Dağlı kadın gerillaların yolculuğu

Dosya Haberleri —

Kadın gerillalar

Kadın gerillalar

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Fatma Adır, Kürt kadın hareketinin özgürlük yolculuğunu Yeni Özgür Politika için yazdı.

  • Motivasyonumuzu ideolojik netliğimizden, paradigmamızın gücünden, mücadele birikimi ve tecrübemizden almaktayız. Eş, yani özgürlükte eşitlenmiş bir yaşamı gerçekleştirme iddiamızı dayandığımız bu dev birikim, bilinç ve netliğimizden alıyoruz. Bunun için bir adanmışlık, uğrunda yaşamı feda etme, büyük yaşam ve özgürlük iddiası ile ilgilidir.
  • Kürt kadını, Kurdistan doğasının keskinliği, sertliği, erkek egemen anlayış ve Türk devletinin özel savaş ordusu ile çarpışarak şekillendi. DAİŞ ile savaş için ovaya indi. Tüm dünya, esmer tenli, örgülü saçlı, dağlı kadın gerillaların DAİŞ mücadelesi karşısında şaşırmış olsa da buna hiç şaşırmayan halk Kürtler oldu.

FATMA ADIR

Kürt kadının öncülüğünde gelişen kadın devriminin bugün evrensel çapta yarattığı etkinin hikayesi, tarihi ve mücadelesi; büyük arayış, direniş, mücadele, acılar ve ağır bedelleri barındırır. Aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesi adına büyük ve yenilmez kazanımların altına imza atmış bir süreci tarifler. “Nasıl Yaşamalı” olarak özetlediğimiz bu hikaye veya tarihi; temel başlıklar, dönemeçler ve süreçler olarak özetlemek gerekirse; ilk ve öncelikli olarak kadınların güncel yaşamı ve içinde yaşadıkları gerçeğin nedenlerini sorgulama olarak belirtilebilir. İlk adımdaki sorgulamada gördük ki, güncelin bir geçmişi, arka planı ve dayandığı toplumsal realite ve tarih var. Bu iz üzerinden tarihe yolculuğumuz başladı ve bu iz bizi beş bin yıllık erkek egemen/ataerkil sürece götürdü. Erkek egemen ve köle kadın gerçekliğinin arkasında beş bin yıllık egemen-köle, ezen-ezilen, sömürgeci-sömürge, mülkiyet ve hakimiyet ilişkisi olduğunu anlamış olduk.

 

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Fatma Adır

 

Okyanusta bir damla bile değil

Tabi tarih, erkek egemenliğinin hakim olduğu bir zaman diliminden ibaret değildi ve insanlık tarihi erkek egemen süreç ile başlamamıştı. Beş bin yıllık erkek egemen tarih, okyanusta bir damla kadar bile yer kaplamamış. Okyanus olan kadının öncülük ettiği, Neolitik, yani ana erkil olarak da ifade edilen zaman dilimiydi. Bu tarihsel süreçte kadın, toplumsallığa öncülük eden; yaşamın yaratıcısı, üretici, besleyicisi, koruyucu ve sürdürücüsü olarak karşımıza çıkmaktaydı. Arkeolojik göstergeler ve resmedilen ilk figürler kadını, icatların aktörü ve öncüsü olarak göstermekteydi.

Kadına savaş açıldı

Enki mitinde sembolize edilen son beş bin yıllık erkek egemen iktidar gerçekliği; Tanrıça İnanna’nın ME’lerine el koyarak, kadını öncülük, yönetme görevi ve toplumsal rollerin tüm süreçlerinden dıştalar. Mezopotamya’da ilk icatların ve toplumsallığı geliştiren kadına savaş açılır, tüm izleri silinir ve yerine erkek figürü inşa edilir. Enki ile başlayan egemen iktidar gerçekliği artık Zigurattır, devlettir ve tek tanrıdır. Tüm güzelliklere el uzatılır, gaspa konu edilir, yozlaştırılıp, başkalaşıma uğratılarak, el konur. Tüm toplumsal faaliyet ve rollerin dışına itilen kadının adı artık yoktur, ezilen, en altta ve köle pozisyonundadır. İlk ezilen sınıf ve ulus olarak Önderimiz Abdullah Öcalan tarafından tanımlanması bu gerçeklik ile bağlantılıdır.

