Devlet üniformalısına tecavüz izni veriyor

Kadın Haberleri —

.

.

  • HDP’li vekil Feleknas Uca, son zamanlarda kadına ve kadın bedenine yönelik artan devlet saldırılarına dair; “Devlet, resmi olarak üniformalı askerlerine bölgede bu konsepti uygulama izni veriyor, kadının bedenine tahakküm yoluyla toplumu parçalamayı amaçlıyor" değerlendirmesini yaptı.

MIHEME PORGEBOL

Kürdistan'da son yıllarda kadınlara dönük artan kaybetme, taciz, tecavüz ve cinayet haberlerinin ardından gözler kadın hareketlerine ve devletin bunlar karşısında sergilediği tutuma çevrildi. Cezasızlık politikaları ve faili kollama uygulamaları yüzünden baş şüpheli konumunda olan devletin tutumu, Kürdistan'da kadın bedeni üzerinden bir politika yürütüldüğü fikrini destekliyor.
Konuyla ilgili gazetemize konuşan HDP Êlih Milletvekili Feleknas Uca, Türk devletinin kuruluşundan bu yana Kürt toplumuna diz çöktürmek ve parçalamak için kadına dönük saldırı halinde olduğunu belirterek "Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruluşundan beri Kürt halkını incitmek için Kürt kadınlarına dönük farklı bir yaklaşım sergiliyor. ‘Namus’ ve ‘haysiyet’ kavramları üzerinden bir çizgi tutturmuş. 90'lı yıllarda 5 bin civarında köy yakıldı, onbinlerce insanı yerinden eden politikalar başlatıldı. O zaman da kadın kimliği üzerinden topluma dönük saldırılar yürütüldü, cinsel saldırılar yapıldı. Birçok aile bunları açıklayamadı bile. Hala o dönemde tecavüz başta olmak üzere yapılan cinsel saldırıları dile getirmeyen birçok insan var. Çünkü bunu bir utanç olarak görüyorlar" ifadelerini kullandı.

Resmi bir konseptle

Son zamanlarda bu tür saldırıların tekrar artmaya başladığına dikkat çeken Uca, bunun artık resmi bir konseptle yürütüldüğünü söyledi. "Devlet, resmi olarak üniformalı askerlerine bölgede bu konsepti uygulama izni veriyor. Bu devletin yeni konseptidir. Bunu apaçık kadın bedeni üzerinden uyguluyor. Yoksa bu kadar tesadüf olamaz; Şirnex'te genç bir kadına cinsel saldırıda bulunulmak istendi. Agirî'de de aynı zihniyetle bir olay yaşandı. Gülistan Doku'nun kaybedilmesinin faili olarak bilinen kişi bir polis. İpek Er davasındaki sanık Musa Orhan da bir asker. Bunlar tesadüf değil."

Üniformalı memurları eliyle

Son zamanlarda hem Kürdistan'da hem Türkiye'de sokaklarda şahit olunan polis şiddetinin çoğunlukla kadına yöneldiğine dikkat çeken Uca, devletin üniformalı polis ve askerlerine kadına saldırmaları için izin verdiğini vurguladı. Tüm bunlar bir araya getirildiğinde açık bir devlet politikasıyla karşılaşıldığının altını çizen Uca, "Bu şiddet ve cinsel saldırı politikaları Türkiye'nin her yerinde geçerli ama Kürdistan'da özel bir durum var. Sivil polisler, askerler ve devletin üniformalı memurları sosyal hayatın içerisinde kadınlarla kurdukları ilişkiler üzerinden bu politikaları uygulamaya sokuyorlar. Kirli politikalarını üniformalı memurlar eliyle uyguluyorlar. Aşk, sevgililik adı altında toplumu incitmek, karalamak, aile yapılarına saldırmak, toplumu ayrıştırıp veya dağıtıp kirli sistemlerine dahil etmek istiyorlar. Özellikle son 2 yılda devlet bu konsepti yoğun bir şekilde uygulamaya soktu. Faillerden hesap sormuyor" dedi.

