Ağlamayacağız, mücadele edeceğiz

Dosya Haberleri —

.

.

  • Hanau’da 19 Şubat 2020'de gerçekleşen ırkçı saldırı sonucu 9 kişi hayatını kaybetti. Katliamın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen ne sorular cevaplandı ne de katliam aydınlatıldı. Ailelerin acısı hala ilk günkü gibi taze. 
  • Katliamda yaşamını yitiren Mercedes Kierpacz’ın babası Filip Goman, "Dedem 1933’te Auschwitz’te katledildi. Kendimizi burada güvende sandık, Almanya’ya geldik. Evlatlarımız burada doğuyor ama yine ırkçılık nedeniyle katlediliyor" diyor. 
  • Saldırıda 23 yaşındaki oğlu Ferhat Unvar’ı kaybeden Serpil Temiz Unvar, yasını mücadeleye dönüştürüyor. Oğlu adına bir inisiyatif kuran Serpil, "Ağlama değil mücadele etme zamanı. En azından diğer gençlerin geleceği ve güvenliği için" diyor. 

DÎLAN KARACADAĞ

Ferhat Unvar, 19 Şubat 2020’de Hanau’da meydana gelen ırkçı saldırıda katledilen 9 kişiden biriydi. Annesi Serpil Temiz Unvar, katliamın ardından, “Lütfen bir şeyler yapın. Oğlum boşuna ölmüş olmasın. En azından diğer gençler için” diye seslenmişti. Bu talebini Almanya Başbakanı Angela Merkel’e gönderdiği mektupta da yinelemişti. Ancak siyasilerden ne bir cevap ne de destek alan Serpil, inisiyatifi ele aldı ve oğlunun doğum günü olan 14 Kasım 2020’de Ferhat Unvar Eğitim İnisiyatifi’nin kuruluşunu ilan etti. “Irkçılığa karşı antifaşist eğitim şart. Bu eğitim ise okullarda başlar. Hedefim bu inisiyatifin çalışmalarıyla okullardaki ırkçılığı en aza indirmek” diyen Serpil, "Ağlama değil mücadele etme zamanı" mesajı veriyor. 
Serpil ile katliam gününden bu yana değişen hayatını ve ırkçılığa karşı verdiği mücadeleyi konuştuk. 

Oğlun adına kurduğun Ferhat Unvar Eğitim İnisiyatifi ile neyi amaçlıyorsun?
Oğlum Ferhat çok zeki, zaman zaman üzgün bir çocuktu. Okulda çok sık ırkçılığa maruz kaldı ve bu da birçok kez günlük yaşantısını da etkiledi. Eğitim hayatında yaşadığı sorunlar, evi ve ailemizi de etkiledi. Çok sık tartışmalar yaşıyorduk; özellikle notları zayıf olduğunda ona, “Sen Alman çocuklar kadar şanslı değilsin, daha fazla çalışman lazım” derdim. Almanya eğitim sisteminin kurumsal ırkçılığına sadece oğlum maruz kalmadığı için ölümü boşuna olmasın diye bizlerle aynı sorunları yaşayan ailelerle dayanışmak istiyorum. Oğlumun doğum gününde kurduğumuz Ferhat Unvar Eğitim İnisiyatifi ile okullardaki ırkçılığı en aza indirmek için çalışmalar sürdürmek istiyoruz. Tıpkı bir bağlantı merkezi gibi, okul ile ırkçılığa maruz kalan öğrenciler ve bu durumdan etkilenen ebeveynler arasında çözüm odaklı çalışmalar sürdürmek istiyoruz. Hedefimiz Hanau’da daha iyi bir toplum yaratmak.

İnisiyatif ne tür çalışmalar yürütecek?
Bir program hazırlıyoruz. Adım adım ilerleyecek. İlk adımlardan biri, bir anket hazırlayıp gençlere günlük maruz kaldıkları ırkçılığa yönelik soru sormak. Gelen cevaplar doğrultusunda eğitim amaçlı workshop (atölye) çalışmalarıyla çalışmalarımıza start vereceğiz. Bir diğer çalışmamız ise bir danışmanlık hizmeti kurmak ve kültür programı gerçekleştirmek. Örneğin bir dayanışma konseri ve okuma geceleri düzenlemek. Tüm çalışmalarımızın tabii ki öğretmenleri de etkilemesini umut ediyoruz.

Öğretmenlerden beklentin nedir?
Daha fazla anlayış. Çocukların hikayelerini, aile yapılarını bilmeleri ve onları daha fazla ciddiye almaları gerekiyor. Saygı burada çok önemli. “Alman çocuklar” ve “diğerleri” farkını ortadan kaldırmaları gerekir. Alman olmayan çocukları “yabancı” olarak görmemeleri gerekir. Bu çocukların Almanya’nın geleceği olduklarını iyi görmeleri gerekir. Dolayısıyla günlük yaşantıda ortaya çıkan ırkçılığı öğretmenlerin daha fazla ciddiye almaları ve bunun karşısında durmaları gerekir. Öğrencileri istemeden de olsa kırdıklarının farkına varmaları gerekir. Bu çocuklar onların da geleceği.