Enki’nin düşüncesi, ruhu, duygusu ve iktidar gerçekliği; erkek egemen sistemde ete ve kemiğe bürünür, sistem kazanır ve tüm insanlık bir cenderenin içine alınarak, esir kılınır. Bu gerçeklikle yüz yüze geldikçe anladıkça, bu sistem ile yaşanmayacağı gerektiğine dair ilk fikirleri edinmiş oluyor ve tarihten çarpıcı dersler çıkarıyorduk. Peki bu realiteyi nasıl durduracak veya mücadele edecek ve başa çıkaracaktık. Kolay olmayacağını, hem kadın ve insanlık tarihinin direniş geleneğinden hem de içerisinde yer aldığımız mücadele pratiği içinde erkek egemen gerçekliğin egemen yüzü ile çarpışarak; öğreniyor ve anlayabiliyorduk.

Nasıl mücadele edeceğiz?

Her geçen an girdiğimiz yolun uzun, bedelinin ağır, mücadelesinin zaman alacağı, bilincimizin, yüreğimizin ve inancımızın güçlü ve yeterli olması gerektirdiğini fark ediyorduk. Karşımızda, kadın öncülüğünde toplumsallaşan insanlığın tüm icat ve kazanımlarına el koymuş beş bin yıldır bilgiye, beceriye, icatlara ve birikime el koymuş bir realite ve ucube sistem duruyordu. Hırsızlık ve yalan üzerine ikame edilen cinsiyetçilik, dincilik, milliyetçilik ve bilimcilikten besleniyordu. Çarpıtma ve yalana dayalı olarak kurulan vahşi sistemin kazandığı aşamanın adı Kapitalist Modernite oluyordu. Kadın şansında insanlık, doğa ve toplum kuşatılmış ve tabi kılınmış durumdaydı. Erkek aklın hakim olduğu bu sistem ile mücadele yöntemi de bizim için önemli oluyordu. Söz konusu sistemin içinde kalarak mı mücadele edilecekti, yoksa var mıydı başka alternatifi?

 

 

Kurtuluş ideolojisi-kopuş teorisi

Tam da bu noktada Önder Abdullah Öcalan öğretisi devreye girmişti. Kadının özgün ve özerk örgütlenmesi gerektiği; düşünce, bilinç ve politik yeterlilik, yanı sıra pratik sorumluluk ve yükümlülükler ile kendisini donatması gerekiyordu. Perspektif bu temeldeydi. Diğer tüm devrimlerden çıkarılan dersler ışığında, kadın özgürlüğü devrim sonrasına bırakılmayacak kadar hayati değerdeydi. Özgün örgütlemeye eşitlik ve özgürlük komiteleri, gerilla ordusunda, özgün ordulaşma ve sonrasında ise partileşme süreci peşi sıra atılan adımlar oldu. Ama tüm bunların toplamı ve zirvesel adımı olarak kadın kurtuluş ideolojisi ve kopuş teorisi geldi. Ama tanrıçanın var olduğu topraklarımızda, kendi köklerimiz üzerinde özgür düşünce ile var olma ve irade ilkesi önceliğimiz olacaktı. Örgütlenme ve mücadele tüm bunların toplam görevi olarak şekilleniyordu. Bunlar kadın kurtuluş ideolojisinin ilkeleri oluyordu. 

Yeni bir yaşama ihtiyaç var

İnsanlık tarihine damgasını vurmuş uygarlığın iki ana nehri Kapitalist Modernite ve alternatifi olarak özgürlük paradigmamızda somutlaşan Demokratik Modernite’ydi. Bizim açımızdan yol gösterici olan Demokratik Modernite ana nehrinin temel aktörleri ve taşıyıcılarından biri de kadındı. Kadın mücadelesinin tüm katliam, sömürücü, kırımcı ve yok sayıcı saldırılara rağmen tarih boyunca devam ettiğini gördük. Son iki yüzyıl, özelde de Aydınlanma, Rönesans ile birlikte gelişen kadın direnişi, örgütlü veya kişisel mücadelesinin, tüm emek, bedel ve çabalara rağmen sistemi aşamadığı anlaşılmaktaydı.