Cezasızlık cesaret veriyor

AKP İstanbul Milletvekili Şirin Ünal'ın evinde ölü bulunan Özbek asıllı Nadira Kadirova cinayetini hatırlatan Uca, hiç kimsenin bu cinayetle ilgili olarak hesap vermediğini, cinayet, taciz ve tecavüzlere göz yumduğunu belirtti. Cezasızlık politikalarının faillere cesaret verdiğini ifade eden Uca, İpek Er'in mektubunda işaret ettiği "Daha önce çok kez yaptım, bana kimse bir şey yapamaz" şeklindeki tecavüzcü Musa Orhan'ın ağzından çıkan sözleri cezasızlık politikalarının sonuçlarından biri olarak gösterdi.

Tecavüz en etkili silah

Devamla, “Bu saldırıları yapan tek bir kişi bile yargılanmadığı için fail, 'devlet bize sahip çıkıyor' diyerek cesaret alıyor. Mesela Süleyman Soylu çıkıp konuşmasında Musa Orhan'ı savunuyor. İpek Er günlerce hastanede yaşam mücadelesi verirken devlet yetkililerinden tek bir kişi bile gidip sormadı. İpek Er'in kendisi defalarca emniyete, savcılığa, karakola gitmesine rağmen kimse onu dinlemedi. Eğer devlet orada sorumluluklarını yerine getirseydi, İpek Er yaşıyor olacaktı. Bunlar, kadına ve kadın bedenine dönük saldırıların bir özel savaş konsepti olduğunu gösteriyor“ diyen Uca, İkinci Dünya Savaşı’nda da benzer uygulamaların yaşandığını ifade etti: "İkinci Dünya Savaşı'nda da savaşan iki taraftan biri en etkili silah olarak kadın ve namus kavramlarını birbiriyle ilişkilendirerek kullanıyordu. Kadınlara tecavüz ederek karşısında savaştığı tarafı hem küçük düşürdüğünü düşünüyor hem de karşısında savaştığı tarafa hükmettiğini gösteriyordu. Bugün de Türk devleti bu zihniyeti farklı yol ve yöntemlerle Kürdistan'da yürütüyor" dedi.

 

Devlet saldırdıkça TJA güçleniyor


HDP’li vekil, günden güne güçlenen ve örgütlülüğünü büyüten Tevgera Jinên Azad’a (Özgür Kadın Hareketi-TJA) yönelik saldırılara da değindi. Uca şöyle konuştu: "Geçmişte kadınlar ev içi şiddetten, sokakta maruz kaldığı şiddetten, tacizden, tecavüzden söz edemiyordu. Çünkü özellikle taciz ve tecavüz bir tabuydu. Toplum içerisinde asla tartışılmaması gereken bir konuydu. TJA, kadınların şiddet, taciz ve tecavüze karşı mücadele edebilmesi için alan açtı. TJA’nın duruşundan kadınlar da cesaret aldı. Örneğin şiddet gören kadın TJA’ya gelip kendisine uygulanan şiddeti dile getirebildi. Devlet, kadın hareketinin yükseldiğini gördüğünde Süleyman Soylu çıkıp TJA’yı hedef göstererek tehdit etti. Soylu'nun demeçlerinin hemen ardından kadın hareketine dönük saldırılar arttı, onlarca kadın televizyonlarda hedef gösterildi. Yüzlerce kadın gözaltına alındı, tutuklandı. Kadın çalışmaları kriminalize edildi. Kadın hareketini pasifize etmek istediler. Kadınların örgütlenmesini istemediler. Kadınlar güçlendiğinde siyasetlerini yürütemeyeceklerini anladılar. Bu yüzden yükselen Özgür Kadın Hareketi'ni kırmak, yıldırmak ve yok etmek istiyorlar" dedi.
26 Haziran’da DTK’ye yönelik soruşturma kapsamında gözaltına alınan TJA üyesi Sevil Rojbin Çetin'e yapılan işkenceyi hatırlatan Uca, "Rojbin arkadaşımızın evini basıp köpeklerle saldırdıklarında da bir mesaj vermek istiyorlardı aslında. Örgütlenirseniz size böyle yaklaşırız demek istiyorlardı. Ama kendileri de farkına vardılar artık; onlar saldırdıkça kadınlar daha da güçleniyor, birbirlerine sahip çıkıyor. Bu yüzden de asker ve üniformalı devlet personelleri eliyle İpek Er’e tecavüz ve cinayetinde olduğu gibi bir politikaya yoğunlaştılar. Bu konsepti Kürdistan'da hayata geçirmeye başladılar" ifadelerini kullanarak örgütlülüklerini arttıracaklarını belirtti.