Irkçılığa karşı mücadele senin için ne anlam ifade ediyor?
Irkçılık günlük yaşantıyı çok etkiliyor. Irkçılık normalleşti. İnsanların artık bir hassasiyet oluşturması gerekir. Birbirinden kopan toplumun artık daha çok empati kurup birbirini anlaması ve saygı duyması gerekir. Aynısı ebeveynler için de geçerli. Çocuklarını ırkçılığa karşı yetiştirmeleri gerekir.

Ailelerin yetiştirme tarzı toplumu değiştirebilir mi?
Elbette. Bir çocuk dünyaya geldiğinde ortak yaşama hazır geliyor. Kimse içinde doğacağı toplumu, dini, dili, ırkını seçemiyor. Nefret ve ırkçılık doğuştan gelen bir şey değil, öğretilen bir şeydir. Zehirlediğimiz bu çocukları iyileştirmek istiyorum. Nefretin bizi yok ettiğini görmelerini istiyorum.

İki oğlun ve bir kızın daha var. En küçük oğlun Mîrza 8 yaşında. Onu tüm bu yaşananlardan nasıl koruyorsun?
Çocuklarla her şeyi açıkça konuşmamız gerektiğine inanıyorum. Sürdürmüş olduğum ırkçılığa karşı mücadeleyi çocuklarımla birlikte vermek istiyorum. Adaletin ve eşitliğin mümkün olduğunu, yaşamın haksızlıktan ibaret olmadığını onlara göstermek istiyorum. Özellikle küçük oğlum bana çok soru soruyor. Çoğu zaman ona cevap vermekte zorlanıyorum. 

Alman hükümetinden, siyasetçilerinden beklentin nedir?
Siyasilerin sıcak sözler söyleyip hiçbir şey yapmadıklarını görmek beni öfkelendiriyor. Katliamın gerçekleştiği 19 Şubat 2020’den bu yana siyasi alanda çok bir şey değişmedi. Özellikle Hessen eyaletinde. Yasaların değişmesini talep ediyorum. Özellikle silahlanma yasası. Yasal boşlukların doldurulması gerekir. Bir çözümün yaratılması ve olayın aydınlanmasını istiyorum. 

Katliamın üzerinden bir yıl geçti. Ne söylemek istersin? Öncelikli talep ve beklentiler neler?
Yaşamını yitiren gençlerin isimlerini asla unutmamaları gerekir. Hanau’da 9 sokak isminin değişmesini, yerine yaşamını kaybedenlerin isimlerini vermelerini talep ediyorum. Benimle birlikte bu çağrıma ses vermelerini istiyorum. Irkçılık her alanda gündeme gelmeli; okullarda, kurumlarda, her yerde. Bu sorun, toplumsal bir sorundur. Hepimizin sorunu. Ve bu sorunu ancak birlikte çözebiliriz. Ağlama değil mücadele etme zamanı.

Acı da öfke de ilk günkü gibi

Hanau’da 19 Şubat 2020'de gerçekleşen ırkçı saldırı sonucu 9 kişi hayatını kaybetti. Katliamın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, ne sorular cevaplandı ne de olay aydınlatıldı. Acıları hale ilk günkü gibi taze olan aileler, kurdukları 19 Şubat Hanau İnisiyatif çatısında katliamın aydınlatılması ve ırkçılığa karşı mücadele ediyor. Katliamın üzerinden henüz bir ay geçmeden kurulan, “Hafıza Merkezi” olarak da tanımlanan mekan, katliamın yaşandığı ilk yerin (Midnight) karşısında. Aileler, haftanın 7 günü açık olan bu merkeze, neredeyse her gün gidiyor. 

Kardeşimi ziyarete geliyorum
Saldırıda hayatını kaybeden 37 yaşındaki Gökhan Gültekin’in ağabeyi Çetin Gültekin, “Buraya gelince kardeşimi ziyarete geliyormuşum gibi hissediyorum. Burası bizi güçlü kılacak” diyor. 

Birbirimizden güç alıyoruz
Burası ailelerin sadece bir araya gelip yas tuttuğu bir yer değil. Aynı zamanda anti faşist eylem ve etkinliklerin organize edilip planlandığı, haftalık toplantıların yapıldığı bir mücadele merkezi. Bazı günler, özellikle hafta sonları, aileler burada kahvaltıda buluşuyor. İnisiyatifte görüştüğümüz aileler, burada bir araya gelerek birbirlerinden güç aldıklarını belirtiyor. 

Polis görevini yapmış olsaydı!
Katliamda yaşamını yitirenlerden Mercedes Kierpacz’ın babası Filip Goman, kızının katledildiği günü anlatırken, “Hala aklım almıyor. Bir zanlı nasıl olur da üç ayrı mekanda ve iki sokakta 9 kişiyi öldürebiliyor, ordan evine gidiyor ve polisler saatlerce kişiyi yakalayamıyor. Halbuki dakikalar sonrasında zanlının araba plakasını polise veren dahi oldu. Bir olay yeriyle sonraki arasında 3 kilometre var. Bu yol boyunca kendisini takip eden Vili Viorel Păun, defalarca polisin acil telefon hattını aramış. Nasıl olur da çağrı merkezine ulaşamıyor? O 22 yaşındaki çocuğun gösterdiği cesaret takdire şayan. Polis görevini iyi yapmış olsaydı bugün ne o ne kızım ne de diğer gençler, belki ölmeyecekti" diyor. 