Sistemi yıkmaya yetmiyor

Feminist kadın hareketinin, ataerkil/erkek egemen sisteme ve onun tüm yapısallıklarına karşı verdiği mücadele, kadın tarihi açısından çok önemli ve değerli bir yere sahipti. Ama bu direniş ve mücadelede sistemin sınırlarını aşamamış veya kıramamıştı. Özet olarak bunlardan çıkardığımız dersler ışığında erkek egemen sistemin tüm bilmeleri, düşünce yapısı, yaşam ve kurumsallıklarını sorgulama ve aşma ile kadın öncülüğünde insan ve doğanın uyumu, dostluğu ve birbirini tamamlayıcılığı üzerinden bir yaşamın gerekliliğine inandık ve buna ikna olduk. 

İlham ve yön veren Önderlik

Özgür eş yaşam olarak bugün formüle kavuşturduğumuz bu öğretimizi, ideolojik ve felsefi bakışımızı, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma temelinde bir mücadele ve yaşam hattı temelinde belirlemiş durumdayız. İdeolojik yol hattımız belirlenmiş oluyordu ve biz güzergahımıza, mücadele gerçeğimize ve duruşumuza ilham ve yön veren perspektifi Önderliğimizden almıştık. Sadece perspektif almadık, pratik desteğini ve katkısını her koşulda gördük, anı anına ve tüm zamanlarda yanımızda gördük, yaşadık. “Biz temelini attık, sınırlı bazı çabalarla gelişme şansı verdik ama iddialı olanlar, bunun militanı olmaya yüksek değer biçenler, bu zemini doğru kullanarak çok güçlü kadın militanlığı, kadın ordulaşması, çok değerli çözümleniş, erkek kişiliği ve bunun militanlaşmasını sağlayabilirler” demişti. Eğer bugün sadece kadın cinsiyeti ile sınırlı kalmayan, onu da içeren ama toplumsal özgürlüğü ve erkeği dönüştürmeyi; özgür kadın ve erkek olarak yeni bir yaşam tasavvuru/ütopyası ve aynı zamanda An’da da gerçekleştirme gibi bir iddia içerisindeysek, bu paradigmadan aldığımız güç ile ilgilidir. Aynı zamanda verdiğimiz mücadele, ortaya çıkardığımız tecrübe, kazanım ve birikimden beslenmektedir.

 

 

Özgür yaşam iddiası

İdeoloji, felsefe, paradigma; örgüt ve yaşam iddiamızda kat ettiğimiz düzey ile ilgilidir. Motivasyonumuzu öncelikli olarak ideolojik netliğimizden, paradigmamızın gücünden, mücadele birikimi ve tecrübemizden almaktayız. Eş, yani özgürlükte eşitlenmiş bir yaşamı gerçekleştirme iddiamızı dayandığımız bu dev birikim, bilinç ve netliğimizden alıyoruz. Verili, var olanı, bu sistemin insanlıktan ve doğadan çaldığı, bizim olanı geri alma ve özgür insanlar ve doğa olarak birlikte yaşama hakikatine dayandırıyoruz. Bunun için bir adanmışlık, kendini tümden bu mücadeleye verme, uğrunda yaşamı feda etme, büyük yaşam ve özgürlük iddiası ile ilgilidir.

