Demokratik moderniteyi yeniden inşa ve ahlaki görevler -II-

Abdullah ÖCALAN yazdı —

  • Ahlak toplumu alt-üst yapılandırma şemalarına sığmadığı gibi, toplum doğası da bu tür şemalara uymaz. Her toplumsal birim, hatta birey ahlaktan pay almadan yaşayamayacağını iyi bilmelidir. Toplumunu savunamayanın onurlu yaşam hakkı olamaz. Ama ahlak olmadan da toplumun savunması yapılamaz.

Günümüzde ahlaka ilişkin temel sorun ve görevler nasıl konumlanacağına ilişkindir. Sosyal bilimin bir dalı olarak etik (ahlak teorisi) şüphesiz önemle geliştirilmesi gereken entelektüel alana ilişkin bir görevdir. Ahlakı yeniden inşa görevi sadece asrın, modernitenin değil, toplumun sürdürülüp sürdürülemeyeceği sorunudur... Toplumsal doğanın güçlü ahlaki dokusu tekrar işlevselleştirilmedikçe, hiçbir yolla modernitenin küresel krizden çıkamayacağını iyi kavramak gerekir.

Dolayısıyla çıkışı da ahlaki toplumda (ahlakın doğrudan demokrasi özdeşliği nedeniyle politik toplumda) aramak diyalektik gereğidir. İlke olarak bu tespitte birleşilmedikçe hiçbir ahlaki görev doğru olarak belirlenemez. O halde modernitenin küresel krizine karşı demokratik modernitenin en büyük çıkış silahı olarak yeniden inşa çalışmalarında, ahlaki görevleri bir kere daha ilkeler halinde belirlemeye çalışırsak;

1- Modernitenin küresel krizi (günümüzdeki sistemik, yapısal kriz) beş bin yıllık uygarlık güçlerinin ahlaki topluma karşı yürüttükleri yıkımın sonucu olup, diyalektik gereği olarak krizden çıkışın da ahlaki toplumun yeniden inşasında aranması doğru olup, ana seçenek durumundadır. 

2- Demokratik modernitenin temel birimi olan ahlaki ve politik toplum tüm aşındırılma, çürütülme ve yok edilme çabalarına (uygarlık ve modernite güçleri tarafından) rağmen, toplumsal doğa olarak varlığını ezici biçimde sürdürmektedir. Uygarlık güçleri dar bir elit şebeke olup (Belki de toplumsal doğanın yüzde on’undan hiçbir zaman fazla olmamışlardır) esas ağırlığı halen ezilen, sömürülen tüm uluslar, halklar, etnisiteler, kadınlar, köy-tarım toplumları, işsizler, göçebeler, gençlik, marjinal gruplar vb. oluşturmaktadır. 

3- Toplumu esas olarak ayakta tutan ve sürdüren devletin hukuk düzeni değil, tümüyle toplumdan soyutlama çabalarına rağmen, zayıf da kalsa ahlaki unsurdur. Toplum yok edilmedikçe ahlak da yok edilemez. Bir toplumdaki krizin derinliği ahlaktaki alçalmayla bağlantılıdır. Ahlak er geç sadece krizden çıkış için değil, toplumların mutluluk içinde sürdürülebilir olmalarında da temel toplumsal doku, kurum olarak rolünü oynamak durumundadır. 

4- Etik çalışmalar entelektüel alana, demokratik siyaset çalışmaları politik alana ilişkin görevler olmakla birlikte, ahlaki toplumla bütünleşmedikçe rolünü oynayamazlar. Ahlak her iki alan görevlerinin pratikleştiği toplum gerçeğini ifade eder. Demokratik kapsamı içinde din ve ahlak arasında özdeşlik vardır. Dolayısıyla ibadet yerleri en çok toplumsal ahlakın işlendiği kurumlar olmak durumundadır. Başta kilise ve camiler olmak üzere, ibadethaneleri birer pratik ahlaki kurum olarak değerlendirip, ahlaki toplumun inşasında kullanmak en doğrusudur. Özellikle camileri Hz. Muhammed dönemindeki yaygın ahlaki merkezler olarak icra edilen işlevlerine yeniden kavuşturmak önemlidir. Demokratik modernitenin, ahlaki ve politik toplumun yeniden inşa edildiği ahlaki kurumlar olarak, gerekirse program, örgütlenme ve çalışma tarzı olarak reformdan geçirilip program, örgütlenme ve çalışma tarzı olarak yeniden düzenlemelere kavuşturulmalıdır. Alevi Cemevleri daha çok ahlaki ve politik toplum kurumları rolünü oynamalarına karşılık, onların da yeniden inşa çalışmalarında öncü düzeyde yeni düzenlemelere kavuşturulması gerekir. Devlet ve iktidarın karşıt dayatmalarına karşılık, ahlaki ve politik toplum birimlerinin kutsal ve ahlaki direnme hakları vardır. Gerekirse bu hakkı kullanmaları gerekir. Ayrıca din ve vicdan (ahlak) özgürlüğü bunu gerektirir. 

