Yüzleşmeyi kayıplarımızdan başlatıyoruz

  • Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi Üyesi Avukat Gûlan Çağın Kaleli, “Bir hafıza mekânı olan mezarlıkların tarihsel ve politik öneminin farkına varmalı ve insanlık adına toplumsal bir mücadele örgütlemeliyiz” dedi.

 

MEDİNE MAMEDOĞLU/AMED

Kürt sorununda ‘çözümü’ imha ve inkâr politikalarında arayan AKP iktidarı, 2015’ten bu yana cenazeler üzerindeki saldırılarını sistematik hale getirdi. Cenazeler, insani ve ahlaki olmayan bir şekilde saldırıya uğrarken, kolluk güçleri cenaze törenlerine saldırıyor, taziyeler engelleniyor, mezarlar tahrip ediliyor. Teşhisi yapılmasına, kan örneği verilmesine rağmen kimsesizler mezarlıklarına defnedilen cenazeler, yıllar sonra ailelerine kargoyla yollanarak saklama kutularında teslim ediliyor. Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi üyesi Gûlan Çağın Kaleli, cenazelere ve mezarlıklara yönelik saldırıları, bu saldırıların amacını, hukuktaki yerini ve mücadele yöntemlerini gazetemize değerlendirdi.

Saldırılar çatışmanın devamı

Cenazelere dönük saldırıların bilinçli bir devlet politikası olarak uygulandığının altını çizen Kaleli, “Cenazelerin ve mezarlıkların Kürt halkı için anlamını bilen devlet, çatışmalı ortamlarda ilk olarak buralara saldırıyor. Cenazeleri bir kutu içerisinde vermek, hapishanelerde ölümü bekletmek, cenaze törenlerinin sahiplenilmesini engellemek esasında çatışmanın devamı niteliğinde. Cenaze törenleri, bir yandan toplumsal bir yasın ifadesi olurken bir yandan da ânı anlamlı kılmak, geleceği örgütlemek demek. Dolayısıyla devlet toplumsallığın inşa edildiği her alana saldırırken bunu son derece politik bir yerden yapıyor” dedi. 

İç hukuk yolları tıkalı

Devletin kendi anayasasını dahi tanımadığını ifade eden Kaleli, hukukun, toplumsal bir sözleşmeden doğmadığı müddetçe şiddete zemin hazırlayacağını vurguladı. Kaleli, “Bugün Türk Ceza Kanunu’nda ‘Kişinin Hatırasına Hakaret’, ‘Mezarlıklara ve İbadethanelere Saldırı Suçu’, ‘Eziyet Suçu’ tanımlanmış ve cezai yaptırımlara bağlanmış. Yine Anayasa’da ‘Kişinin Dokunulmazlığı Maddi ve Manevi Bütünlüğü’ koruma altına alınırken, ‘Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı’ bir hak olarak tanımlanmıştır. Ancak tüm bu normların yazılmış olması uygulanabildiği anlamı taşımıyor. Çünkü bugüne dek Kürtlerin cenazelerine ve mezarlıklarına yapılan saldırılara ilişkin yaptığımız hiçbir hukuki başvuruda iç hukuk yollarından bir sonuç alamadık” şeklinde konuştu.

Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi Üyesi Avukat Gûlan Çağın Kaleli

Yükümlülükler uygulanmıyor

Uluslararası düzenlemelerde de gömme hakkı, yas hakkı, ölüye saygı ve adalet hakkı üzerine incelikli düşünülmediğini söyleyen Kaleli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kızıl Haç'ın derlediği geleneksel uluslararası insancıl hukuk kuralları, 1907 Lahey Sözleşmesi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra düzenlenen 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi ve ek protokollerde çatışan tarafların ya da çatışma ortamında olan sivil kişilerin bedenlerine yönelik yükümlülükler tek tek yeniden belirtilmiş. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) ‘Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkı’, ‘İşkence Yasağı ve Ayrımcılık Yasağı’ başlıklarından yola çıkan bir düzenlemenin olduğu söylenebilir. Ancak AİHS açısından ölülere yönelik şiddetin değerlendirilmesi geride kalanın hakları bağlamında ele alınıyor.”

Devlet suç işliyor

Kurdistan coğrafyasını “Cenazeye kavuşmak için büyük çabaların verildiği, cenaze törenlerinin mücadelelerle gerçekleşebildiği, taziye kurmanın ise ‘suç’ sayıldığı bir coğrafya” olarak tanımlayan Kaleli, “1915’te Ermeni Soykırımı, 1938’de Dersim Katliamı, 1990’da faili meçhul ve zorla kaybetmeler, 2015’te sokağa çıkma yasakları ve o dönemde üzerinden panzerle geçilen, panzer arkasında sürüklenen bedenler, cenazelerine ulaşabilmek için açlık grevine giren aileler, sokak ortasında teşhir edilen cenazeler, bodrumlarda yakılan bedenler ve bugün kutu içerisinde teslim edilen ya da hapishanelerden cansız çıkan bedenler… Tarihin farklı zamanlarında, farklı biçimlerinde ama hep aynı politik amaçla sürdürülen bu fiillerle insanlığa karşı suç işleniyor” dedi.

