sağlanması, olayların bir daha yaşanmaması açısından çok önemli ve kıymetli olacaktır. Olacak mı, bundan emin değilim.”