5- Ne modern kılıklı laisizm dayatmaları, ne de gelenek adına radikal veya ılımlı yeni dincilik dayatmaları sanıldıkları gibi birbirlerine karşıt iki eğilim olmayıp, liberalizmin iki eklektik ideolojik versiyonu olarak, ahlaki ve politik toplum rolünü oynayamazlar. Bu yönlü tuzaklara düşmemek için dinin demokratik muhtevasıyla laiklikte kısmen yansıyan özgür ve seküler unsurları benimseyerek yaklaşım geliştirmek önemlidir. Her iki unsur demokratik modernitenin yeniden inşasında ancak bu kapsamda rol oynayabilirler. Aralarındaki asırlık oyunlarında, kavgalarında taraf olmamak kadar, dini ve ahlakı yozlaştırıcı, boşa çıkarıcı, moderniteyle çıkar temelinde yeniden entegre edici çabalarını boşa çıkarmayı bilmek gerekir. 

6- Hukukun devlet zoruyla toplum üzerinde estirdiği teröre aldanmamak gerekir. Ahlak esas, hukuk talidir. Adaletli olduğu müddetçe hukuka saygı duyulur. Aksi halde sonuna kadar ahlaki ve politik toplumda ısrar etmek şarttır. Toplumun savunulması ve sürdürülebilirliğinin esas yolunun ahlaki tutumdan geçtiği bir an için bile unutulmamalıdır.

7- Ahlakın kurum olarak küresel temsilinde Vatikan türü Katolik ekümeniklerle İslam ümmetini (ekümenini) temsilen eski halifelik kurumunun (bu arada Musevilik, Budizm vb. ahlaki ve dini gelenekler de dahil edilerek) ve benzerlerinin ortaklaşa bir çatı altında yeniden kurumlaşmaları, teolojiden çok etik uygulamalar üzerinde yoğunlaşmaları, tüm insanlık adına ahlaki ve politik toplumun yeniden inşasında büyük rol oynayabilir. Bir nevi ulus-devletlerin BM çatısı altında bir araya gelmesi gibi, temel ahlaki öğretilerin modernite saldırılarına karşı bir araya gelerek kurumlaşmaları başarıları için şarttır. Tüm kutsallıkları ve ahlaki öğretileri yutmaya çalışan uygarlık ve modernite canavarlıklarına (Leviathan’a) karşı küresel kutsallıklar ve ahlaki öğrenim konfederasyonu bu şartın gereği olarak kurulmak durumundadır. 

8- Demokratik modernite güçleri ahlaki alana ilişkin görevlerini benimseyip yaşamsallaştırmadıkça, uygarlık ve modernite güçlerinin kapsamlı ideolojik ve maddi kültür silahlarıyla yürüttükleri saldırılara karşı demokratik toplum birimlerini başarıyla savunup sürdüremeyeceklerini bilmek durumundadır. 

Ahlak toplumu alt-üst yapılandırma şemalarına sığmadığı gibi, toplum doğası da bu tür şemalara uymaz. Her toplumsal birim, hatta birey ahlaktan pay almadan yaşayamayacağını iyi bilmelidir. Önemli olan, iyi bir ahlakla toplum ve bireyin donanmasıdır. Uygarlık ve modernite canavarlıkları (Leviathan) ne kadar saldırıp yok etmeye çalışsalar da, ahlaki toplumu o denli savunmaktan başka çaremiz yoktur. Toplumunu savunamayanın onurlu yaşam hakkı olamaz. Ama ahlak olmadan da toplumun savunması yapılamaz. Demokratik modernitenin yeniden inşa çalışmalarında, tüm toplum birimlerinin ahlaki görevlerinde gösterecekleri başarı, küresel sistem krizinden zaferle çıkışta temel ölçüt olmaktadır.

* "Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü" adlı kitaptan alınmıştır

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.