  • ‘Kendimizi Savunuyoruz’ kampanyasıyla “köylere, sokaklara, mahallelere üniformalı güçleriyle girip tecavüz politikalarını uygulamaya çalışanların önünü kesmek istiyoruz” diyen Uca, kampanyayı genişleteceklerini söyledi.

‘Kendimizi savunacağız’

Feleknas Uca, devletin şiddet, tecavüz eksenli saldırılarına karşı başlattıkları ve dört ay sürecek ’Em xwe diparêzin’ (Kendimizi Savunuyoruz) kampanyası ile ilgili de şu bilgileri verdi: “DÖKH’le başladık, sonra KJA'da örgütlendik, şimdi de TJA olarak örgütlenmemizi sürdürüyoruz. Yıllardır mücadelemizi "özgür kadın" şiarıyla sürdürüyoruz. Bir hareket olana kadar, kadının iradesini görünür kılıp toplumda örgütleyene dek birçok kadın arkadaşımız büyük bedeller ödedi. Gün be gün mücadelemiz büyüdü. Kadın hareketi büyüdükçe devlet de saldırılarını arttırıyor. Son saldırılara karşı biz de "Kendimizi Savunuyoruz" adıyla yeni bir kampanya başlattık. Sokaklarda, mahallelerde, meydanlarda, köylerde, bütün merkezlerde örgütlenip kendimizi savunacağız. Özellikle genç kadınları örgütleyip bu tecavüzcü zihniyetin önünü keselim istiyoruz. Köylere, sokaklara, mahallelere üniformalı güçleriyle girip tecavüz politikalarını uygulamaya çalışanların önünü keselim istiyoruz. Bu politikalarını uygulayabilmek için sosyal medyada, kafelerde genç kadınlarla nasıl ilişkilendiklerini görüyoruz. Biz de bunlara karşı "Kendimizi Savunuyoruz" kampanyamızı genişleteceğiz. Evimizden, binamızdan, mahallemizden başlamalıyız örgütlenmeye. Devletten bizi savunmasını istemediğimizi, kadınlar olarak kendimizi de toplumumuzu da savunabildiğimizi göstereceğiz.
Dört aylık bir çalışma programımız var. Atölyeler, seminerler, eğitimler düzenleyeceğiz. Toplum içerisinde tartışmalar yürüteceğiz. Özellikle omuz omuza yürüdüğümüz yol arkadaşlarımızın kadına yaklaşımına eğileceğiz. Kadın özgürlüğü evin içinde de görünür kılınmalı. 90'lı yıllarda kapı kapı dolaşarak örgütlendiğimiz gibi bu süreçte de yine kapı kapı dolaşıp devletin kadın politikalarını ifşa edeceğiz. İşçilere, çiftçilere, esnafa, sendikacıya, sağlıkçıya da gidecek, devletin kadın bedeni üzerinde kurmak istediği tahakkümü anlatacağız. Özgür kadın düşüncesinin pratiğe yansımasını örgütleyeceğiz."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.