Şengal dönemeç oldu

Kadın devriminin evrensel etkisinin Sara’larla başlayan, dağ, zindan, köy, kent bütünlüğü içinde zorlu ve ağır bir mücadele süreci içinde oluştuğunu bir an akıldan uzak tutmamak ve unutmamak gerek. 2014 Şengal’da DAİŞ soykırım ve katliamına maruz kalan Êzîdî halkımızın imdadına koşmamız, bu soykırımı ve kadın kırımını bir noktada durdurmamız, evrensel çapta görünür olmamızda önemli bir dönemeç oldu. Kadın özgürlük mücadelesi içerisinde ortaya çıkmış kadın direnişi, militanlığı, duruşu ve öz güveni Rojava devrimi ile daha çarpıcı, hatta sarsıcı olarak görünür hale geldi ve etkisi muazzam oldu. Fakat birden, kendiliğinden ortaya çıkan veya farklı bir gezegenden gelmiş kurtarıcılar değildiler. Yukarıda çok özet olarak geçtiğimiz süreçlerin keskin mücadelesi içerisinde düşünce, inanç, irade, ve duruş kazanmıştılar.

Şaşırmayan halk Kürtler oldu

Kürt kadını, Kurdistan doğasının keskinliği, sertliği, erkek egemen anlayış ve Türk devletinin özel savaş ordusu ile çarpışarak şekillendi, irade kazandı ve öz güven sağladı. DAİŞ ile savaş için ovaya indiğinde kendisine olan büyük güveni, yüksek inancı ve sorumluluk bilinci rol oynadı. Tüm dünya, esmer tenli, örgülü saçlı, dağlı kadın gerillaların DAİŞ mücadelesi karşısında şaşırmış olsa da buna hiç şaşırmayan halk Kürtler oldu. Çünkü zaten bunu biliyor, oğullarını ve kızlarını tanıyorlardı.

Bu slogan Öcalan’a aitti

İran rejiminin Jina Amini’yi saçı göründüğü gerekçesiyle katletmesi sonucu gelişen serhıldanlarda haykırılan “Jin Jiyan Azadî” sloganı karşısında yaşanan şaşkınlık da benzerdi. Sistemin bazı güçleri, aktörlerinin veya aparatları bu sloganı sahiplenme girişimleri, sloganın dayandığı kaynağın hakikati karşısında etkisiz kaldı. Evet bu slogan, Önder Abdullah Öcalan’a aitti. Kurdistan Kadın Özgürlük mücadelesini bu sloganın dayandığı ideoloji, felsefe ve düşünce temelinde geliştirmişti. Kadın yaşamın oluşturucusuydu, kadın yaşam ve özgürlüktü. Kadını yaşam dışı bırakmak, öldürmek yaşamı katletmekti ve yaşamı yok saymaktı. En büyük savaş buna karşı verildi.

Özgürlüğü önceliğimiz

8 Mart etkinliklerinde kadın devrimimizin kazanımlarını öne çıkarmak esas olmalıdır. Yine YJA STAR gerilla direnişinin verdiği moral, coşku ve heyecanı en güçlü bir biçimde yansıtmayı, bununla birlikte kadın soykırım politikalarını teşhir edip boşa çıkarmayı esas bir yaklaşım olarak öne çıkarmak önemli ve gereklidir. Kurdistan’da, Ortadoğu’da ve dünyada katledilen kadın öncülerin direniş ve mücadele kararlılığı temelinde tüm kadın katliamlarından hesap sorma ve kazanımlarımızın çözüm umudunu yansıtma da bu yılın hedefleri arasındadır. 2024 yılını ve özelde de 8 Mart’ın, Önder APO için başlatılan hamlenin mutlak başarısı için önemli bir aşama olarak ele alınması gerekiyor. Kadın Özgürlük Hareketi bugün, tüm dünyada, evrensel öncü bir konuma ulaşmasında Önder Abdullah Öcalan’ın belirleyici etkisi ve payı var. Bu da bizi herkesten önce Önder APO’nun fiziki özgürlüğünü sağlama noktasında sorumluluk sahibi kılar. Bu temelde özgürlük hamlesine katılmak ve öncülük etmek esastır.