Bu yükü artık taşıyamıyorum
Konuşurken kimi zaman duygulanan, kimi zaman öfkelenen Goman, “Düşünsenize, katliam değil de bir banka soygunu olsaydı, nasıl olurdu? Ben size söyleyeyim: Polis birkaç dakika sonra olay yerine gelip barikat kurardı" diye ekliyor. Aradan bir yıl geçse de acısının çok taze olduğunu belirten Goman, bu yükü tek başına taşıyamadığını belirterek, "Bu süreçte benim en çok eşime ihtiyacım vardı” diye başlıyor anlatmaya. Katliamdan birkaç hafta önce eşinin cezaevine girdiğini anlatan Goman, alışılmışın çok üstünde bir ceza aldığına dikkat çekerek, “Roman olmasaydık belki eşim bu kadar ağır bir ceza almazdı. Bizi korumaya almayan güvenlik ve yargıdan tek bir dileğim var: Eşimi şartlı tahliye ile veya gündüz yanımda durabileceği açık cezaevine alsınlar. Ben artık bu acıyı tek başıma kaldıramıyorum.” 

93’te dedem, 2020’de kızım katledildi
Polonyalı Goman, zaten yok sayılan bir toplum olduklarını belirterek, “Dedem 1933’te Auschwitz’te katledildi. Yahudilere yapılan bize de yapıldı. Katliamdan geçtik ancak bunu anan, hatırlatan olmuyor. Neden? Böyle bir geçmişi olan bir aileyiz, buraya geliyoruz, kendimizi güvende sanıyoruz; evlatlarımız burada doğuyor ve aynı nedenle, ırkçılık sonucu burada katlediliyor" diye ekliyor. 

Aynı öfke ve şaşkınlık içindeyim
Katliamdan sağ kurtulanlardan Pieter Minnemann, henüz 19 yaşında. En yakın arkadaşlarını saldırıda kaybeden Minnemann, şimdi onlar için mücadele ediyor. “Katliamın üzerinden bir yıl geçti. Normalde artık yaralarımın iyileşmesi gerekiyor ama hala aynı öfkeyi, aynı şaşkınlığı yaşıyorum" diyen Minnemann, "Çünkü tüm sorularımız cevapsız bırakılıyor. Hala olay gecesi polisin ihmalkarlığının sonucunu biz çekiyoruz. Korunmadığımız gibi kendi işimizi kendimiz halletmek zorundayız. Hiçbir destek almıyoruz. Ne yetkili kurumlardan ne siyasetçilerden" diyerek tepkisini dile getiriyor. "Bu yaşımda ilgi alanım değilken kendimi tam siyasetin ortasında buldum" diyen Minnemann, o günden bu yana kaybettiği arkadaşları ve ailelerinin mücadelesine ortak oluyor. Minnemann, katliamda yaşamını yitiren Ferhat Unvar’ın annesi Sepil Temiz Unvar’ın kurduğu Eğitim İnisiyatifi’nin de kurucu üyelerinden. Konuşmamız bitince arkadaşlarına dönerek, "Hadi gidelim, daha çok işimiz var" diyen Minnemann, yıldönümü eylemleri için yapılacak çalışmalar için inisiyatif lokalinden ayrılıyor. 

Cevap bekleyen sorular

Katliamın üzerinden bir yıl geçti ve hala olay gecesine ilişkin soruların çoğu cevapsız. Aileler, emniyet, yargı ve siyasetçilerin katliam karşısındaki tutumunu eleştiriyor. 
Soruşturma dosyası Aralık ortasında ailelere teslim edildi. 10 bini aşkın sayfalık dosyada yeni çıkan bulgular da güvenlik kurumlarının ihmalkarlığını ve saldırının önlenebilir olduğunu ortaya koyuyor. 
Geçtiğimiz günlerde katliam öncesi, katliam günü ve sonrası yaşananlara ilişkin tespitlerini bir raporla da açıklayan ailelerin cevapsız kalan sorularından birkaçı şöyle:
* Üçüncü olay yeri Arena Bar’ın acil kapısı neden kilitliydi? 
* Polis acil çağrı hattını arayan Vili Viorel Păun’un aramaları neden cevapsız kaldı? Păun aramadan dakikalar sonra katledildi.
* Katliamcı Rathjen’e ırkçı söylemler ve komplo teorileriyle dolu şikayet dilekçelerine rağmen neden silah ruhsatı verildi?
* Ölüm haberi ailelere neden olayın üzerinden 8 saat geçtikten sonra verildi?
* Ailelerin izni olmadan neden otopsi yapıldı?
* Polis neden olay yerine geç geldi ve uzun süre barikat kuramadı?

HANAU

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.