İnsanlık adına toplumsal mücadele

Saldırılar karşısında toplumsal mücadelenin önemine değinen Kaleli, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bir halkın, bir ailenin en doğal hakkına yönelik açıktan bir saldırı gerçekleşiyor. Vicdana seslenmenin ötesinde son derece politik olan bu yönelime karşı meseleyi bilimsel, hukuki ve ahlaki bir perspektif ile ele almalı, bu şiddetin politik neden ve sonuçlarını açığa çıkarıp tartışmalıyız. Elbette bunu yaparken bir hafıza mekânı olarak nitelendirdiğimiz mezarlıkların tarihsel ve politik öneminin farkına varmak zorundayız. Çünkü biz yüzleşmeyi ölülerimizden başlatıyoruz. İnsanlığın en asgari düzeyde anlaşabileceği ve saygı duyabileceği bir sınır olarak görüyoruz. Dolayısıyla tüm dünyanın gözleri önünde cenazesine işkence edilen bir halkın hak mücadelesinde geri kalan kesimlerin, hak savunucularının daha samimi ve dönüştürücü birlikteliğine ihtiyaç var. Sonuç olarak bir devletin açıktan insanlığa karşı suç işlediği bir dönemde bizlerin de insanlık adına toplumsal bir mücadeleyi örgütlememiz gerektiğine inanıyorum.”

Cenazelere sayısız saldırı

2016’da yaşanan çatışmaların ardından çok sayıda cenaze ailelerine teslim edilmeden kimsesizler mezarlıklarına defnedildi. O günden bugüne aileler cenazelerini almak için mücadele ediyor. Yıllar sonra cenazelerini alabilen ailelerin cenaze töreni düzenlemesi ve dini gerekliliklerini yerine getirmesi engelleniyor, cenaze törenlerine saldırılar düzenleniyor. Son yıllarda cenazelere yönelik işlenen suçlardan bazıları ise şöyle: 

*  10 Ağustos 2015’te Muş’un Varto ilçesinde yaşanan çatışmada hayatını kaybeden Ekin Van’ın (Kevser Ertürk) cenazesi işkenceye maruz bırakıldı. Ekin Van’ın vücudunu teşhir eden kolluk güçleri, işkencenin fotoğraflarını sosyal medya hesaplarından paylaştı. 

*  Bitlis’in Oleka Jor Mahallesi’nde bulunan Garzan Mezarlığı, 8-17 Aralık 2017 tarihleri arasında saldırıya uğrayarak yıkıldı. PKK’lilere ait 310 cenaze 19 Aralık’ta mezarlıktan çıkarıldı. Uzun süre nereye götürüldükleri bilinmeyen cenazelerin, 2018’de Bitlis Valiliği tarafından yapılan açıklama sonrası İstanbul Adli Tıp Kurumu'nda (ATK) olduğu öğrenildi. ATK'de bir süre bekletilen cenazelerin daha sonra Kilyos Mezarlığı'nda kimsesizler için ayrılan bölümün kaldırımına defnedildiği ortaya çıktı. DNA’sı netleşen cenazeler ailelere bir torba içerisinde teslim edildi.  

*  23 Mayıs 2017 tarihinde Dersim’de yaşamını yitiren Agit İpek’in cenazesi Başsavcılık tarafından PTT yoluyla aileye gönderildi. Dêrsim'den PTT'ye verilen cenaze, 10 Nisan 2020'de ailesine teslim edildi. 

*  Amed’in Dicle ilçesine bağlı Pirejman Mahallesi kırsalında Eylül 2021'de çıkan çatışmada yaşamını yitiren Zindan Yeni’nin cenazesi, 8 ay sonra bir saklama kabı içerisinde babası Hasan Yeni’ye teslim edildi.

* Amed’in Sur ilçesinde 2 Aralık 2015'te ilan edilen sokağa çıkma yasağı sürecinde yaşanan çatışmalarda yaşamını yitiren Hakan Arslan'ın kemikleri 7 yıl aradan sonra babası Ali Rıza Arslan'a bir torba içinde teslim edildi.

*  Sêrt’te 2020 yılında yapılan hava saldırısında 5 arkadaşıyla birlikte yaşamını yitiren HPG’li Tolhildan Tekman’ın (Yılmaz Uzun) kemikleri 3 yılın ardından 1 Eylül günü ailesine bir kutu içinde teslim edildi.

* Mart 2016’da Sur’da yaşamını yitiren Dilber Bozkurt’un Dargeçit’te düzenlenen cenaze törenine kolluk güçleri TOMA ve biber gazıyla saldırdı.  

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.