Özel savaşa karşı mücadele

Kadının öz savunma perspektifi temelinde kazanımlarını ve kendini savunması da bu yılın planlaması kapsamındadır. Öz savunmasızlık erkek egemen sistemin ve şiddetinin insafına kalmaktır. Bu bilinç ve sorumluluk ile örgütlenmek kadın açısından hayati önemdedir. Türk devletinin Güney Kürdistan ve Rojava Kürdistan’ına karşı yürüttüğü savaş ve işlediği savaş suçlarına karşı toplumsal bir direniş ve tutum ile yanıt vermek bu yılın temel görevlerinin başındadır. Politik tutsaklar, özelde de politik kadınların tutsak edilmesi ve adeta savaş esiri muamelesi yapılarak, esir tutulması da özel savaş politikalarının başında gelmektedir. Türk devletinin özel savaş politikaları kapsamında topluma dönük saldırılar temelinde Kurdistan’da geliştirdiği fuhuş, çetecilik ve uyuşturucuyu yaygınlaştırma politikalarına karşı aktif mücadele gündemimizde olmalıdır. Jin Jiyan Azadî serihildanları sürecinde binlerce kadın ve erkek gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. İran rejiminin toplumu sindirme ve korkutma politikası olarak geliştirdiği bu idam politikasına karşı da kadınların mücadele etmesi ve idamların önünü alacak düzeyde bir eylemlilik geliştirmesi gerekiyor. Onlarca kadın idama mahkum edilmiş durumdadır. 

Mücadelenin parçası

Kadın Hareketi olarak bu yılın 8 Mart’ını, 3. dünya savaşının kadın kırım ve toplum kırım saldırılarına karşı mücadeleyi yükseltme kararlığı ile karşılayacağız. Silahlanma, militarizm, sağcı, ırkçı ve kadın düşmanı kişilerin sistem eli ile iktidara taşırılmasını teşhir etmeli ve politikalarla mücadeleyi öne çıkarmak gerek. Savaş, soykırım ve katliam politikalarının süreklilik kazanması ile birlikte yaşanan göç, insanların sınırlarda ölüme ve saldırıya uğraması, taciz ve tecavüze maruz kalması, deniz ve okyanuslarda toplu olarak ölüme sürüklenmesine karşı da mücadele edilmesi gerekir.

Yine hegemon erkek sisteminin kadınlara karşı işledikleri tüm suçlar tek tek ortaya konulup yargılanma konusu yapılması içinde çalışmaların yürütülmesi de önemlidir. Kadınların bu nokta da inisiyatifli davranması gerekmektedir. Hem Kurdistan’da hem de tüm dünyada işledikleri suçlar, kadınlara, çocuklara ve doğaya karşı işlenen suçlar bir bir ortaya konulup mahkum edilmesinin sağlanması mücadelenin bir parçasıdır. Afganistan, Belucistan, İran, Filistin, Latin Amerika ve Asya başta olmak üzere kadınlara dönük saldırı ve şiddet politikaları ile de mücadele ve dayanışma içerisinde olmak tüm kadınların ortak görevi kapsamındadır.

Politika ve eylem ortaklığı

Kurdistan’da ulusal duruş içinde kadınların bütünlüklü bir mücadele içerisinde olması gerekiyor. Parçalı ve partilerin ideolojik, güncel politik çıkarlarının etkisi altında kalan kadın potansiyeli de Kurdistan’da mevcuttur. Bu durumdan kaynaklı özgün ve özerk bir tutum ile kadın çalışmalarını öne çıkarma; şiddette, saldırılara karşı ortak tutum alma ve kadın çalışmalarında ulusal bir tavır geliştirme noktasında eksiklikler yaşanmaktadır. Bu kapsamda da yapılacak çalışmalar vardır. Kurdistan ve Ortadoğu’da cinsiyetçi politikalar ve saldırıların yanı sıra inanç ve etnik karşıtlıkların sistem eliyle geliştirildiği bilinmektedir. Bu politikalara karşı da önümüzde devasa bir mücadele ve görevler vardır. Tüm bu konularda, politika ve eylem ortaklığı ile alanlarda olmak, mücadeleyi geliştirmek, direnişi büyütmek ve duruş belirlemek biz kadınlara düşmektedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.